Kalbim Belgrad’da

BELGRAD
BELLİ bir yaşın üstündeki kadınlar, erkekler parkta satranç oynuyor.

Haberin Devamı

Belgrad’ın doğusu, batısı, kuzeyi, güneyinde 500-600 kilometre yol yapıyorum. Tek, ama tek bir avuç kadar çorak toprak parçası yok.

Her yer, ama her yer yeşil. Her yer orman, her yer yeşil bitki örtüsü. Ekili, biçili. Amerikalıların "cultivated area" dedikleri, modern ve bakımlı, ülkenin gelişmişlik göstergelerinden.

Sırbistan’da dolaştığım onca köy, kasaba... Hayır böyle köy ve kasabalar Almanya’da, İsviçre’de, Fransa’da var. Sırbistan tam bir Avrupa ülkesi.

Eksiksiz bir altyapı. Binaları, yolları, suyu, elektriği ille de yeşili ile.

İNSANLAR

Ve insan davranışları ile.

Eski Yugoslavya yirmi yıla yakındır parçalanıyor.

Etnik milliyetçilik tarihin en karanlık sayfalarını bu bölgede yazıyor.

Savaş, nefret, katliam.

Buna ciddi oranda işsizlik ekleniyor.

1999 NATO bombardımanı ile Sırbistan’da sanayinin yarısı çöküyor.

Sanayi hálá kendini toplamış değil. Tarım kör, topal.

Buna rağmen, insanlardaki sükûnet göz kamaştırıcı.

Ne kavga, ne itiş kakış, ne yüksek sesle rahatsız etmek.

Belki kavgadan ve savaştan arta kalan yorgunluk.

Şiddetin şeddelisini yaşamış bir toplum, şimdi şiddetten eser yok.

Yolda giderken, çalışırken, sohbet ederken karşılıklı saygı ön planda.

KİŞİ BAŞINA GELİR

2005 istatistiklerine göre, Sırbistan’da kişi başına gelir 3 bin 200 dolar.

Bu işte bir yanlışlık var. Kişi başına gelir bizde 5 bin dolar. Hatta, belli istatistik hesaplarla 7 bin dolara yolculuk var.

Türkiye’ye bakıyorum. Sırbistan’a bakıyorum. Bu işte bir yanlışlık var.

Eğer Sırbistan’da 3.200 ise, bizde tek bir binden fazla olamaz. Eğer bizde 5 bin ise, Sırbistan’da 15 bin.

Eğer gelişmişlik topyekûn bir kavram ise, farklı göstergelerle ölçülüyorsa, Sırbistan Türkiye’ye göre, çoktan Avrupalı.

HUZUR VE HUZUR

Onca travmalara rağmen, burada huzur var, huzur. Huzurun bir göstergesi su andaki politik ortam.

Sırbistan’da üç hafta önce seçimler yapılıyor.

Parlamentoya beş parti ile üç azınlık grubu giriyor. Ama beş partinin her biri kendi içinde koalisyonlar içeriyor. Hiçbiri parlamentoda çoğunluğu sağlayamıyor.

Bugünlerde koalisyon görüşmeleri devam ediyor. Hükümet henüz kurulmuş değil.

Aaa, hiçbir parti diğerini suçlamıyor, diğerine saldırmıyor, birbirine bağırıp çağırmıyor. Herkes kendi görüşünü, sakin bir üslupla dile getiriyor.

Yığınla soruna rağmen, ohh, bu sükûnet.

Kalbim Belgrad’da kalıyor.

Rusya dillerde dolaştı

YARIŞMADAN bir gün önce belli. "Rusya kazanacak".

Geçen cumartesi Belgrad’da Eurovision yarışması. İzlemeye değer görüntüler, dinlemeye değer parçalar.

Hem sahne, hem arena.

Hem müzik, hem atmosfer.

Bizi de, Mor ve Ötesi temsil ediyor.

Söyledikleri "Deli" modern bir rock.

Çok takdir topluyor.

Yarışmayı kimin kazanacağı elbette merak konusu.

Ancak, bu merakta herkesi duraklatan bir rivayet var:

"Rusya kazanacak."

25 ülke yarışıyor.

Bir gün öncesinden herkes neden Rusya diye tutturuyor?

"Rusya 10 milyon Euro harcamış, yok 10 değil, 15 milyon".

Doğru mu?

Bilinmez.

Bu iddianın ötesinde bir başka kulis:

"Rusya, politik olarak arasının iyi olduğu ülkelere Eurovision için telkinde bulunmuş".

Doğru mu? Bilinmez.

Ancak, bilinen bir şey var.

Daha bir gün öncesinden dillerde dolaşan ülke Rusya.

Başka da farklı bir ülke adı duymuyorum.

Bu bir yana, Eurovision müzik yarışması ötesine geçiyor.

Nedeni, tele oylama. Yani, insanlar telefonla mesaj atarak oy kullanıyor.

Ülkelere verilen oylar, ülkenin diasporasında yaşayan vatandaşlarından. Örneğin, Almanya ve Belçika’dan bize çok oy geliyor.

Çünkü, Almanya ve Belçika’da çok Türk yaşıyor.

Dolayısıyla, diasporada kim çoğunluktaysa, oylar o ülkeye.

Ya da, politik alışveriş.

Ya da başka şeyler.

Hepsi yarışma dışı.

Eurovision müzik üzerinden Avrupa ülkeleri arasında dayanışmayı arttıran olumlu bir organizasyon.

Ama, bu oylama sağlıklı değil.

Yazarın Tüm Yazıları