İrtica ve tarif

BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan, genel yayın yönetmenlerine ABD dönüşü şöyle demiş:

"İşe irtica kavramını tarif ederek başlamalıyız."

Ben de dün sabah işe, Türk Dil Kurumu’nun 1998 basımı Türkçe Sözlük’ünde irtica sözcüğünün tarifine bakarak başladım.

"İrtica"nın karşısında "gericilik" sözcüğü vardı.

Gerici sözcüğünün karşısındaki tarif ise şöyle: Toplumda yeniliklere değer vermeyen, her yönüyle eskiyi özleyen veya eski düzeni getirmeye çalışan kimse veya görüş. Mürteci.

Şimdi konu içinden konu çıkıyor, tartışma içinden tartışma doğuyor.

Toplumda yeniliklere değer vermeyen, eskiyi özleyen ne anlama geliyor? Nostaljik bir insan gerici mi demek oluyor?

Moda, eskiyi yeniden gündeme getirdiğinde irticanın hortladığı anlamına mı geliyor?

Sık sık değişen trafikten bıktım, eski sistemi özlüyorum. Acaba mürteci mi oldum?

* * *

KAVRAMLARI
didik didik etmek tipik bir havanda su dövme geleneğidir.

İrtica tehdidinin ne anlama geldiği açık. Türkiye’de irtica dendi mi aynı şey anlaşılır. Dinin gerici biçimde yorumlanarak siyasete alet edilmesini, laik rejime karşı şeriat özlemlerinin güçlenmesini, yaşam biçiminin değiştirilmek istenmesini anlarız irticadan biz.

Türkiye’de irtica tehdidi her zaman olduğu gibi bugün de var. Çünkü eğitim düzeyi bu kadar düşük bir toplumda insanları en kolay etki altına alma yolu, dini kullanarak yönlendirmeye çalışmaktır.

İrtica tehdidinin Türkiye’nin yolunu değiştirecek kadar etkili olabileceğini sanmasam da, ders kitaplarından belediyelerin yayınladıkları broşürlere kadar sızan gerici yorumların, kadrolaşma hırsının ve birçok tartışma yaratan adımın da toplumda gerginlikleri tırmandırdığı kesin.

Gericiliğe karşı çıkmak, karşı çıktığını açıkça belirtmek için Başbakanın sözü bu kadar dolandırmasına gerek yoktu.

"İrticaya karşıyım" demesi yeterdi.

"İrtica yok, aşırılık var" deyip, kavram tartışmaları başlatmak yerine, başbakan bu endişeleri paylaştığını söyleyemez miydi?

* * *

İRTİCA
dediğimizde sadece dini kisveli gericiliği anlıyoruz. Gericiliğin dini olmayanı yok mu?

O da Türkiye için ciddi bir tehdit değil mi?

Avrupa Birliği’nden yana olduğunu söyleyip reformlara karşı çıkmak, demokratikleşmenin, hakların, azınlık haklarının, saydamlaşmanın, hesap verilirliğin Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkeleriyle ters düşebileceği izlenimini yaymak da gericilik değil mi?

Romancıları, gazetecileri, Muazzez İlmiye Çığ gibi önemli bir bilim kadınını, araştırma raporları yazanları düşman ilan eden; yazan, çizen, düşünenlerden rahatsız olan, susmalarını tercih eden ya da düpedüz susturmaya çalışan zihniyet gerici değil mi?

Sözlükte gericiliğin bu biçimini de içeren bir tarif var: "Toplumda yeniliklere değer vermeyen."

Gericiliğe, hangi kisve altında olursa olsun geçit vermemek gerekiyor. Gerginlikleri aşmanın başka yolu yok.
Yazarın Tüm Yazıları