Kahramanlar geçiyor

Güvercin kanadından Ahmet Türk ve arkadaşları arabalarına binip, konvoydan ayrılıyor.

Haberin Devamı

Şahin kanadından Emine Ayna ve arkadaşları PKK’lılarla birlikte aynı otobüste, yollarına konvoyla devam ediyor. Dağdan inen PKK’lılar ile Mahmur Kampından gelenleri davul, zurna, oyun havaları eşliğinde karşılama törenleri zafer manzaralarına dönüşüyor. Bu manzaralar iki sonuç yaratıyor:

1- DTP’yi bölüyor. Zaten bölünmüş olan DTP, karşılamanın şirazesinden çıkmasıyla kabak gibi çatlıyor. DTP’nin güvercin kanadı taşkınlığı
onaylamıyor. Ama, zafer naralarının da önüne geçemiyor.

2- Çok daha önemli, Türkiye genelinde bölünmüşlük duygusunun ağır basmasına yol açıyor.
Bu insanların dağdan inmesi, kamptan dönmesi PKK’ya affın ilk adımı, bu bir PKK affı. Barıştan yana olan herkesin bunu içine
sindirmesi gerek.

TEHLİKELİ SULAR

Ama, barışa inananları bile çileden çıkartan zilli, zurnalı oyun havaları, insana, “İşte bölünme böyle başlar” dedirtiyor. “Savaş bölemedi, yoksa barış mı
bölecek” kaygısıyla. Onlar orada davul çalarken, Türkiye’nin büyük çoğunluğu sinirinden tırnaklarını etine batırıyor.

Bir arkadaşım Cizre’de, PKK’dan hapis yatıp çıkmış, şimdi o defteri çoktan kapatmış biriyle konuşuyor. Zafer marşlarını izlerken, onun söylediği:
“Buradaki gençler, otobüsün üstündekileri kahraman gibi görüyor, onlara imreniyor, onlar gibi olmak istiyor.

Ben de, bir zamanlar öyleydim. Şimdi eğer, işler tersine döner, şiddet yeniden başlarsa, bu gençlerin çoğu dağa çıkar”.

Oyunun neresindeyiz, belli değil. Ama, tehlikeli sularda dolaştığımız ortada. Aynı anda birileri de bizimle herhalde dalga geçiyor. Güneydoğu zafer naraları ile inlerken, MGK bildirisi “terörle mücadeleye devam edileceğini” söylüyor.

HUKUK NEREDE

Kuzey Irak’tan gelenlerin sorgusu tam hukuk skandalı. Kürt açılımıyla ilgili hiç bir altyapı hazırlığının bulunmadığının kanıtı.
Sorgu sonrasında beş PKK’lının tutuklanmak istenmesi üzerine, Adalet Bakanı Sadullah Ergin ile İçişleri Bakanı Beşir Atalay devreye giriyor. İki bakan Ahmet Türk ile ve acaba kimlerle görüşüyor? Beş PKK’lı nasıl serbest bırakılıyor?
Hayır, hukukla değil, tam, “ben yaptım oldu” mantığıyla. Öyle garip ki, ceza yasasının bazı maddeleri, o sırada ve o bölgede askıya alınmış gibi. Buna rağmen;
Serbest bırakılanlar yine de yargılanacak, ama tutuksuz olarak. Her şey birbirine karışıyor. Siyaset, hukuk, iktidar, dağdan inen, arabaya binen, davul
çalan, tırnaklarını kendine batıran, her şey bir karmaşa içinde.

ONLARIN FARKI

Barış da, tıpkı savaş gibi sancılı bir süreç. Barış, sanki kanın akmadığı bir savaş gibi. Bunu yönetmek maharet istiyor. İspanya’da ETA, İngiltere’de İRA örneklerine bakıyorum. O iki ülkede etnik terörü bitiren barış inanılmaz sancılı bir süreçten geçiyor.

Ama, orada hem bu süreci yöneten iktidarlar, siyaset ve hukuk olarak çok hazırlıklı, hem ETA ve İRA toplumun geneline saygılı ve dikkatli.
Ya bizde? İşte, meydanda. Otobüslerin üstünde, yollarda kahramanlar geçidini izlerken, kendime soruyorum, “kim bu
memleketin sahipleri?”

Vakaaa bıktırdı

ÇOK ilgisiz, gündemin dışında gibi, ama hep içinde.

Her sefer kulaklarımı tırmalıyor. Aynı hatayı yapan o kadar çok kişi var ki, üstelik bunların büyük çoğunluğu TV’lerde haber spikerleri. Yani, Türkçe’yi en düzgün konuşması ve bilmesi gereken arkadaşlarımız. Güzel kardeşim, hani o olay anlamına gelen sözcük var ya, işte o vak’a. İkinci (a) kısa söylenecek ve orada kesilecek.

Çoğunluğun söylediği gibi, vakaaaa, vakaaaası değil. Mantardan şamandıra, makine ipliğinden halat olursa, mankenlerden de spikerlik bu kadar. Yazık ki, vakaaaa’cılar sadece manken spikerlerle sınırlı değil. Yok mu, bu arkadaşlara Türkçe öğreten?

Yazarın Tüm Yazıları