İspanyol-İngiliz kapışmasının uvertürü

Güncelleme Tarihi:

İspanyol-İngiliz kapışmasının uvertürü
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 07, 2006 00:00

Avrupa futbolunun iki numaralı kupası, çarşamba akşamı Hollanda’nın Eindhoven şehrinde sahibini bulacak. UEFA Kupası finalinde, İspanyol Sevilla ile İngiliz Middlesbrough karşı karşıya gelecek. Köklü geçmişlerine karşın kendi liglerinde başarıya uzak kalan bu iki takım için de ilk Avrupa finali bu.

Avrupa kupalarında Manchester, Liverpool, Real Madrid ve Barcelona’nın gölgesinde kalan iki takım, finale gelene kadar 14’er maç yaptı. Bu maçlarda Sevilla’nın az gol yemesi dikkat çekerken Middlesbrough zor anlarda çevirdiği maçlarla alkış aldı. Üstelik iki takım Şampiyonlar Ligi’ndeki bir başka İspanyol-İngiliz (Barcelona-Arsenal) mücadelesi öncesinde uvertür olarak sahaya çıkacaklar. İşte önemli özellikleri ve yıldızlarıyla UEFA finalistleri.

SEVILLA

TARİHÇE

Endülüs’ün gururu

İspanya’nın Endülüs Bölgesi’nin en büyük şehri Sevilla’nın takımı. 1905’te İngiliz madenciler tarafından kuruldu. Hemşerileri Real Betis’le tam 90 yıldır kıyasıya bir rekabet içindeler. Maçlarını 45 bin kişilik Sanchez Pizjuan Stadyumu’nda oynuyor. 1946’da lig şampiyonu, 1935, 1939 ve 1948’de kupa şampiyonu oldu. 1992’de kariyerinin sonundaki Maradona’yı transfer edip dikkat çektiler. 1995’te borçları yüzünden küme düşürülünce taraftarları günlerce gösteri yaptı. Takım lige geri alındı ama son 10 yılda iki kez 2. lige düştü.

BU SEZON

Sahasında yenilmiyor


Eski başkanları Sanchez Pizjuan’ın adını taşıyan 45 bin kişilik stadyumunda ateşli seyircisinin desteğiyle iyi sonuçlar alıyor. Finale yükselirken de sahalarındaki yedi maçta altı galibiyet ve bir beraberlik aldılar. Üstelik bu maçlarda 15 gol atıp iki gol yediler. İkinci tur grubundaki kurbanlardan biri de 3-0 mağlup ettikleri Beşiktaş’tı. Ama deplasmanda da ayın ölçüde disiplinli ve dişliler. Yarı finaldeki 210 dakikada hücum gücü yüksek Alman takımı Schalke’ye de kaleyi kapattılar.

TEKNİK DİREKTÖR

Real Betis mi hatırlamıyorum


Juan de la Cruz Ramos Cano ya da kısa adıyla Juande Ramos (51) sezon başında hayal bile edilemeyen bir noktaya getirdi takımı. Halbuki geçen yaz göreve gelmesi bir polemik yaratmıştı. Öyle ya Ramos, ezeli rakip Real Betis’i çalıştırdığı 2002’de "Sevilla’yı asla çalıştırmam" demişti. Bu sözleri hatırlamadığını söyleyip işe koyuldu. İki yıldız Sergio Ramos ve Baptista’nın Real Madrid’e transferi onu yıldırmadı. İspanya Ligi’nin en az gol yiyen takımlarından birini yarattı. Ligde üst sıraları kovalarken UEFA Kupası’nda da takıma birer birer turları aştırdı.

VURUCU TİM

Javier Saviola (24)


Henüz 16 yaşındayken Arjantin Ligi’nde forma giyiyordu. 1,68 metrelik kısa boyu, çabukluğu ve becerisiyle "işte yeni Maradona" benzetmeleriyle karşılaştı. 19’unda River Plate formasıyla gol kralıydı. 2001’de Dünya Gençler Şampiyonası’nda ortalığı birbirine kattıktan sonra Barcelona’ya transfer oldu. İyi başlangıca karşın gözden düştü. Ronaldinho ve Deco gibi isimlerin gelişiyle bu sezon başında Sevilla’nın yolunu tuttu. Endülüs’te yeniden doğdu. Ligdeki yedi gole, UEFA Kupası’nda altı gol ekledi. Bunlardan birini ikinci tur grup maçında Beşiktaş’a attı.

Frederic Kanoute (29)

Fransa doğumlu forvet, 1998’de Lyon forması giyerken parlak bir yıldız adayıydı. 2000 yılı başında daha iyi bir kariyer için Londra’ya gitti. Ancak üç buçuk sezon West Ham, iki sezon Tottenham forması altında bir türlü beklenen patlamayı yapamadı. Sakatlık ve istikrarsızlık yüzünden güvenilir bir golcü olamadı. Geçen yıl başında babasının memleketi Mali’den pasaport aldı ve Mali formasını giymeye başladı. Bu sezon başında Sevilla’yla anlaştı. Ligde rakip kale önünde üretken olamadı. UEFA Kupası’nda ise ikisi Beşiktaş’a olmak üzere beş gol attı.

Adriano Correia (21)

Brezilyalı sol kanat oyuncusu, sezon başında Brezilya’nın Curitiba takımından geldi. Ülkesinde iki eyalet şampiyonluğu yaşamış, genç milli takımla dünya şampiyonu olmuştu. Bu sezon Sevilla’nın en istikrarlı oyuncularından. Lig maçlarındaki sürpriz golcülüğünü Avrupa’ya da taşıdı. Vitoria Guimaraes, Bolton ve Zenit’e karşı üç kez rakip kaleyi sarstı. 1.73 metre boyunda ve ince yapılı. Fizik gücü açığını mücadelesiyle kapatıyor.

MIDDLESBROUGH

TARİHÇE

Liman kenti takımı


Liman kenti Middlesbrough’nun takımı. 1876’da kuruldu. Profesyonelliğe 1896’da geçtiler. 1905’te Sunderland’dan Alf Common’ı alarak İngiltere tarihindeki 1000 sterlinlik ilk transferi yaptılar. Uzun yıllar 1. ligle 3. lig arasında düşüp çıkan bir asansör takım oldular. Ta ki 1995’te Bulkhaul adlı kargo şirketinin sahibi Steve Gibson kulübe el koyana kadar. Gibson önce yeni Riverside Stadyumu’nu inşa ettirdi. Bir yandan da takıma Juninho, Emerson, Branco gibi Brezilyalı yıldızları topladı. Ancak aynı yıl Federasyon ve Lig kupalarında final oynayıp ikinci lige düştüler. Tarihlerinin ilk şampiyonluğunu 2004’te lig kupasını kazanarak aldılar.

BU SEZON

Mucize dakikaları


Tarihinin ilk Avrupa finaline çıkarken çok zorlandı. Stuttgart ve Roma’yı deplasman golü kuralıyla elediler. Çeyrek finalde ilk maçta 2-0 yenildikleri Basel’i rövanşta 4-1 yenip yarı finale çıktılar. Yarı finalde belki daha zorunu başardılar. Rumen Steaua’ya ilk maçta 1-0 kaybettiler. Rövanşta 2-0 yenik durumdan yine mucizevi bir gol serisiyle kurtuldular. Sahadaki dört forvetle son golü 89. dakikada attılar. Rahat gol atıyorlar ama savunmada beklenmedik açıklar veriyorlar.

TEKNİK DİREKTÖR

İngiltere’nin müstakbel patronu


Takımını finale kadar taşıyan İngiliz teknik direktör Steve McLaren (45) bu başarısının karşılığını aldı. 2006 Dünya Kupası’ndan sonra İsveçli Eriksson’un halefi olarak İngiltere Milli Takımı’nı çalıştıracak. Zaten beş yıldır yardımcılığını yapıyordu, şimdi ipler tamamen kendi elinde olacak. 2000’de geldiği takımda bu sezona kadar istikrarlı bir grafik izledi. 2004’te kulüp tarihinin ilk şampiyonluğunu Lig Kupası’nı kazanarak yakaladı. Henüz üç ay önce ligdeki 7-0’lık Arsenal yenilgisiyle takımının puan cetvelinde aşağılara inmesi eleştirileri artırmıştı ki, UEFA başarılarıyla bir anda yıldızı yeniden parladı.

VURUCU TİM

Massimo Maccarone (26)


Forvet oyuncu, 2002’de geldiği takımda bir türlü tutunamamış ve ülkesi İtalya’ya kiralık olarak gitmişti. Ancak, bu sezon UEFA Kupası’nda attığı 5 golle takımını finale taşıdı. 6 Nisan akşamı Riverside Stadyumu’nda artık duraklama dakikaları oynanıyordu. Rakip kaleciden dönen top, bir anda önüne düştü. O da çapraz pozisyonda sert bir vuruşla Basel kalecisini geçti ve skoru 4-1 yaptı. Formasını çıkarıp koşarken tüm seyirciler sevinçten çıldırıyordu. Yarı finalde Rumen Steaua’ya ilk maçta 1-0 kaybettiler. Rövanşta 2-0 yenik durumdayken oyuna girdi, ilk golü attı. 4-2’lik galibiyeti ve turu getiren son golü 89. dakikada kimin attığını tahmin edin: Maccarone.

Mark Viduka (30)

Avustralyalı forvet, golcülüğünü Hırvat kökenleri nedeniyle gittiği Dinamo Zagreb’de, İskoç Celtic’te ve İngiliz Leeds United’da hep göstermişti. 2004’te Leeds’in küme düşmesiyle kapağı Middlesbrough’a attı. Geçen sezon sakatlıklarla boğuştu. Bu sezon ise ligde yeterince verimli değildi. Ama UEFA Kupası’nda 1,88 metrelik ve 90 kiloluk fiziğini konuşturdu. Onun kafasından Yunan İskeçe, Ukraynalı Dnipro, İsviçreli Basel ve Rumen Steaua da kurtulamadı. Hele çeyrek finalde Basel’e attığı iki hayati gol, morali bozuk takımını ayakta tuttu.

Jimmy Floyd Hasselbaink (34)

Hollandalı forvet, Hollanda, Portekiz, İngiltere ve İspanya liglerinde dolaşıp 2000’de flaş bir transferle Chelsea’ye geçmişti. Surinam asıllı golcü, fazla gerilmeden yaptığı çok sert vuruşlarla tanınıyordu. Bu sayede iki kez İngiltere Ligi’nde gol kralı oldu. Ancak Londra takımı iki yıl önce yeniden yapılanırken golcü oyuncuya kapıyı gösterdi. Middlesbrough yılda 2 milyon sterlinlik (yaklaşık 4,8 milyon YTL) maaşı gözden çıkarınca Kuzey İngiltere’nin yolunu tuttu. Eski gücünde olmasa da kaleyi gördüğü anda şutunu patlatıyor. Stuttgart’a ve Roma’ya deplasmanda attığı iki kritik gol yarı final kapısını açtı.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!