Kadın olana bir gün bile yeter

SEVİYORUM. Anneler, babalar, yavrular günlerini aşırı piyasa bağlantılı bulduğumdan sevmem. Ama kadınlar günü öyle değil. Maneviyat yönü kuvvetli.

Kadın mücadelesi, demokrasi ve insan hakları mücadelesinin ayrılmaz parçası.

Dün sabah gazeteleri önüme serdim ve kadın meselelerine karşı evrensel bir duyarlılık tetiklemesi beklenen bu günün nasıl yansıdığını merakla inceledim. Erkek egemen medyamızda bir bilinç sıçraması yaratılabilmiş mi ona baktım.

Savaş tamtamlarının yükseldiği bu günlerde, erkek egemen duruştan etkilenmek için mutlaka erkek olmak gerekmiyor.

Bunu da ekleyeyim ki, kadın bakış açısı denince hemen, gazetelerde ne kadar çok kadın çalıştığı mazereti arkasına sığınmasın kimse.

*

KADINLAR günü genelde, başarılı kadın örnekleri ön plana çıkartılarak gazetelerin ‘‘ek’’lerine bırakılmıştı.

Diğer gazeteler hakkındaki görüşlerimi bir kenara bırakarak, kendi gazetem ile ilgili olanları sizinle paylaşacağım. Çuvaldızı kendimize misali.

Bir okuyucu olarak dikkatimi çekenler:

Latif Demirci'nin bir karikatürü dışında dünün özel bir gün olduğunu, bir kadın okuyucu olarak bana hissettirecek hiçbir şey yoktu birinci sayfada.

Karikatür de, doğrusunu isterseniz bir yandan kadınların yıllardan beri verdikleri mücadelenin başarısızlığını simgeliyor, diğer yandan bu mücadelenin erkekler üzerindeki ‘‘olumsuz’’ etkisini ima ediyordu. Kıllı göğsüne 8 Mart tıraşlı (moda ya) bir teşhirci, karşısındaki kadına pardösüsünün önünü açıp, alışılmışın aksine göğsünü göstererek dünya kadınlar gününü kutluyordu.

İçerde İnsan sayfasında şiddet mağduru kadınların katılımıyla açılan şiddet aletleri sergisi haberi ile birlikte üç haber vardı. Heykeli dikilecek kadın muhtar ve ‘‘Bayan Abdullah Gül'den kadınlara davet.’’

Dün sekiz mart ile ilgili tek faaliyet bu muydu? Başbakan eşinin daveti dışında kadınlar bir şey yapmayacaklar mıydı? Hayata hiyerarşik baktıkça kadın bakış açısını yakalamak zor. Neyse, arkadaşlarımı sıkıştırmayayım.

*

EKONOMİ ve dünya meseleleri sadece erkeklere ait konular değil, ama kadın bakış açısı ile dengelenmedikçe çok yorucu ve hatur hutur bir dünya çıkıyor karşısına insanlığın.

Ekonomi sayfasının manşeti şöyleydi.

‘‘Tüzmen'den iş adamlarına: Light erkek olmayın.’’ Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen ile birlikte çeşitli ülkelerde iş olanakları yaratmaya çalışan iş adamları, ‘‘Evimizin yolunu unuttuk. İşlerimiz iyi ama eşlerimiz memnun değil’’ diye şikayet ettiklerinde Bakan, ‘‘Ne yapalım siz de light erkek olmayın’’ diyordu.

Bu haberden hem bu güne kadar yapılan ziyaretler sayesinde 1.3 milyar dolar iş bağlantısı gerçekleştirildiğini hem de karılarını, çocuklarını, evlerini özleyen erkeklerin başarısız ‘‘light’’ erkekler olduklarını da öğreniyorduk.

Hayatı paylaştıkları insanların sorunları ve ihtiyaçlarının başarılı erkekleri ilgilendirmediği de bilinçlerimize şırıngalanıyordu.

*

SAYFALARI çeviriyorum. Savaş haberleri, füze bataryaları, zırhlı arabalar. Ve bir sayfa manşeti daha. ‘‘Artık delikanlı üslubu geliyor.’’

Meclis Başkanı Arınç, Tayyip Erdoğan ile birlikte devletin zirvesine ‘‘delikanlı üslubunun’’ hakim olacağını müjdeliyordu.

Sert değil ama ‘‘Dik duran üslup’’ diye de altını çizmişti.

Başbakan Gül'ün bana en fazla güven veren tarafı üslubuydu oysa. İçten, yumuşak ve sakin.

Ama, erkekliğin kutsandığı anlayışta üslubun da yumuşak değil dik olanı makbul oluyor. Öz geride kalıyor, üslup öne çıkıyor.

Neyse Zeynep Göğüş'ün, kadınların parlamentoda yüzde 4'lük temsil oranıyla Türkiye'nin Uganda'nın bile gerisine düştüğünü anlatan köşe yazısı vardı. Bir de, insanca bakış açısı dengesini her yazısında hayata yansıtan Bekir Coşkun'un makalesi.

Kadın bakışının yansıması, sesinin duyulması için yılda bir gün yeterli değil. Ama ya olmasaydı?
Yazarın Tüm Yazıları