İttifaklar ve hayaller

DÜN Türkiye Basın Enstitüsü Derneği'nin genç gazeteciler için düzenlediği eğitim programı çerçevesinde Herkül Milas, ‘‘Türkiye ve Yunanistan'da gazetecilik ve tuzakları’’ konulu bir konferans verdi.

Bugünlerde Washington'dan da sıkça duyduğumuz ‘‘hayal kırıklı’’ üzerinde durdu Milas konuşmasında.

Türk ve Yunan toplumlarını yakından tanıyan ve iki ülke halkının birbirlerini algılamalarıyla ilgili araştırmaları bulunan Milas, ‘‘Sevgi ve dostluk insanlar arasında olan duygulardır. Devletler arasında ittifak ilişkileri vardır’’ diyordu.

Olumlu bile olsa ön yargıların tehlikesine dikkat çekerken de, ‘‘Türkler kötüdür demek ile Türkler iyidir demenin arasında bence fark yoktur. Her ikisi de milliyetçi paradigmanın farklı yüzleridir. Türkler iyidir diye yaklaşıldığında, bir iki aksi örnek ortaya çıktığında hayal kırıklığına yol açar bu durum. Bu önyargılar tehlikelidir. Beklentilere dolayısıyla ve sonuçta da hayal kırıklıklarına neden olur.’’

Genç gazeteciler Milas'ı ilgi ile izlediler ve umarım ülkeler arasındaki ittifak ilişkisinin karşılıklı çıkarlara dayalı, duygulardan ve en önemlisi ahbap çavuş ilişkilerinden bağımsız ele alınması gerektiğini kavradılar.

* * *

PAUL Wolfowitz ve Marc Grossman, Irak'ta savaş öncesi ve sonrasında Türk-Amerikan ilişkilerinde -olumlu diyemem- ama çok etkili oldular.

Her ikisi de Türkiye'yi ve Türkleri yakından tanıyorlardı ve Türkiye'nin Irak savaşına hazırlanmasında Yönetim'in en fazla ihtiyaç duyduğu kişiler olarak sivrildiler.

Ama onların, Bush Yönetimi nezdinde yarattıkları beklentiler gerçekleşmedi. Hayal kırıklığına uğradılar.

Öyle beklentiler yaratıldı ki, evdeki hesaplar çarşıya uymayınca hayal kırıklığı ilişkileri zedeleyici bir boyuta ulaştı.

Wolfowitz, CNN Türk ile yaptığı röportajda Türk Silahlı Kuvvetleri'nin liderlik rolü oynamamış olmasının hayal kırıklığı yarattığını söylüyor ama ondan da fazla Türk halkının anlayışızlığından şikayet ediyor. ‘‘Ama en büyük hayalkırıklığı, Türk kamuoyunun Irak'taki tehlikeleri anlamaktaki başarısızlığıydı ki bu hükümete de yansıdı’’ diyor Wolfowitz,‘‘Müslüman dayanışması gereği kamuoyu, bu halkı kurtarması için Amerikalılara yardım edelim demeliydi. Ama öyle olmadı.’’

Türk ordusu ve halkı Washington'un beklentilerini boşa çıkardı. Esas sorumluluk kimde acaba?

Her iki tarafta da, yani Türkiye ve ABD'de bu beklenti birlikte yaratılmadı mı?

Ama artık bunları geride bırakmalıyız. Bu tip açıklamalar Türk-Amerikan ilişkileri açısından yapıcı değil. ‘‘Amerika bizi cezalandıracak, bize çok kızgın’’ yaklaşımları gibi.

Bunlar Amerikan karşıtlığını, haklı nedenlerle, güçlendirir. Çünkü hiçbir halk böyle bir ‘‘kulak çekmeye’’ razı gelemez. Kurtarılanlar bile.

* * *

WOLFOWİTZ'in açıklamalarını dikkatle okudum. Sözlerini dikkatle seçiyor ve ilişkileri daha da gerecek sözcüklerden kaçınıyor. İkinci tezkere ile ilgili olarak, ‘‘Türk Parlamentosu ret etmesi sizin için sürpriz oldu mu?’’ sorusuna, ‘‘Ret değil, gerekli çoğunluk sağlanamadı’’ diyor.

‘‘Yakın bir gelecekte Türk askerinin kuzey Irak'ta gerekli olmayacağını mı söylediniz?’’ sorusuna, ‘‘Yakın gelecek demedim. Amaç Kuzey Irak'ta istikrarlı, Türkiye için sorun kaynağı olmayan bir duruma ulaşmak. O zaman gerek olmayacak dedim. Bu amaca ne kadar kısa zamanda ulaşacağımızı bilmiyorum’’ yanıtını veriyor.

‘‘Stratejik ortaklığımızın sonu mu?’’ sorusunu ‘‘Oh hayır, öyle bir şey demediğimi umuyorum’’ diye cevaplıyor.

Bu zor dönemde, hepimizin sözlerimize dikkat etmesi gerekiyor. İttifakları, ahbap çavuş ilişkileri ile karıştırmamak da bunun önemli bir koşulu.
Yazarın Tüm Yazıları