Oluşturulma Tarihi: Ocak 31, 2015 10:29
Türkiye’de şirketlerin çoğunun blogu yok. Blogu olan şirketler de ya bir süre ilgilenip sonra güncellemeyi bırakmış ya da blog erişilemez durumda. Yazdığı Her Şeyin Başı Blog adlı kitapta kurumsal bloglara da değinen Salih Seçkin Sevinç, “Blogsuz kurum ya da kişi ya da her ne iseniz hayaletsiniz” diyor ve şirketlere blog açmasını öneriyor.
Kurumsal bloglar, şirketlerin internet sitelerinden farklı olarak açtıkları daha interaktif sitelere deniyor. Kurumsal bloglar işletmelere görünürlük kazandırıyor, web sitesinin trafiğini artırıyor, yeni iş ortaklıkları sağlıyor, potansiyel müşterilerin kuruma daha kolay ulaşmasını sağlıyor. Fakat Türkiye’de kurumsal bloglara sık rastlanmıyor. Salih Seçkin Sevinç’in yazdığı Optimist Yayınları’ndan çıkan Her Şeyin Başı Blog adlı kitapta kurumsal bloglara da değiniliyor.
Kurumsal blog kavramının Türkiye’de halen tam olarak anlaşılamadığını belirten Sevinç, uygulamaların çoğunun da fiyasko olduğunu düşünüyor. Çünkü kurumsal blogların yarısından fazlası güncellenmiyor, büyük bir kısmı da erişilemez halde.
3 ayda verim istiyorlarTürkiye’de kurumsal blogların çok olmamasını kurumların hemen sonuç beklemesine bağlayan Sevinç, “Bloglardan 3 ayda verim almak istiyorlar. Alamayınca da vazgeçiyorlar. İşi ajanslara yıkmak da büyük hata. Sizin işinizi sizden daha iyi anlatacak kimse yok. Kendinize blogunuzla ilgili 1 yıl tanıyın, Ancak o zaman faydasına dair fikriniz olacak. Blogların algılanışı hala yanlış. Bu yüzden de önemi yeterince anlaşılamadı. Kurumlar blogları ev hanımlarının ya da bireylerin can sıkıntısından içerik girdikleri, günlük tuttukları mecralar olarak görüyor. Oysa öyle değil. Bloglar son derece kuvvetli birer pazarlama ve halkla ilişkiler ekosistemi. İşlerine yaradığını anladıklarında bir daha ellerinden bırakamayacaklar ama yanlış algı ve başlangıçlar kurumları bundan alıkoyuyor” diyor.
Kim ne yapsın sizin vizyonunuzu misyonunuzuBirçok şirket bir web sitesi varken blog açmanın gereksiz olduğunu düşünüyor. Blogun gerekli olduğunu vurgulayan Sevinç, web sitesinin iyi hazırlanmış bir tanıtım broşürü gibi olduğunu söylüyor: “Şirketlerin web siteleri statik yapılardır, broşürden farksızdır. Hantaldır. Oysa bloglar dinamiktir. İnteraktiftir. Bir içerik yazarsınız ve karşılığını alırsınız. Müşterinizin sesini hemen duyarsınız. Kitapta ‘Blogsuz kurum ya da kişi ya da her ne iseniz birazcık hayaletsiniz’ dedim. Gerçekten de öyle. İnsanların yüzde 80’i iletişim bilgilerinizi görmek için sitenize giriyor. Geri kalan yüzde 19 eleman alım görüşmesinden önce sitenize girip inceleyenler. Yüzde 1’de Google’dan yanlış arama ile ulaşanlar. Beşinci vitese takmış giden bir hayatta kim ne yapsın sizin misyon ve vizyonuzu?“
Kurumsal blogda neler olmalı?Peki kurumsal blogda ne hakkında yazılabilir? Buna “Bugüne kadar ‘bir web sitesinde olması gereken içerik’ diye diretilen şeylerin dışındaki her şey” şeklinde cevap veren Sevinç, misyonu ve vizyonu bir kenara atmak gerektiğini söylüyor: “Emektar çalışanınızla yaptığınız bir söyleşi, diş fırçası satıyorsanız, diş fırçalarının tarihi hakkında bir yazı, lokum satıyorsanız, lokum imalat süreçleri, kebap satıyorsanız, satır kıymasını nasıl hazırladığınıza dair bir video, araba jantı satıyorsanız jantınızın bir BMW lastiğinde pistteki görüntüsü... yani aklınıza gelebilecek her şey. Kurumunuzu insanlara anlatacak dinamik bir platformdan söz ediyorum burada. ‘İnsana’ kısmının da altını tekrar çiziyorum. Çünkü neticede bütün ürün ve hizmetlerin alıcısı insanlardır ve insanlar insanlarla iş yaparlar. Kurumlarla değil. Bloglamaya başlayacaksanız kurumsal jargonların yükünden kurtulmak gerekiyor. Kurumsal blog hazırlanırken önce içerik için bir araya gelip başlıkların belirlenmesi gerekiyor. Daha sonra bu başlıklara puanlar verilerek hangisi daha çok puan almışsa o içeriğe öncelik verilebilir. İçerikteki imla hataları ve yazı dili de önemli. Ayrıca her kurum kendi üslubunu yaratacaktır. Zaten yaratamıyorsa bunca yıldır ‘var’ dediği kurum kültüründe bir sıkıntı var demektir. Yaratıcı olmak lazım. Eğer bir jant firmasıysanız hangi araçların tekerinde ne gibi deneyimleriniz olduğunu birinci kişinin -yani jantın- ağzından yazarsanız inanılmaz bir izleyici kitlesine erişebilirsiniz.”