Sürdürülebilirlik terimini iş dünyasında giderek daha fazla duymaya başladık. Bazı şirketler, son birkaç yıldır yıllık faaliyet raporlarıyla beraber sürdürülebilirlik raporları da yayınlamaya, buna göre stratejiler oluşturmaya başladılar.
İK ve yönetim kıdemli danışmanı Murat Karakaş, sürdürülebilirliği İngilizcesinden yani sustainability üzerinden tanımlıyor. Bu terim, sustain ve ability kelimelerinin birleşmesinden oluşuyor. Sustain, ‘dayanmak, varlığını sürdürmesini sağlamak’, ability ise ‘bir şeyi yapmaya ehil olma, beceri ve güç sahibi olma’ anlamlarını taşıyor. Buna göre sürdürülebilirlik ‘kurumun gelecekteki değişimlere, zorluklara, etkenlere rağmen dayanmasını ve varlığını sürdürmesini sağlama becerisi’ olarak tanımlanabilir.
Önemi giderek artıyorİş dünyası, globalde etkisini her an artıran sürdürülebilir kalkınma bazlı sorunlar ile karşı karşıya. Bu da sürdürülebilirliğin önemini günden güne arttırıyor. İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği(SKD) Yönetim Kurulu Başkanı Canan Ercan Çelik’e göre mevcut üretim ve tüketim dinamikleri sınırlı kaynaklar üzerinde baskı yaratıyor. Sosyal politika ve haklardaki boşluklar, fırsat eşitsizlikleri sorunları derinleştiriyor. Öte yandan, insan yaşamının gereksinimleri için yürütülen ekonomik faaliyetler ile doğal kaynakların sürdürülebilirliği arasındaki dengenin gözetilmesi gerekiyor. Çelik, “Sosyal politikaları gözden geçirmediğimiz ve iklimi, ekolojik yaşam çeşitliliği gibi ana bileşkeleri gözetmediğimiz takdirde ulusal ve bölgesel kalkınmanın sürdürülebilirliği de bir soru işareti olarak kalacak” diyor.
Murat Karakaş’a göre kurumlar, iç ve dış rekabetin artması, hızlı değişim ve çalışan demografik yapılarının değişmesi gibi risklerle karşı karşıya. Kurum sahipleri, yöneticiler de artık kendilerine “Bugüne kadar geldik ama varlığımızı sürdürebilecek miyiz?” sorusunu soruyorlar.
Değişim dalgası geliyorİş dünyasında sürdürülebilir iş modellerine geçişin sağlanması konusunda çözümler üreten Sürdürülebilirlik Akademisi’nin Yönetim Kurulu Üyesi Semra Sevinç, küreselleşen ekonomik sistemin itici gücü, değişen tüketici davranışları, beklenti ve duyarlılıklar karşısında, şirketlerin sürdürülebilirlik kavramına daha çok yaklaştıklarını belirtiyor. Türkiye’de de uluslararası şirketler başta olmak üzere sürdürülebilirlik konusunda bir hareket ve dönüşüm süreci söz konusu. Sürdürülebilir iş modellerini benimseyen şirketler, sadece kendilerini değil, kendi iş alanlarına değen küçük veya büyük ölçekteki tüm şirketleri de dönüşüm içerisine katıyor. Bu, gittikçe daha da büyüyecek bir değişim dalgası olarak ifade edilebilir.
Canan Ercan Çelik de son 10 yılda Türkiye’de sürdürülebilir kalkınma konusunda olumlu gelişmeler yaşandığını, pek çok iyi uygulama örneği bulunduğunu söylüyor. Bu uygulamaların birbirini desteklemesi ve daha iyi örneklerin ortaya çıkması, sürdürülebilirliğin önemli bir rekabet unsuru olarak görülmesine sebep olabilir.
SKD’nin 47 üyesinden 35’inin sürdürülebilirlik raporu yayınladığı bilgisini veren Çelik, şirketlerin sürdürülebilirlik raporlaması yayınlamasının hem paydaşlar hem de genel olarak şirketin tüm operasyonlarının iyileştirilmesi açısından katkı sağlayacağını söylüyor.
Şirketlere rekabet avantajı yaratıyorSürdürülebilir iş modelleri benimsemenin kurumlara pek çok faydası bulunuyor. Kaynakların verimli kullanılması, kapasite artırımı sonucunda şirketler rekabet avantajı yaratabiliyor, riskler daha doğru yönetiliyor. Ayrıca, kanun ve yönetmeliklerin gereklerine hızlı bir şekilde cevap verilebilmek, fon kaynaklarına kolay erişim ve yatırımcıların kaynaklarını ve risklerini doğru yönetebilen şirketleri tercih etmesi diğer önemli faydalar.
Semra Sevinç’e göre sürdürülebilirlik klasik tanımlarının ötesinde uzun vadeli düşünce şeklini benimseten bir vizyon. Şirketlerin bu vizyonu sahiplenmeleri, varlıklarını sürdürmeleri bakımından avantaj sağlıyor. Sürdürülebilirlik stratejisi, bir ölçüm ve raporlama terbiyesini de beraberinde getiriyor. Bu disiplini alan bir şirket daha ölçülenebilir değerler ile paydaşlarına daha fazla güven veren bir konuma geliyor. Ayrıca, sürdürülebilir iş modellerinin uygulandığı kurumlarda çalışan katılımı, kurumsal bilinci çalışanların da benimsemesini ve bu bilinci kendileriyle özdeşleştirmelerini sağlıyor.
Çalışana daha çok değer veriliyorMurat Karakaş, sürdürülebilirlik anlayışını tam anlamıyla benimseyen kurumların geleceğe hazırlandığını ve yatırım yaptığını belirtiyor. Performans yönetiminde yaygın olarak kullanılan ve sürdürülebilirlik için de adapte edilebilecek ‘balanced scorecard’ yaklaşımının önemli boyutlarından bir tanesi çalışanlarla ilgili. Bu yaklaşım, çalışanların eğitimi, gelişimi, elde tutulması, geleceğin lider ve çalışanlarının yetiştirilmesi, işlerini yaparken 10-15 yıl sonrasını bile dikkate alıyor olmalarının sağlanmasını benimsiyor. Özetle sürdürülebilirliğe önem veren ve bu anlayışı ciddi şekilde hayata geçiren kurumların çalışanlarına vereceği değer ve yapacağı yatırım daha yüksek oluyor.
Şirketlerin tercih edilmesinde, çalışan bağlılığında, itibar yönetiminde sürdürülebilirlik anlayışı olan şirketlerin ön plana çıktığını gösteren çok sayıda araştırma var. Çevre bilinci olan, topluma katkı sağlayan, sürdürülebilirlik anlayışının egemen olduğu bir iş bütününün parçası olmak, çalışan-şirket ilişkisini daha kalıcı ve olumlu bir zemine taşıyor.
Özellikle Y kuşağı, çalışmak için sadece kâr odaklı çalışmalar yapan yüksek cirolu şirketleri değil, aynı zamanda çevresel etkilerini kontrol eden, sosyal faydayı önemseyen şirketleri seçiyorlar.
Paydaş katılımı çok önemliTAV Havalimanları Holding Kurumsal İletişim Direktörü Bengi Vargül, şirketin 2010’dan beri çevresel ve sosyal alanlarda uluslararası standartlarda raporlama yaptığı bilgisini veriyor. TAV Havalimanları’nın sürdürülebilirlik kapsamında bir çok projesi bulunuyor. Bunlar arasında,
Atatürk Havalimanı’nda hayata geçen ‘engelsiz havalimanı’ projesi, enerji verimliliği başta olmak üzere karbon ayak izini küçültmek üzere gerçekleştirilen çalışmalar, Avrupa Havalimanları Konseyi’nin yürüttüğü Karbon Akreditasyonu Programı, İzmir Adnan Menderes yeni iç hatlarda ortaya çıkan atığın yüzde 99’unun geri dönüşümü projesinde bulunuyor.
Vargül, paydaş katılımının sürdürülebilirlik stratejisinin en önemli alanları arasında olduğunu söylüyor. Ayrıca,kadınların iş hayatına eşit fırsatlarla katılmasının sürdürülebilir kalkınma için çok önemli bir etken. İşe alım ve ücretlendirme eşitlik ilkesi gözetilerek yapılıyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın ‘İşte Eşitlik Platformu’na üye olan TAV Havalimanları, her ay üst yönetim ile kadın-erkek çalışan oranlarını paylaşıyor.
Çalışan bağlılığını arttırıyor
Vodafone Türkiye Kurumsal İlişkiler ve İletişim Direktörü Gizem Keçeci, sürdürülebilirliği temel iş stratejilerinin ayrılmaz bir parçası olarak gördüklerini belirtiyor. Bu doğrultuda, genişbant teknolojilerinin gücüyle sürdürülebilir kalkınmaya katkı sağlayan birçok çalışma hayata geçiyor. Çevre koruma ve enerji verimliliği sağlama gibi konularda makineler arası iletişim teknolojisi (M2M) önemli rol oynuyor. Örneğin, bu teknoloji aracılığıyla yakıt tüketimini ve şoför sürüş performansını takip etme imkânı veren bir sistem kurulmuş. ‘Sürdürülebilir çay tarımı’ projesi kapsamında ise Karadeniz’deki çay üretimine ait veri toplama, denetim ve analiz süreçleri kâğıt ortamından dijital ortama aktarılmış. Böylece denetim formları için harcanan yaklaşık 50 bin kâğıdın kullanımını ortadan kaldırılmış.
Keçeci’ye göre sürdürülebilirlik, şirketlerin bir güven markası haline gelmesinde kritik rol oynuyor. Bunun yanında, bir şirkette sürdürülebilirlik politikası olması, çalışan bağlılığını önemli ölçüde artırıyor ve çalışanları birer gönüllü marka elçisine haline getiriyor.
Geleceğe yönelik sorumluluk
Unilever Türkiye Orta Asya, Rusya ve Orta Doğu Sürdürülebilir İş ve İletişim Direktörü Ebru Şenel Erim, ekonomilerin doğası gereği büyümeye eğilimli olduklarını belirtiyor. Sürdürülebilirlik, bu büyüme trendinde dünyaya ve insanlığın geleceğine yönelik sorumlulukların ve hedeflerin bir bütününü oluşturuyor. Erim’e göre tüketim bu hızla devam ettiği takdirde artık dünya insanlığın temel ihtiyaçlarını karşılayamayacak. Bu yüzden sürdürülebilirlik bir tercihten öte artık zorunluluk oldu.
Erim, Unilever’in 5 yıl önce iş planını ve büyüme hedeflerini sürdürülebilir bir çerçevede yeniden tasarladıklarını aktarıyor. Türkiye’de sürdürülebilir yaşam planı kapsamında 27 bin küçük ölçekli çiftçiye destek sağlanmış. 1.000 kadına becerilerini geliştirme imkânı, eğitim ve iş fırsatları yaratılmış. Satış ve dağıtım noktalarının ekolojik ayak izini azaltmayı hedefleyen projeyle bugüne kadar 52 nokta ‘Yeşil Nokta yapılmış.
Erim, bugün tarımsal hammaddelerin yüzde 98’ini sürdürülebilir olarak tedarik ettiklerini belirtirken 2013 yılında üretime başlayan Konya’daki Algida fabrikasının ‘sıfır katı atık’ anlayışıyla çalıştığını söylüyor.
Şirketlerin ve toplumun ortak çıkarları olmalı
Garanti Bankası Genel Müdür Yardımcısı Ebru Dildar Edin, sürdürülebilirlik kavramının, içinde çevreye doğrudan ve dolaylı etki kadar topluma sağlanan faydayı, evrensel insan haklarına saygıyı, şeffaf ve açık iletişimi ve etkin bir yönetim yapısını da barındırdığını belirtiyor. Bu anlayışla, bankanın ilke ve önceliklerini açıkça ifade edebilmek amacıyla 6 ilkeden oluşan yeni bir sürdürülebilirlik politikası oluşturulmuş. Bu politika kapsamında, Garanti Bankası’nın 2014 sonunda Türkiye toplam rüzgâr enerjisindeki payı tüm bankalar arasında yüzde 35’e ulaşmış. Yenilenebilir enerji yatırımlarına toplam yaklaşık 4 milyar dolar kredi sağlanmış.
Bunun yanında, Garanti Bankası, ‘İklim Değişikliği Aksiyon Planı’ ile karbon fiyatlaması yapmaya taahhüt veren Türkiye’deki ilk banka olmuş. Garanti Bankası’nın önem verdiği konulardan biri de cinsiyet eşitliği. Yüzde 57’si kadın çalışandan oluşan bankada orta ve üst yönetimdeki kadın oranı yüzde 40.