Güncelleme Tarihi:
Son yıllarda çalışan sağlığı işletmelerin gündeminde önemli yer tutuyor. Bu durum, ‘işveren çalışanın sağlığını ne kadar düşünüyor, çalışan sağlığına ne kadar yatırım yapıyor?’ sorularını da beraberinde getiriyor. Çalışan sağlığı denince de ilk akla ruh sağlığı geliyor ki, artık bu konu eskide kaldı. Ruh sağlığının yanında işyerlerinde obezite ile mücadele, çalışanın temiz hava ihtiyacı da ön plana çıkıyor. Hatta değişen iklim koşulları ile birlikte aşırı sıcakların çalışan sağlığı üzerindeki etkisini de işyerleri gündemlerine almış durumda. Bu konularda dünyada araştırmalar ve anketler yapılıyor, raporlar hazırlanıyor. Özellikle uluslararası şirketler çalışan sağlığı üzerine yılda iki üç kere raporlar hazırlıyor.
Çalışan sağlığında işletmelerin hedefinde ruh sağlığını yönetmek geliyor. Peki, bu konudaki raporlar ve analizler ne diyor? Bazılarını paylaşayım. Analizlere göre ortalama bir kişi 90 bin saatini ya da yaşamının üçte birini işte geçiriyor. Çevre, stres seviyeleri, kişilerle ilişkiler çalışanın ruh sağlığını etkiliyor. Araştırmalara göre her 10 çalışandan birinden fazlası kaygı, depresyon nedeniyle işyerinden devamsızlık yapıyor. Öyle ki, bu durum sessiz istifaya kadar gidiyor. Dünya Sağlık Örgütü’ne (DSÖ) göre, küresel olarak, her yıl depresyon ve kaygı nedeniyle tahmini 12 milyar iş günü kaybediliyor ve bu da 1 trilyon dolarlık üretkenlik kaybına neden oluyor.
YÖNETİCİLERİN 3’TE 2’Sİ STRESLİ
Ancak iş; aynı zamanda iş güvencesizliğinden ayrımcılığa, güvenli olmayan çalışma koşullarından aşırı çalışma saatlerine kadar ruh sağlığı açısından risk kaynağı da olabiliyor. 2024 İşgücü Zihin Durumu Raporu’na göre çalışanların neredeyse yarısı ve yöneticilerin üçte ikisi streslerinin çoğunun işten kaynaklandığını vurguluyor. Bu durum çalışanların kişisel hayatlarını ve fiziksel sağlıklarını olumsuz etkiliyor. Ankete katılanların yüzde 71’i ise iş stresi nedeniyle kişisel ilişkilerinin bittiğini öne sürüyor.
Türkiye’de de bu konuda araştırmalar var. Mesela, araştırmaya göre Türkiye’de yılda 50 milyon kutu antidepresan kullanılıyor ve yılda 10 milyona yakın kişi ruh sağlığı problemi için başvuruyor, bunların yarısına yakını da çalışanlar. Özellikle bu durum sağlık sigorta şirketlerini yakından ilgilendiriyor ve sigorta şirketleri her yıl çalışanların ruh sağlığı üzerine araştırmalar yaptırıyor. Bu araştırmalara göre, teknoloji bağımlılığı ve yoğun sosyal medya kullanımı 18-34 yaş grubu çalışanların ruh sağlığını daha fazla etkiliyor. Benzer şekilde felaket haberleri de çalışanlarda gelecek kaygısı uyandırıyor. Uzmanlar, çalışan esenliğinin üretime etkisi ve zihin sağlığının kilit personeli elde tutmadaki rolüne dikkat çekerek, işyerinde çalışan becerilerinin yapılan işe uygunluğu, çalışanların iş yüküne dair karar alma yetkileri ve kariyer gelişimini desteklenmesinin üretkenliği artırdığını söylüyor. Uzmanlara göre, esnek çalışma yöntemlerinin de çalışanın ruh sağlığına katkısı oluyor.
DİJİTAL TERAPİ PLATFORMLARI YETMİYOR
Peki, işyerinde çalışanın ruh sağlığını yönetme adına neler yapılabilir? Worl Economic Forum’da yayımlanan bir çalışma bu konuda bazı ipuçları veriyor. Raporda, işyerinde ruh sağlığı girişimlerinin dijital terapi platformlarına erişim imkânı tanımanın ötesine geçmesi gerektiği belirtilerek, uygun bir öyle yemeği molasının ve çalışanları yürümeye teşvik etmenin önemine de vurgu yapılıyor. Raporda, herkese uyan tek bir çözüm olmadığına, iş ile ilgili stresin çoğunun önlenebileceğine değinilerek, şu öneriler de bulunuluyor:
“İşyerinde sağlık ve refahı ele almanın ilk adımı, işverenlerin çözümün bir parçası olabileceğini kabul etmektir. Çalışanların resmi ve gayri resmi desteğe ihtiyacı vardır ve sosyal bağlantılar iyileştirici olabilir. Örneğin, iş arkadaşları hiyerarşinin dışında deneyimleri paylaşmanın bir yolunu sundukları için benzersiz bir konumdadırlar. Çalışanlar kendilerini bir organizasyonun misyonu ve vizyonuyla uyumlu görmek ister ve çabalarının genel işi etkilemesini ister. İşle ilgili stresin çoğu önlenebilir.”
İŞYERİNDE OBEZİTE İLE MÜCADELE
İşyeri ve çalışanlar için ikinci sorun ise obezite ile mücadale ki, son yıllarda bu konu işverenler için önemli hale geldi. Aslında obezite, ruh sağlığına göre işyerlerini daha çok tehdit ediyor. Araştırmalara göre, obezitenin yaygınlığı artıyor ve milyonlarca kişinin ölümüne ve trilyonluk GSYİH kaybına neden oluyor.
Her yıl 5 milyon yetiştin obeziteden hayatını kaybediyor. İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre, obezite ve aşırı kilo yılda 128 milyon dolara mal oluyor ve bu da GSYİH’nın yüzde 4’üne denk geliyor. Avrupa’da 4 binden fazla personelle yapılan araştırmaya göre çalışanların, meslektaşlarının alışkanlıklarından olumsuz etkilendiğini gösteriyor. ABD’de yapılan bir araştırma ise çalışanların obezite ile mücadelesi sonucunda tıbbi harcamalarda yüzde 10’lara varan bir tasarruf sağlandığını ortaya koyuyor.
Sağlık enstitülerinin araştırmalarına göre obezitesi olan çalışanların ortalama çalışanlara göre yaralanma olasılığı yüzde 25-60 arasında. Yine araştırmalar, obezitesi olan çalışanların devamsızlık veya hastalık izni gibi nedenlerle işsiz kalma riskinin daha yüksek olduğunu gösterirken, uzmanlar, obezite de dahil sağlık sorunları ile uğraşan çalışanların ek desteğe ihtiyaç duyabileceğine dikkat çekiyor. ABD’de Hastalık Kontrol Merkezi’ne göre, obezite ile ilgili devamsızlığın ülke çapında üretkenlik maliyeti 3-6 milyar dolar arasında değişiyor.
TÜRKİYE’DE NASIL?
Peki, obozite konusunda Türkiye nerede? Bu konuda yapılmış çok fazla araştırma olmasa da yine sigorta şirketlerinin sağlık sigortalarında risk yönetimi kapsamında hazırlattığı raporlar var. 200 ülke arasında Türkiye obezite oranları açısından kadınlarda 42’inci, erkeklerde 60’ıncı sırada geliyor ancak çalışma hayatına yönelik yapılan araştırmalarda Avrupa ve Amerika ile karşılaştırıldığında Türkiye’de durumun çok da kötü olmadığı ortaya çıkıyor. Uzmanlar ise bu duruma temkinli yaklaşıyor ve yapılan araştırmaların Türkiye’de çalışanların yüzde 10’unun obez statüsünde sayılacağını, ancak gelecek 10 yılda bu durumun değişeceğine dikkat çekiyor.
YENİ TEHDİT İKLİM KRİZİ
Son yıllarda iklim değişikliği ile işverenlerin gündeme gelen bir başka sorun da aşırı sıcakların çalışan sağlığı üzerindeki etkisi. Uzmanlar, hava ve iklim felaketleri yoğunlaştıkça ve sıklaştıkça, işverenleri; bu durumun sağlık etkilerini iş gücü dayanıklılık planlarına dahil etmeleri için uyarıyor. ILO’nun bu konudaki raporuna göre, çalışanların yüzde 70’i iklim kaynaklı sağlık tehlikelerine maruz kalıyor ve her yıl 19 bine yakın kişi aşırı sıcaklar nedeniyle iş kazasında hayatını kaybediyor.
Rapora göre, iklim krizi, 2.4 milyar işçiyi kanser, kalp-damak hastalıkları, böbrek yetmezliği ve fiziksel yaralanma gibi sağlık tehlikelerine maruz bırakabilir. Değişen İklimde İşyerinde Sağlık ve Güvenliğin Sağlanması adlı raporda, aşırı sıcaklığın 3.4 milyar kişilik küresel iş gücünün yüzde 70’inin etkilediği, her yıl 18 bin 970 iş kazasına ve yaklaşık 23 milyon işyeri yaralanmasına neden olduğunu ortaya koyuyor. Büyüyen küresel nüfusa göre, aşırı işyeri sıcaklığına maruz kalan insanların oranı 2000 yılında yüzde 65.5 iken, günümüzde yüzde 70.9’a çıktı.
Araştırmalara göre, özellikle tarım ve inşaat alanında çalışanlar daha riskli. Dünya üzerinde 1.6 milyar işçi UV ışınlarına maruz kalıyor ve her yıl 18 bin 960’tan fazla işçinin cilt kanserinden dolayı iş kaynaklı ölümüne neden oluyor. 870 milyondan fazla tarım işçisi tehlikeli pestisitlerle (kimyasal madde) temas halinde bulunuyor ve her yıl 300 binden fazla kişi pestisit zehirlenmesinden ölüyor.
UZMANLARDAN İŞVERENLERE ÖNERİLER
İşyerinde sağlık ve refahı ele almanın ilk adımı, işverenlerin çözümün bir parçası olabileceğini kabul etmesi ile başlıyor.
İyi ruh sağlığına katkıda bulunan bir işyeri kültürü oluşturmak kendi kendine olmuyor; araç, bağlılık ve yatırım gerektiriyor.
Tüm mesleklerde çalışanların en üst düzeyde fiziksel, ruhsal ve sosyal refahı teşvik edilmeli.
Genellikle fiziksel aktiviteler ve iyi beslenme yoluyla sağlıklı bir yaşam tarzı teşvik edilmeli.
Sağlık kontrollerinin yanı sıra sağlık hedefleri işletmenin yapısına entegre edilmeli.
İşveren sağlık sigorta sistemlerini gözden geçirmeli ve kilo ve metabolik sağlık sorunlarını göz önüne alarak, sağlık programları geliştirmeli.
Devamsızlık ve işyerinde bulunmama durumlarının azaltılması yoluyla maliyetler azaltılabilir.
Zindeliği hedefleyen işyeri müdahaleleri çalışanların refahını artırıyor.
Esnek çalışma ve refah programları gibi iş-yaşam dengesi uygulamalarını benimseyen şirketlerin, Y kuşağı ve Z kuşağı yeteneklerini çekme olasılığı daha yüksek.
Genel çalışan sağlığının ve yaşam kalitesinin iyileştirmek işyerinde verimi de artıyor.
Çalışan sağlık programlarına yatırım yapın. İşveren sağlık programları aracılığıyla çalışan beklentilerini daha iyi karşıladıkça itibarı ve üretkenliği artar.
Çalışana değer veren kuruluşlar, sağlık yatırımlarının sadece finansal faydalar sağlamadığını, genel şirket performansına katkıda bulunan olumlu bir kültürel getiri sağladığını kabul eder.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE KARŞI NELER YAPILABİLİR?
Aon, tehlikeli iklim olayları sırasında çalışanların fiziksel ve duygusal sağlığını korumak için işverenlere şu önerilerde bulunuyor:
Konumlarına göre hangi çalışanların iklim değişikliğiyle ilgili risklere en çok maruz kaldığını ve hangi kesimlerin daha yüksek risk altında olduğunu belirleyin.
Konum analitiği, kasırga ve sel gibi felaketlerde bir işletmeyi ve çalışanlarını korumak için en iyi müdahale yönetimini ve acil durum desteğini sağlamak üzere acil durum bilgilerinin ve çalışanların konumlarının senkronize edilmesine yardımcı olabilir.
Mevcut sağlık ve güvenlik politikalarının iklimle ilgili farklı olaylarda ne yapılması gerektiğine
dair maddeler içerip içermediğini değerlendirin.
İklim değişikliğinden ağır şekilde etkilenen ve zorunlu tahliye durumunda yeni koşullara uyum sağlaması gereken nüfus için beceri kazandırma ve yeniden eğitim desteği sağlayın.
İklim değişikliği kaynaklı olaylara karşı acil durum hazırlık programlarının yürürlükte olduğundan, simülasyonların düzenli yapıldığından emin olun.
İklim değişikliği ile ilgili sağlık risklerini işyeri risk değerlendirmelerine dahil edin.