İşine geldiği yere kadar Avrupa

CUMARTESİ akşamı, izlediğim bütün yabancı televizyon kanallarında Orhan Pamuk davası birinci haberdi. Avrupa liderlerinin bütçe krizini aşmaları bile o kadar yer almadı bir çoğunda.

Neden? Avrupa Birliği üyesi ülkelerin halklarını hangisi daha yakından ilgilendiriyordu?

Orhan Pamuk davası mı, yoksa tarım üreticilerinin 2013’e kadar rahatlarının bozulmayacağı mı?

Tabii ki, Avrupa’nın 2007-13 bütçesi için son anda anlaşma sağlanması ve krizin atlatılması daha önemliydi.

Bu yıl başında anayasa referandumları nedeniyle düştüğü krizi Avrupa Birliği, bütçe uzlaşmasıyla atlattı. Bu kadar önemli bir haber varken, yine de ekranlar İstanbul’daki görüntülere daha fazla yer ayırmayı yeğlediler. Orhan Pamuk’un bindiği otomobile saldıranlar, Avrupalı gözlemcileri tartaklayanlar, ekranlardan dünyaya yayıldı. Davayı Avrupalıların evlerine, kamuoylarına taşımayı yeğlediler.

Neden?

Çünkü bu görüntülerin satışı, soyut bütçe tartışmalarından çok daha kolay.

Türklerin fikir mücadelesi, Türkler, yazarları böyle susturur. İşte kültür farkı!

Avrupa kamuoyunun ilgisini Kıbrıs konusu gibi çok haklı olduğumuz bir zemine çekmek, bu noktada mesaj bombardımanına tutmak varken bizim yaptığımıza bakın.

Dikkatlerin en haksız olduğumuz zemine kayması için kendi ellerimizle fırsat hazırlıyoruz.

Türk edebiyatını dünyaya duyuran bir yazarı, söyledikleri nedeniyle sindirmeye, susturmaya kalkışmak da bunun en kolay yolu.

Bu beceriksizliğin sorumluluğu davayı açanlarda değil, düşünce ve ifade özgürlüğünün önündeki engelleri kaldırmayı başaramadığı halde, Kopenhag kriterlerini yerine getirdiğini söyleyen ve herkesin buna inanmasını isteyen hükümette.

Demek bizim Kopenhag kriterlerimiz buraya kadarmış.

***

ÖYLE
mi, gerçekten bizim Kopenhag kriterlerimizin buraya kadar olduğunu söyleyebilir miyiz? Başbakan Erdoğan’ın, ‘Eğer Avrupa yolu açılmazsa biz de Kopenhag kriterlerini Ankara kriterleri yapar yola devam ederiz’ sözleri nerede kaldı?

Avrupa’nın tepkisinden rahatsız olanlar, ifade özgürlüğünün kendileri gibi düşünmeyenler için de geçerli olduğunu kabul etmeyebilirler, ama bu yanlışı değiştirmek siyasi liderliğin sorumluluğu.

Yeni ceza yasasında düşünce özgürlüğünü kısıtlayan birçok maddenin değiştirilmesi için yapılan uyarıları kulak ardı eden siyasi liderlikten, Ankara kriterleri sözüne sadık kalmasını nasıl bekleyeceğiz?

***

EĞER
biz kendi başımızın çaresine bakacak iradeyi gösteremez ve zaman kaybetmeden önlem almazsak, yeni olaylar kapımızda.

20 Aralık’ta, eski bir dava yeniden görülecek. 2004 yerel seçimlerinde Halfeti’de kadınlara Kürtçe ‘Sevgili kız kardeşlerim’ diye seslendiği için hapis cezasına çarptırılan HADEP Başkan Yardımcısı Handan Çağlayan, yeni Muhakeme Usulü Yasası’na göre yeniden yargılanacak. Ermeni konferansının iptalini eleştiren gazeteciler hakkında açılan davalar var. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Yücel Aşkın’a yönelik siyasi linç yüz karası.

Hepsi önümüzdeki dönemin esas gündemini oluşturacak.

Aslına bakarsanız, en neo liberalimizden en kızıl elmacımıza, İslamcımızdan, Kürt milliyetçisi olanımıza kadar hepimiz Avrupa Birliği’ni, ifade özgürlüğü ve insan haklarımızın garantisi olarak görüyoruz. Ama işimize geldiği yere kadar.
Yazarın Tüm Yazıları