İpler kopmadan önceki son durakta (II)

DÜN yazdım. Çok değil, bir sene önce ABD’de Obama’nın başkan seçilmesi, Türkiye’de Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanlığı’na atanması sonrası Türkiye ile ABD arasında yeni ve sıcak bir dönemin başladığına hem Türkiye’de, hem de ABD’de inanan insanlar oldu.

Haberin Devamı

Davutoğlu söylemiyle yeni dönemde:

“Obama ile Türkiye’nin dış politika tercihleri ve öncelikleri tamamen örtüşmekte” idi!

Ancak, çok değil, bir sene sonra kazın ayağının böyle olmadığını görüyoruz!

* * *

Geçtiğimiz bir sene içinde Türkiye ile ABD şu konularda ters düştüler:

1) Irak’tan çekilmeye hazırlanan ABD’ye Kuzey Irak’ta yardımcı olacağına dair söz veren Türkiye’nin hiçbir hazırlık yapmaması, açıkçası “Kürt Açılımı”nın fos çıkması.

2) Afganistan’da ABD’ye yardımcı olmak konusunda Türkiye’nin ayak sürümesi.

3) Ermenistan ile imzalanan protokollere Türkiye’nin riayet etmemesi.

4) ABD’nin tüm uyarılarına rağmen Türkiye’nin Brezilya ile birlikte İran’la “nükleer takas” konusunda bir protokol imzalaması.

5) İsrail ile yaşanan krizi tırmandırıp, nihayetinde Türkiye’nin Batı’nın terörist kabul ettiği Hamas’ın sözcülüğüne soyunması.

* * *

İplerin kopma noktasına geleceği baştan belli idi. Zira, Erdoğan hükümeti, önemle Davutoğlu döneminde, ideolojik dış politika ile reel dış politikayı birbirine karıştırmaya başlamıştı. Başka bir deyişle:

Ahmet Davutoğlu zihninde tasavvur ettiği “Balkanlar-Ortadoğu-Kafkasya coğrafyasında etkin ve lider Türkiye” tahayyülü ile ABD’nin realist dış politikasının Obama döneminde büyük çapta uyuşacağını hayal ediyordu!

Davutoğlu engin tarih bilgisi, zihinsel model kurma kapasitesi ile içeride ve dışarıda önemli taraftarlar da kazanıyordu.

Ama bir varsayım yanlıştı:

Obama döneminde ABD emperyal taleplerinden vazgeçecekti! İdealist politika izleyecekti!

Bush dönemine hakim unilatarel (tek boyutlu ve tek yönlü) dış politikayı  Obama’nın multilatarel (çok boyutlu ve çok yönlü) dış politikaya çevirme gayreti yanlış anlaşıldı.

ABD’nin dünyadaki yeri ile ilgili olarak Bush dönemine hakim “tek başına birinci” algılamasının Obama döneminde sadece “eşitler arasında birinci” algılamasına dönüştüğünü, bunun da klasik ABD’li “demokrat tavrı” olduğu kavranamadı.

Obama’nın farklı olduğu duygusuna kapılan Davutoğlu ve onun sihirli dünyasında kendisine çok ayrıcalıklı bir konum biçen Erdoğan Obama’ya ilk sene hesapsız sözler vermekte hiçbir beis görmediler. Ermenistan protokolleri, Kürt açılımı, İran’la nükleer anlaşma, en son Hamas’a sahip yaklaşımları hep:

i) Obama’nın farklı olduğu ve ayrıca

ii) Her halükârda ABD’nin Türkiye’ye Ortadoğu’da ihtiyaç duyacağı varsayımlarına dayanıyordu.

Her iki taraf da bu duygularla bir sene kış uykusuna yattılar.

* * *

Yakın zamanda “ABD’nin vazgeçilmez temsilciliği”ne soyunan Erdoğan ve Davutoğlu, sürdüregeldikleri rehavet içinde, Ortadoğu’da “koğuş ağası” olmaya başladıklarına hükmetmeye başladılar. Onlara göre, bir senedir  “genel kabul gören rüya” çerçevesinde Türkiye artık ABD’den bağımsız kararlar alabilir, hatta bunları da ABD’ye kabul de ettirebilirdi!

ABD ise tersine rüyadan uyanmaya başlıyor. Türkiye’nin, ABD’ye ters de düşse, kendi ideolojik dış politika emellerini hayata geçirmek için gayrete girdiğini görmeye başlıyor.

Şu anda Türkiye hâlâ derin rüyada, ABD ise yavaş yavaş rüyadan sıyrılıyor.

Dananın kuyruğu “İran meselesi” BM-GK’ya geldikten sonra kopacak!

Bakalım, bizimkiler tatlı rüyadan zamanında uyanabilecekler mi?

Not: Bu satırlar yazılırken BM-GK’de “İran’a ambargo” toplantısı başlamamıştı.

Yazarın Tüm Yazıları