Güncelleme Tarihi:
Yakın tarihe hızlı bir bakış bile medyanın kadın cinselliğine yaklaşım açısından evriminin ne denli çarpıcı olduğunu ortaya koymaya yeterli. 1960’lara varana değin mayolu kadın fotoğraflarını mahcup bir edayla kullanan basının, 1970’lerde çıplaklığı göğüslere konulan küçük siyah bantlarla örtülmeye çalışılmış fotoğraflarla sergilemeye başlaması büyük bir dönüşüme işaret ediyordu. Elbette kadın cinselliğinin tiraja katkısının fark edilmesi bir etkendi, ama ülkedeki genel siyasi ve sosyal atmosferle de yakından ilgiliydi çıplaklığın normalleşmesi.
1980’lerde ise ölçü iyice kaçtı diyebilirim; Yeşilçam’da seks filmleri furyasının da başladığı günlerdi o dönem. 12 Eylül’de askeri rejimin yasaklarından bunalan basın için magazin tam bir sığınak oldu; kadın cinselliği metalaştırıldı. İngiltere’de Sun gazetesinin başlattığı “Üçüncü sayfa güzeli” modeli de o zamanlar örnek alındı Türkiye’de. 80’lerin sonuna doğru önce üçüncü sayfada başladı, sonra arka sayfaya taşındı yarı çıplak kadın fotoğrafları.
Gerçi hiçbir zaman Sun’daki kadar göğüslerin uluorta sergilendiği manken fotoğrafları kullanılmadı; hatta siyah bantlar da uzun süre devam etti. Ama bizdekiler de aynı mantıkla hazırlanan, sırf “görsellik” uğruna ilgisiz ya da asparagas metinler yazılarak kullanılan erotik fotoğraflardı.
Hürriyet’in arşivinde bulduğum başlıklardan ikisini aktarayım; “Bu kız muzır mı?” (4 Aralık 1986), “Rambo’nun eski karısı utanmak bilmiyor” (5 Aralık 1987). Hürriyet de “Arka sayfa güzeli” kullanan gazetelerden biriydi.
Neyse ki, “Arka sayfa güzeli” son yıllarda önce örtündü; sonra da pek görülmez oldu. Hürriyet’te hem azaldı, hem de kapandı “Arka sayfa güzeli”. Sadece Hürriyet’te de değil, medyada genel olarak kadın fotoğraflarında bir örtünme hali olduğu dikkatimi çekiyor. Bu değişim, gazeteciliğin kadın cinselliğinin istismar edilmemesi duyarlılığına ulaşmasının sonucu ise bundan mutluluk duyarım. Fakat böyle olduğundan emin değilim. Çünkü kadın haberlerinde paralel bir evrim gözlenmiyor. Hâlâ cinsiyetçi dil, erkek bakışı egemen bu haberlerde.
Çıplak kadın fotoğraflarının azalmasında siyasi iklimin etkili olduğundan endişe ediyorum ben. Bir gazete, “Ne olursa olsun çıplak kadın fotoğrafı kullanmam” mı diyor; yoksa “Çıplak kadın fotoğrafını haber değeri olması halinde kullanırım” mı? “Asla” diyen “gazetecilik”, ne kadar “Kadın bedeni üzerinden gazetecilik yapmayız” kılıfına girse de evrensel gazetecilik değerleri açısından sorunlu bir yaklaşımdır. Kadın çıplaklığından korkarak, her çıplak fotoğrafı porno sanarak gazetecilik yapılmaz.
Gazetecilik, haber değeri olması halinde çıplak fotoğrafların kullanılmasını gerektirir. Bu sanatsal bir fotoğraf da olabilir, bir olay fotoğrafı da. Son örnek Femen-Türkiye’nin kurulması. Göğüsleri çıplak Türk kadın eylemci fotoğrafı olmadan kullanmak mümkün değildi bu haberi. Nitekim Hürriyet, ilk sayfadan fotoğraflı olarak verdi bu gelişmeyi. Doğrusu da buydu.
26 Ekim günü Hürriyet’in yanı sıra Posta, Sözcü, Milliyet, Habertürk, Vatan, Cumhuriyet ve Radikal de kullandı bu haber ve fotoğrafı. Acaba diğer gazeteler haber değeri görmedikleri için mi kullanmamışlardı Femen haberini, yoksa çıplak kadın fotoğraflarına ambargo uyguladıkları için mi? Temel kaygımız gazetecilik ise yanıtlanması gereken soru bu.
Haber havuzu
HÜRRİYET ve Radikal’de aynı haberlerin çıkması bir okurun dikkatini çekmiş, 18 Ekim’de Twitter’da sordu bana. “Sürekli bir uygulama: ‘İstanbul kaç para eder?’ ve ‘Türk kâhini kaybettik’ haberleri hem Hürriyet, hem de Radikal’de. Nasıl izah edersiniz? Hangi gazeteyi okumalıyız?” Bu soruya, Hürriyet ve Radikal’in bir süredir “ortak haber havuzu” uygulamasına geçtiğini, o nedenle bazen aynı haberlerin iki gazetede birden ortak imzayla yayımlandığı yanıtını verdim. “Mecezey” rumuzlu okur, bu yanıtım üzerine “Haber havuzuna Radikal’in köşe yazısını (Uğur Gürses) kaynak göstermeden kullanmak dahil mi? Bu yayın ilkelerine uyar mı?” dedi. Aynı haberlerin iki gazetede birden yayımlanmasında yazanların da bilgisi olması halinde bir sakınca yok bence. Okur, “kaynak gösterme” konusunda ise haklı. Hürriyet, Radikal muhabirinin haberini ya da yazarının yazısını alıyorsa mahreçte “Radikal” bilgisine yer vermeli. Radikal de “Hürriyet” mahrecini kullanmalı. Farklı bir yöntem de olabilir; önemli olan okuru bilgilendirmek...
OKURDAN KISA KISA
Türk Dermatoloji Derneği Yönetim Kurulu: 29 Ekim’de Hürriyet’in “90 yılın 90 Ödülü” ekinde Behçet hastalığını tanımlayarak tıp literatürüne adını yazdıran Prof. Dr. Hulusi Behçet ile ilgili bir yazı yayınlandı. Ancak yazıda çok değerli profesörümüzün fotoğrafı yerine yanlışlıkla Yunan biliminsanı Dr. Benediktos Adamantiades’in fotoğrafı konulmuştu. Dünya dermatoloji camiasında “Behçet hastalığı” yerine “Adamantiades-Behçet hastalığı” terimi kullanılması gerektiği yönünde tartışmalar yapıldığı bilinmektedir. Bu da olayın vehametini farklı boyutlara taşımaktadır.
Ersin Boğa: Teknolojinin ne kadar hızlı geliştiği hepimizin malumu. Fakat hurriyet.com.tr’de teknoloji haberleri o kadar hızlı değişmiyor. Teknolojiyi takip etmeyi seven okurlar için tam bir hayal kırıklığı. Lütfen teknoloji bölümünü daha sık güncelleyin ya da kaldırın.
NOT: Okurun eleştirisi haklıydı. Teknoloji bölümü geçen hafta yenilendi, hızlandı.
Nezih Akkutay: Cumhuriyet ekinde yayınlanan ve 1944’de İzmit’te çekilmiş fotoğrafta izci kızların trompet çaldığı yazılmış. Trampet olması gerekmez mi?
NOT: Haklısınız, fotoğrafta görünen trompet değil trampet.
Nuriser Özdinç/Aydil Erol: “3 gazete getir 1 Hürriyet al” kampanyasının devam etmesini talep ediyorum. İyi bir uygulama idi, gazeteler değerleniyordu.
Ergun Maraşlı: 30 Ekim’de gazetenizde “Açılışa katılan dünya liderleri” haberi yer aldı. Hürriyet’in, Almanya Ulaştırma Bakanlığı müsteşarı, Japon bakan yardımcısı, Kazakistan bakan yardımcısı ve Pakistan Denizcilik müsteşarı gibi isimleri “dünya lideri” olarak adlandırmasını yadırgadım. Yazınızın başlığına bakılınca Obama, Merkel gibi dünya liderlerinin geldiği sanılıyor.
Ahmet Tiraş: 28 Ekim’de gazetenizde F.Bahçe-Beşiktaş basketbol maçının skoru 74-69 olarak verilmiş olup, doğrusu 77-69 olacaktır. Yıllardır bir gün bile sektirmeden aldığım Hürriyet’te böyle hata görmek inanın sizden çok beni üzdü.
Not: İlk baskılardaki bu hata fark edilerek sonraki baskılarda düzeltilmiş.
İsmail Edel: Ben ve Hürriyet aynı günde doğduk. Okumaya başladığım günden beri hiç ayrılmadık. Ama artık Almanya’da basılan, şekil ve içerik olarak çok değişti. 26 Ekim’de saatler değişti; Almanya Hürriyet bu önemli haberi atladı. Artık çok sevdiğimiz “Sıla Yolu” haberlerine de yer vermiyorsunuz. Dünkü Hürriyet’i (30 Ekim) okuduğumda “Acaba Hürriyet’i yabancılar mı basıyor” dedim. Bielefeld’te bir hayat kadınının öldürülmesi gibi haberleri Bild gazetesinde de okurum. Bana gazetemi geri verin.