İkiyüzlüyüm galiba

VAZİYET komik.
Sevgilim, televizyonun anten kablosunu tutuyor.

O anda görüntü netleşiyor.

Hep bir ağızdan bağırıyoruz:

‘‘Kıpırdama! Sen orada dur! Çok iyi böyle.’’

Hareket edip, yerine oturmaya niyetlendiği anda, ekranı karıncalar basıyor.

Bu da Popstar'ı izleyemeyeceğimiz anlamına geliyor.

Allah korusun!

Mümkün değil!

***

Bir cumartesi gecesi.

Önümüzdeki kaselerde patlamış mısır, ay çekirdeği, kabak çekirdeği ve cipsler...

Anasını satayım, sanki 80'ler ve biz Eurovision seyrediyoruz.

Deli miyiz, dışarı çıkmayı aklımızdan bile geçirmiyoruz.

Tabii yeni taşındığım eve, henüz bir televizyoncu uğramadığı için biraz acı çekiyoruz.

Olsun, sevgilim var.

Gerekirse anten de olur.

Zannediyorum ama yanılıyorum!

Anten kablosunu bir sandalyenin üzerine asıyor.

‘‘Olmadı! İşe yaramıyor. Sen tut! Biz sana anlatırız.’’

Pis pis bakıyor.

Sonra kedimin en sevdiği battaniyeyi sandalyenin üzerine koyuyor.

Kedim küt diye kendini battaniyenin üzerine atıyor.

Saçma ama.

Görüntü cillop oluyor.

***

Popstar'ın başarısını tartışmak da artık saçma...

Kitleleri, sinek gibi ekrana yapıştırdığına göre bir kerameti var.

Yok, yurtdışında aydınlar izlemiyormuş da, Türkiye'de kafası çalışan insanlar nasıl olur da izlermiş. Geçiniz. Hepimize bir ayna tuttuğu da gerçek. Ben de bugün size, bana tuttuğu aynada neler gördüğümü anlatmak istiyorum.

1. Daha önce de şüphelerim vardı. Ama bu yarışma sayesinde anladım ki, ikiyüzlüyüm ben. Çifte standartlarım var. Mesela Bayhan'ın elenmesini istiyorum. Haklı gerekçelerim var mı? Yok. Peki nerede benim adalet duygum? Ne istiyorum ben bu oğlandan? Neden onu harcamak istiyorum? Üstelik, dişini tırnağına takıp bu kadar çabalarken. Bilmiyorum. Ben de kendime soruyorum. Ama hissiyatım bu. Onun Türkiye'nin popstarı olmasını istemiyorum. Evet, onu başarılı buluyorum. Hele cuma günkü performansı, çüş dedirtecek kadar iyiydi. Tuhaf bir karizması olduğunu da kabul ediyorum. Sahnedeki duruşuyla, o baygın bakışlarıyla, kendine özgü sesiyle fena halde yakalıyor insanı. Star olacağına da şüphe yok ama popstar değil. Olmasın lütfen. Bu yarışmada bu çocukların hepsi hikayeleriyle de öne çıkıyor. Ve ben, bu starcılık oyununda, benim de starım olacak insana sanırım hayranlık duymak istiyorum, acıma değil. Belki de bu genç adamdan, acıma duygularımı kaşıdığı için hoşlanmıyorum. Ama için için, onun elenmesini istediğim için de kendime kızıyorum.

2. İkiyüzlülüğüm bununla da bitmiyor. Elena'nın da Türkiye'nin popstarı olmasını istemiyordum. Bildiğim kadarıyla milliyetçilik duyguları çok gelişmiş bir insan da değilim. Allahaşkına, benim annem Alman! İnanın, bana da saçma geliyor böyle hissetmem, çözemiyorum da. Ama gerçek bu. İlk üçe girmeliydi ama birinci olmamalıydı. Ha, üzülmedim mi bu hafta elenmesine, üzüldüm. Çünkü cuma akşamı gerçekten olağanüstüydü. Ve cumartesi elendikten sonra veda şarkısı olarak ‘‘Hareketli bir parça söylemek istiyorum’’ demesi, bence gecenin en muazzam hareketiydi. Orada duygusal bir şarkı söyleyip herkesi ağlatmak ve kendisi de ağlamak yerine, bakar mısınız, kadın ne şahane bir şey yaptı! Hayranlık mı dediniz? İşte bu benim hayranlık duyacağım bir şey. Buna rağmen birinci olmaması için dua ediyordum. Söylüyorum size, ikiyüzlüyüm diye.

3. Peki kim kaldı geriye? Abidin, Firdevs ve Barış. Abidin bana çok şeker geliyor. Ama şeker. O kadar. Ve Allah için güzel gülüyor. Anladınız, beni kesmiyor. Firdevs'e gelince, o da sebebini bilmediğim bir şekilde beni rahatsız ediyor. Yoksa kız, güzel dans ediyor, güzel şarkı söylüyor. Kaldı mı geriye Barış? Kaldı. O da biraz sıkışık. Ama kendimi en çok onunla özdeşleştiriyorum. Belki de onunla röportaj yaptığım ve aralarında en çok onu tanıdığım için objektif olamıyorum. Ona kızanlara ben de kızıyorum. Takım tutar gibi Barış'ı tutuyorum. Ve hoşuma gidiyor bu durum. Eğleniyorum. Heyecanla cuma akşamını bekliyorum. Bu sefer, kedimin anten olması riskini de göze alamayacağım, bir televizyoncu çağıracağım...
Yazarın Tüm Yazıları