Güncelleme Tarihi:
Çalışma yaşamının iki temel sorunu vardır. Bunlardan birincisi ve maalesef ülkemizdeki algı ile sanki tek sorunmuş gibi görülen iş kazalarıdır. Oysa meslek hastalıkları sıklık, sakat bırakma ve ölüm yönünden iş kazalarından daha önde bir çalışma yaşamı sorunudur. Meslek hastalığı ve iş ilişkisi için bugün en önemli argüman risk değerlendirmesi. Ama örneğin sağlık çalışanlarında biyolojik risk faktörlerine bağlı hastalıklar, örneğin tüberküloz, hepatitler görülebilirken güvenlik görevlileri, pilotlar, madencilerde psikososyal risk faktörlerine bağlı hastalıklar, örneğin stres kökenli anksiyete bozukluğu, panik bozukluğu, depresyon, intihar, kalp damar sistemi hastalıkları görülebilir. Ya da kimya sanayiinde çalışanlarda astım, işitme kaybı, kanserler görülürken, mortoperforatör kullanan bir belediye işçisinde karpal tünel sendromu görülebilir. Bir de çok atlanan işe bağlı hastalıklar var. Mesleki olarak doğrudan bir etken/etkilenme/hastalık ilişkisi yok ancak işin yürütümü sonucu ortaya çıkan ve toplumda o işi yapmayan diğer insanlarda da görülebilen hastalıklar bunlar. Örneğin stres yükü sebebi ortaya çıkan hipertansiyon gibi, ya da gürültüye bağlı ortaya çıkan uyku bozukluğu gibi.
İşyeri hekimleri, çalışanlar meslek hastalıkları konusunda ne kadar bilinçli?
Bilinç kavramı eğitim odaklı bir kavram. Bilginin olmadığı, eksik olduğu, hatta bilgilenme ihtiyacının oluşmadığı bir ortamda davranış değişikliği beklemek yanlış olur. Sadece bu yönü ile bakarsak bile gerek yasa koyucuların, gerek işçilerin gerekse de işverenin meslek hastalıkları yönünden derin bir bilgi açığı mevcut günümüzde. Bilen de yanlış biliyor. Çünkü meslek hastalığı denince akla ilk gelen tazminat. İşveren bu sebeple ilgilenmediği gibi öğrenmek ve işçisine de öğretmek istemiyor genel olarak. İşçi işsiz kalma korkusu ile meslek hastalığı tanısı alana kadar pozitif katkı koyarken maalesef sosyal devlet ilkelerinin çalışma yaşamında meslek hastalığının uzun erimli sonuçlarını kapsamaması sebebi ile işçi de tanı almaktan kaçıyor.
YILDA 40-120 BİN KİŞİ MESLEK HASTALIĞINA YAKALANIYOR
Ülkemizde meslek hastalığına yakalananların sayısının çok az olmasının sebebi bu mu?
Bakınız burada çok ilginç bir ülke gerçeği var. İnsanlar KOAH, astım oluyor, çok çeşitli kanserlere yakalanıyor, kalp krizi geçiriyor, sağır oluyor, ciltlerinde yaralar bereler hatta kanserler gelişiyor, hepatit oluyor, HIV/AIDS oluyor, karaciğer yetmezliği gelişiyor, şarbon, Brucella vb. hastalıklara yakalanıyor ve hatta sakat kalıp ölüyorlar ama neredeyse hiç biri mesleki olarak kayıt altına alınmıyor. Mesela bir AVM’nin danışma masasında görevli bir çalışan günde 500 tane çekiliş kaydı yaparken karşısına gelen insanların aksırma, öksürme gibi eylemleri sonrasında 2–3 gün içinde nezle – grip vb. şikayetleri olsa ne dersiniz?
Mesleki mi? Evet Hastalandı mı? Evet İşe gidebildi mi? Hayır. Bu bir meslek hastalığıdır, tazminat gerektirmez. Çünkü tazminat oluşması için sürekli iş göremezlik kavramı geçerli. Bu bilgiler ışığında evet rakamlar gerçekten düşük. Son yıllarda 300–500 dolayında gezen yıllık yeni meslek hastalığı vakası sayısının Türkiye için bekleneni 40–120 bin insan. Ama bu şu algıyı getirmesin, bunların hepsi tazminat gerektiren vakalar değil. Birçok vakanın tazminat havuzu ile ilişkisi olmadan meslek hastalığı tanısı alabiliyor olması gerekli, ancak bu olmuyor. Diğer yandan tazminat hukuku yönünden de süreç içinde sayısal hareketlenmeler var sistemin belirleyicisi bir sağlık kurumu değil, sigortacılık kurumu. SGK Meslek Hastalıkları Kurulu son karar verici, sorunun da ana kaynağı burada. Tazminat vb. süreçlerden sağlık sistemi arındırılmalı ve tüm sağlık kurumlarında bu tanı konulabilmelidir.
LEJYONER HASTALIĞINA DİKKAT
İşyerinde en sık görülen, en yaygın hastalıklar hangileridir?
Toplumda en çok görülen hastalıklar doğal olarak işyerinde de çok görülüyor. Bu yönden bakıldığında dolaşım sistemi hastalıkları, bulaşıcı hastalıklar en çok görülenleridir. Bir kaçını sayarsak, hipertansiyon, depresif bozukluklar, anksiyete bozukluğu, astım, KOAH, bel ve boyun fıtığı, dermatitler, eklem ağrıları, tendinitler, tenosinovitler, görme bozuklukları, karpal tünel sendromu ve bazı kanserleri görmek mümkün. Bulaşıcı hastalıklara ayrı bir yer açmak gerekirse gripal infeksiyonlar, toplum kökenli pnömoniler, tüberküloz, legionella hastalığı, leptospirozis, viral hepatitler, cilt enfeksiyonları, mantar enfeksiyonları, tifo, enteritler, tetanoz vb. birçok farklı biyolojik etken kaynaklı hastalıkları görmek mümkün.
Yazın en çok görülen hastalıklar neler?
Biyolojik etkenlerin mevsimsel dağılımı var tabii ki. Kışın nezle, grip, pnömoni gibi hastalıklar sık görülürken yazın da enteritler, mantar enfeksiyonları, legionella hastalığını görmek mümkün tabii. Yaz döneminin önemli bir sorunu klima kökenli bir hastalık olan Legionella Pnömonisi (lejyoner hastalığı). Maalesef ülkemizde klima bir kere takılıyor ve arıza yapmazsa ömrü bitene kadar aynı filtre ile hiç temizlenmeden, dezenfeksiyonu yapılmadan kullanılıyor. Sulu sistemle ısı düzenlemesinin yapıldığı her türlü ortamda (işyeri, AVM, otel, restoran, hastane vb.) sistemin özelliklerine ve büyüklüğüne göre süre kısalmakla birlikte 1 yıldan daha uzun olmayan aralıklarla profesyonel bakım, temizlik, değişim, dezenfeksiyon işlemleri yapılmazsa ağır bir zatürre olan Legionella Pnömonisinin insanlarda görülebilmesi mümkün. Bir de su sebillerinden bahsetmek isterim ki, su sebilleri de önemli bir bulaş kaynağıdır ve en geç 3 ayda bir yine profesyonel ekiplerce temizliği sağlanmalıdır. 1-2 sebili olanların kendileri de temizlik yapabilir.
Bir dönem sağlık taramaları çok popülerdi işyerlerinde, ne kadar faydalı bu taramalar?
Sağlık taramaları artık bir piyasa ürünü. Bu sebeple yaygın olarak yapılıyor demek mümkün, ancak nitelik sorunu var bu alanda da. Maalesef akredite olmayan kurumlar, iş sağlığının amaçlarını kapsamayan test tetkikler yaparak yanıltıcı iyi ya da gerçeğe uymayan kötü sonuçlar üretiyorlar. Bu durumda işçi sağlığını ve hatta işini kaybederken, işveren ödediği bedelin karşılığını alamadığını bilmediğinden meslek hastalıkları olgularında yıllar sonra ek ödemelerle karşılaşıyor.
PSİKOSOSYAL RİSKLER İLK SIRADA
İşyerlerinde psikolojik hastalıklarla ne sıklıkta karşılaşıyorsunuz?
Esasında toplumdaki anksiyete bozukluğu, depresyon, intihar vb. birçok psikolojik sağlık sorununun kökeninde sıklıkla çalışma yaşamından gelen kök sebepler var. Ayrıca sendikasız çalışan, sosyal güvencesiz çalışan, düşük ücretle çok çalışan, vardiyalı çalışan, gece çalışan, teknik İSG önlemlerinin alınmadığı kurumlarda çalışan insanların stres kökenli olarak hipertansiyon, kalp damar hastalıkları, diyabet, obezite, alkol ve madde bağımlılığı, uyku bozukluğundan intihara kadar giden bir yelpazede psikiyatrik hastalıklar yaşadığını da görüyoruz. İşveren ve temsilcilerinin öncelikle bu konuya ilgi duymaları, yönelmeleri gerek. Ana yöntem stres yönetimi eğitimi tabii ki. Ayrıca işyerinde sağlığı geliştirici her türlü faaliyetin psikososyal olumlu yansıması da oluyor. Psikososyal risk faktörleri ile mücadele bugün için İSG alanında Batı ülkelerinin 1. çalışma alanı oldu. İSGİP’in (Türkiye’de İş Sağlığı ve Güvenliği Koşullarının İyileştirilmesi Projesi) 8 sektöre yönelik rehber dokümanları, örnek belgeler, hangi sorunda neyin, nasıl yapılacağı, nasıl değerlendirileceği vb. birçok belge ve bilgi ile donatıldı. Çok yakında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından dağıtımına başlanacak.