Impostor sendromunu yenin

Güncelleme Tarihi:

Impostor sendromunu yenin
Oluşturulma Tarihi: Eylül 13, 2014 11:21

İyi bir eğitim, bir iyi mesleki birikim ve tercübeye sahip olmanıza rağmen bulunduğunuz yeri hak etmediğinizi, şans eseri o mevkide olduğunuzu, hiç de insanların düşündüğü gibi zeki/başarılı olmadığınızı ve bir gün foyanızın ortaya çıkacağını mı düşünüyorsunuz? O zaman yalnız değilsiniz, iş, eğitim hayatı sizin gibi hisseden kişilerle dolu.

Haberin Devamı

Impostor sendromunu yenin
‘Impostor sendromu mu, o da neyin nesi?’ dediğinizi duyar gibiyim. Adını hiç duymadınız belki ama okuyunca büyük bir çoğunluğunuz çok şaşıracak ve ‘evet, bu duyguyu biliyorum’ diyeceksiniz. Hani bazen bulunduğunuz yere eğitiminizle, başarılarınızla, zekanızla değil de şans eseri geldiğinizi düşünürsünüz, aslında hiç de insanların zannetiği gibi zeki/başarılı/bilgili olmadığınıza inanır ve bir gün gerçek yüzünüzü görecekler, diye endişe edersiniz ya, işte bu duygunun adı impostor (sahtekar) sendromu.

Impostor sendromu ilk defa 1970’lerde psikolog Suzanne Imes ve Pauline Rose Clance tarafından ortaya çıkarıldı. Yüksek potansiyele sahip, başarılı kişiler bulundukları yere şans eseri geldiklerine inanırlar, kendilerinden şüphe ederler ve bir gün maskelerinin düşeceğini, herkesin gerçek yüzlerini göreceğine inanırlar. Bunun stresi ve korkusu ile yaşarlar, kendilerini izole ederler, mesela sahneye çıkmazlar, soruları cevaplamazlar, topluluktan kaçarlar, hatta üst düzey yöneticilerle toplantıları varsa öncesinde ‘eyvah ne kadar bilgisiz/yetersiz olacağımı anlayacaklar’ diyerek endişe ederler. Önlerine çıkan fırsatları geri teperler. Impostor sendromu kişide stres, endişe ve depresyon yaratır, hatta başarılı bir kariyerin son bulmasına bile sebebiyet verir. (Bu durum da bulunduğu pozisyonu hak etmeyen, gerçekten şan eseri veya farklı ilişkilerini kullanarak o pozisyona gelenlerin ekmeğine de yağ sürülmüş olur.)
Impostor sendromunun bir şekilde toplumun yüzde 70’inde görüldüğü söyleniyor.

Kate Winslet ve Maya Angelou da bu hissi yaşayanlardan
Bu sendromun görülüğü kişilerin ortak özelliği başarılı olmaları. Üst düzey yöneticiler, sanatçılar, çok iyi okullarda okuyan öğrencilerde sıkça rastlanıyor.

Örneğin, Oscar ödüllü oyuncu Kate Winslet’in “Bazen yataktan kalkıyorum ve çekime gitmeden önce ‘bunu yapamayacağımı’, bir sahtekar olduğumu süşünüyorum” demesi impostor sendromuna sahip bir kişinin kurabileceği bir cümle.

Yazar Maya Angelou’nun bir itirafı da onun bu sendromdan muzdarip olduğuna işaret. Angelo, “11 kitap yazdım ve her seferinde ‘şimdi beni fark edecekler, herkesle oynadım, bu kez her şey ortaya çıkacak” demişti.

Aynı durum başarılı okullarda okuyan öğrenciler için de geçerli. Onlar kendilerinin bir hata veya şans eseri bu okullara kabul edildiklerini düşünüyorlar. Stanford Business School’un birinci sınıfların “Kaçınız, bir hata eseri burada olduğunuzu düşünüyorsunuz?’ diye sorulduğunda sınıfın üçte ikisi el kaldırmış.

Batman filmlerinin prodüktörü Michael Uslan da bu hissi zaman zaman yaşayanlardan. Uslan, Huffingtonpost yazarı Olivia Fox Cabana’ya verdiği görüşte “Hâlâ bir gün güvenliğin gelip beni kapı dışarı edeceği hissine kapılıyorum” diyor.

En çok kadınlarda görülüyor
Clance ve Imes bu sendromu tanımlarken sadece kadınlara özel olarak tanımlamışlar ama sonradan yapılan araştırmalar erkeklerde de bu sendromun var olduğunu gösteriyor. Amerikalı iki sosyolog Jessica Collet ve Jade Avelis, ‘neden birçok kadın akademisyenin vites küçültüp, yüksek statülerden daha az hırslı gerektiren pozisyonlara kaydıklarını’ araştırmak istedi. 460 doktora öğrencisini incelediler. Ve suçlu olarak impostor sendromunu buldular.

Uzman psikolog Tarık Solmuş da bu sendromu ‘başarılı bir kadın olduğum için özür dilerim’ sendromu olarak adlandırıyor. Kadınlar hem kendilerinden hem de başarılarından şüphe duyuyorlar ve başarılarını kesinlikle kendileriyle ilişkilendirmeyip şans ya da o an orada olmak gibi nedenlere dayandırıyorlar. Herkesi parlak, başarılı ya da zeki oldukları yönünde dolandırdıklarına inanıyorlar. Bu nedenle de kendilerini suçlayıp, utanç duyuyorlar ve nerede, hangi pozisyonda çalışıyor olurlarsa olsunlar istifa ediyorlar. Solmuş, istifaya kadar giden bir örnekten bahsediyor: “Amerika’da iki yüksek lisans ve iki doktora derecesine sahip olup dekan olan ve rektör olmasına da kesin gözüyle bakılan çok başarılı bir kadın akademisyen bir gün tüm üniversite çalışanlarına e-posta gönderip o güne kadar aslında herkesi kandırdığı, sahtekarlık yaptığı, yüzünde bir maskeyle dolaştığı gerekçesiyle herkesten özür dileyip istifasını verdi ve eve kapandı. Sadece ufak çaplı mesleki danışmanlıklar yapma kararı aldı. Tabii tüm çalışanlar buna çok şaşırdı çünkü kadının özgeçmişi başarılı çalışmalarla doluydu ve hiçkimse onun ne mesleki ne de özel yaşamında etik dışı bir olaya karıştığını da görmemişti, duymamıştı” diyor.

Aileden kaynaklanıyor
Suzanne Imes’e göre sendromun en önemli nedeni aile. Ailede başarı baskısı ile büyüyen kişilerde bu sendrom görülüyor. Kadınların mükemmeliyetçi yapıları da bunu destekliyor. Genellikle fazla övülen ve eleştirilen ailelerde risk daha fazla.

Tarık Solmuş, “Özellikle mükemmel, eşsiz, benzersiz, her şeyi bilen ya da yapabilme gücüne sahip olan bir insan oldukları yönünde yetiştirilen çocuklar büyüme sürecinde birtakım zorluklarla karşılaşmaya başlarlar ve örneğin yetişkinlik dönemlerindeki iş yaşamlarında ne kendilerinin ne de başka insanların aslında mükemmel ya da her şeyi bilen insan olamayacaklarını anlamaya başlarlar. Sendrom tam bu noktada kendisini göstermeye başlar. Yaptığı her şey için her zaman takdir edilip övgü alan birey, artık hem ailesinin kendisiyle ilgili bu algısından hem de kendisinden şüphe duymaya başlar. Başarılarının kişisel yetenek ya da çaba gibi bireysel etmenlerden ziyade tamamen şans, arkadaşların yardımı, destekleyici yönetici, doğru zamanda doğru yerde olma vb. gibi tamamen kendisi dışındaki faktörlerden kaynaklandığına inanmaya başlar.

Artık hiçbir başarı gerçekte başarı değildir ya da başarı kendisinden kaynaklanmamaktadır” diyor.

Uzman psikolog Tarık Solmuş, impostor sendromunu, ‘bireyin, kanıtlanabilir yeterliliklere, yetkinliklere ve önemli başarılara sahip olmakla birlikte bu başarılarını reddetmesini hatta kendisinin bir entelektüel dolandırıcı olduğuna inanması’ olarak tanımlıyor. Solmuş, “Impostor sendromlu bireyler, dışarıdan görüldükleri kadar akıllı ya da zeki olmadıklarına inanırlar. Yoğun bir performans kaygısı ve bireysel yeterlilik-yetkinlikler konusunda da şüphe duyarlar. Başarılarından ziyade başarısız oldukları anları hatırlama eğilimindedirler” diyor.

Üstesinden nasıl gelinir?
Farkına varın: Öncelikle sorunun farkına varın. Belki hislerinizi bir bilene danışmak, sorununuzun farkına varmanızı sağlayabilir. Başkalarıyla konuşmak, aynı sorunu yaşayan pek çok kişi olduğunu da gösterecektir size. Impostor sendromu son derece normal, pek çok kişide olan bir his.

Başardığınız işleri düşünün: Sedromu ortaya çıkaranlarda Suzanne Imes, danışanlarının gerçekçi bir değerlendirme yapmalarını istiyor. Imes, “Başarılı kişiler zeki kişilerdir ve pek çok zeki kişi dahi olmak ister. Ama çoğunluğu dahi değildir. Zeki olduğumuz ve zeki olmadığımız alanlar vadır” diyor ve iyi olduğunuz ve gelişime ihtiyaç olduğunu düşündüğümüz alanları yazmamızı istiyor. Bu sizin iyi olduğunuz tarafları tanımıza yardımcı olur.

Uzmanlığınızın farkına varın: Sadece kendinizden daha deneyimli olanlara bakmayın. Örneğin genç öğrencilerle, yeni mezunlarla çalışmak, size ne çok şey bildiğinizi, ne çok yol aldığınızı gösterecektir.

Mükemmeliyetçi olmayın: Mükemmeliyetçiliğe odaklanmayın. En iyi siz olacaksınız diye bir şey yok, siz kattığınız değere bakın.

Herkes aptal gibi hissedebilir: Bazen kendinizi aptal durumuna düşmüş hissedebilirsiniz. Bu çok normal, herkese oluyor. Aptal gibi hissetmeniz aptal olduğunuz analmına gelmez.

Başarılarınızı üstlenin: Sadece başarısızlıklarınızı, hatalarınızın sorumluluğunu almayın, başarılarınızın da sorumluluğunu alın ve başarı kutlamayı öğrenin. Imposter sendromunun üstesinden gelmek ‘kendini kabul etmeyi’ gerektirir. Bulunduğunuz yeri hak ediyorsunuz, şans eseri orada değilsiniz, başarınızı sahiplenin.

Bir danışmana gidin: Bireysel terapiler oldukça yararlıdır. Bu sendrom kariyerinizi mahvetmeden önce bir psikolog veya terapiste danışabilirsiniz.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!