Güncelleme Tarihi:
Bununla birlikte elbette içinde var oldukları topluma ve dünyaya karşı sorumlulukları da bulunuyor. Bazı etik, sosyal ve çevresel sorunları organizasyonun içindeki stratejilerine, operasyonlarına ve değerlerine entegre etmeleri gerekiyor. Peki ama neden ve nasıl?
Çok konuşulan ancak ne kadar verimli bir anlayışla ele alındığı tartışmalı olan konulardan birinin de Kurumsal Sosyal Sorumluluk (KSS) başlığı olduğunu biliyoruz. Uzun yıllar önce “hayırseverlik” kelimesi altında toplanan çalışmaların artık bir plan dahilinde olması zorunluluğu herkes tarafından kabul görüyor. Bugün gelinen noktada genel tanımı itibarıyla sosyal olarak hesap verebilir olmak amacıyla, işletmenin kendi kendini düzenlemesi olarak tanımlanan KSS, insan kaynakları uzmanları tarafından da uzun yıllardır ele alınıyor.
GÜÇLÜ MARKA İTİBARI SAĞLAR
Elbette ilk amaç belirli bir sorunu ele alıp ona çözüm ya da destek üretecek mekanizmaları geliştirmek. Ancak bu sadece yukarıda bahsettiğimiz bir “hayırseverlik” yaklaşımı değil. Doğru planlanan, şirketin gelecek vizyonuna uygun KSS projeleri, aynı zamanda güçlü bir marka itibarı anlamına da geliyor. Müşteri sadakati de yine bu faydaların içerisinde önemli bir yer tutuyor. Burada bizim üzerinde durduğumuz en önemli konulardan biri elbette yeteneklerin şirkete çekilmesi ve yüksek çalışan moraliyle verimliliğin artırılması.
Çünkü hem iş dünyasının içerisinde aktif olarak hem de araştırmalardan takip ettiğimiz kadarıyla bir konu çok net: Özellikle pandemi sonrası süreçte daha da bilinçli hale gelen yetenekli çalışanlar, yer almaktan gurur duydukları ve anlamlı işler yapabildikleri organizasyonlarda hem daha çok çalışmak istiyor hem de daha uzun süre bu faydaya katkı sağlamak istiyor. Kısacası, işveren markası olarak bilinen kavramın içerisinde KSS projeleri, artık eskisinden çok daha fazla ve farklı bir yer tutuyor.
KSS projelerine aktif olarak çalışan katılımının sağlanması projeyi daha da anlamlı hale getiriyor. Verimlilik odaklı, çevreye duyarlı veya etik ilkelere uygun iş koşulları adına çalışmalar ortak bir şekilde yapıldıkça, şirket içerisinde iyi bir takım dinamiği de oluşuyor. Bunu yapabilmek ise ele alınan vizyonun ekibe doğru bir şekilde aktarılmasıyla, onların ödül ve takdir programlarıyla sürece dahil edilmesiyle ve sonuç olarak da ortak bir değerler bütünün oluşturulmasıyla mümkün olabiliyor.
YÖNETİMİN DESTEK VERMESİ ÖNEMLİ
Bu anlamda insan kaynakları ekiplerinin istekli ve her zaman projeler konusunda heyecanlı olduğunu yakından biliyoruz. Fakat burada kritik olan nokta şu ki; sadece içerideki ekiplerin isteği bu konuda yeterli değil. Yönetim kademelerinin konuyu maliyet olarak ele almaktan ziyade marka yatırımı olarak ele alması ve katkı sağlaması çok kıymetli. Günün sonunda büyük bir heves ve arzuyla ekipler tarafından planlanan projelerin yönetim engeline takılması ya da yeterli motivasyonu ve desteği alamaması uzun vadede sadece planlanan ama verimli bir şekilde ele alınmayan projeler olarak kendini gösteriyor.
Bu konuda hem dünyada hem de Türkiye’de çok başarılı örnekler var. Güçlü markalar bu projelere öncülük ediyor ve başarılı sonuçlara ulaşıyor. Çünkü markanın sürdürülebilir olmasının ve geleceğe bu vizyonla taşınmasının öneminin farkındalar. Bu nedenle biz de iletişimde bulunduğumuz tüm iş ortaklarımıza, mutlaka bu başlık altında bir strateji oluşturmaları gerektiğini belirtiyoruz.
YAN HAKLAR YETMEZ
İşveren markası ya da düşük turn-over oranları gibi klasik İK başlıklarının içerisinde sadece yan haklar, esnek çalışma gibi süreçlerin olmadığını, aidiyet hissinin ve topluma karşı duyarlılığın çalışanlar için büyük farklar yarattığını her buluşmamızda kendilerine aktarıyoruz. Bu ayki Hürriyet İK sayfalarında bu konuda bulacağınız çalışmalar da yine aynı minvalde konunun önemini bir kez daha ortaya çıkarıyor.
Şimdiden keyifli okumalar dileriz.