‘İşçiler bir arada’ madde 90 yok

SALONDA Avrupa işçi sendikaları temsilcileri ağırlıkta.

Haberin Devamı

2008 Nisan ayı, Brüksel. Kürsüde Tayyip Erdoğan:


“Sendikal özgürlükleri kısıtlayan yasaları bir an önce değiştireceğiz.”


İki yıl aradan sonra, önceki gün İstanbul’da Avrupalı sendikacılar:


“Sizin Başbakanınız bize söz verdi, ama tutmadı.”


Bu tepkiyi dinleyenler arasında, hükümetin iki bakanı var, AB’den sorumlu Devlet Bakanı Egemen Bağış ile Çalışma Bakanı Ömer Dinçer.


Kimsenin dikkatini pek çekmiyor ama, İstanbul Avrupalı sendikacıların akınına uğramış vaziyette. İstanbul’da Avrupa’nın dev sendikaları ile birlikte, DİSK, Türk-İş ve Hak-İşin katıldığı, iki yıldır süren bir proje değerlendiriliyor. “İşçiler Bir Arada” başlığı taşıyan proje, AB’de ve Türkiye’deki sendikal hakları karşılaştırıyor.

Haberin Devamı


Karşılaştırma iktidarın Anayasa değişikliği paketini açıkladığı güne rastlıyor. Talihsiz rastlantı. Nedeni şöyle.


ÖRGÜTLENME YİNE ZOR


1982 Anayasası örgütlenme özgürlüğünü yok eden bir anayasa. Özgürlüğün kilidi, özellikle işçiler açısından Anayasanın 90. maddesi.


Bir Anayasa değişikliğinin demokratik ve özgürlükçü olması beklenir. Hele de, değiştirilmek istenen 1982 Anayasası gibi, demokrasiye teğet geçen bir anayasa ise. Değişiklik temelden başlar. Toplumun temeli işçiler.


Oysa, öngörülen değişiklikler arasında 90. madde yok. Yani, örgütlenme özgürlüğü yine hasır altı. Örgütlenme özgürlüğü yoksa, hangi demokratik değişim?


Bazı arkadaşlar aşka geliyor, değişiklik taslağını yere göğe koyamıyor, işte demokrasi, işte değişim nutuklarıyla karışık. Değişim temelden başladığına göre, hani nerede o temelin önündeki engelleri kaldıran girişim?


Sayısız engel var. Bir sendikaya üye olacaksan notere para, istifa edeceksen daha çok para. Ya da işkolu barajı, işyeri barajı. Ya da çok zor kullanılan grev hakkı.


Avrupalılar iki gündür buna dikkat çekiyor,
“bu nasıl demokratik anayasa değişikliği” diye birbirine soruyor.


Anlamaları zor. Değişiklik hedefi daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi yerine, bazı olumlu yönleri olsa bile, kendini bugün ve gelecekte güvenceye almaktan geçiyor.

Haberin Devamı


Avrupalı sendikacıların bizdeki iktidara güveni kalmıyor. Çünkü, onlar daha verdikleri sözü tutmuyor.


Çalışma örgütünü kabul etmeyen Çalışma Bakanı


ÜÇ
hafta önce, 1-5 Mart tarihleri arasında Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Ankara’ya geliyor. Bazı işçi ve işveren sendikaları ile birlikte Çalışma Bakanı’nın da katılacağı bir toplantı yapılacak.


Toplantı yapılıyor, ancak Çalışma Bakanı Ömer Dinçer o toplantıya katılmıyor. ILO ile görüşmüyor.


Bir bakıma haklı, çünkü onlar uluslararası kuralları hatırlatacak, Türkiye bunları uygulamaktan kaçınıyor, Dinçer’i sıkıştıracaklar, bakan hangi gerekçeyi öne sürecek, belli değil, ona kimse inanmayacak, en iyisi görüşmemek.

Haberin Devamı


Oysa, Avrupa sendikaları Türkiye’nin AB üyeliğini destekliyor, elbette bazı koşulların yerine gelmesi gerek.

AB’ye tam üyelik sürecinde ele alınacak fasıllardan biri de, Sosyal Politikalar ve İstihdam. Türkiye sendikal alanda AB kurallarına uygun
yasal düzenlemeler yapsa, bu fasılda sorun çıkmayacak. Yapmadığı için, o fasıl daha şimdiden güme gitmiş vaziyette.


ILO bizimkilere buna söyleyecek, ne var ki, bakan bey fazla meşgul. Türkçe’si, onların yüzüne bakamıyor.

‘Bak ben sana anlatayım’


“SAKIP Sabancı derdi ki: Bellemenin bir faturası vardır ağam, anlaşıldığı kadarıyla, Türkiye epey büyük faturalar ödemeden belleyemiyor”.
(Güngör Uras, Bak, Ben Sana Anlatayım, s.66).

Haberin Devamı


Ekonomiyi anlamak zaten çapraşık bir iş.

Anlatmak daha da çapraşık. Buna rağmen, günlük yazılarında anlaşılmaz konuları sade bir dille anlatmanın ustası Güngör Uras aynı ustalığı şimdi başka yerde gösteriyor. Anılarında.


Anılarının sadece bir bölümünü topladığı “Bak, Ben Sana Anlatayım, Olaylarla Alaylar” son zamanlarda okuduğum en keyifli anı kitaplarından biri. Öğretiyor, düşündürüyor, güldürüyor. Üslup, anlatım ve olaylar öyle çünkü.

Güngor Uras uzun süre Devlet Planlama Teşkilatı’nda (DPT) çalışıyor, önce TÜSİAD Genel Sekreterliğine, daha sonra özel sektöre geçiyor. Masanın iki yanı, devlet ve özel sektörde “abicim burası Türkiye” dedirten anektodlar su gibi akıyor.

Haberin Devamı


Demirel
’li, Özal’lı DPT yılları, 12 Mart, ucundan 12 Eylül macerası, olayların içinde hepimizin bildiği insanların özel yönleri. Türkiye’nin sanayileşme çabaları. Hem siyasi tarih, hem iktisat tarihi, hem kişiye özel anlar.


Anılara oldum olası merak duyarım. Bir de böyle güzel kaleme alındı mı, bayılıyorum. 

Yazarın Tüm Yazıları