Güncelleme Tarihi:
Bernar Havlici (39) , 12 yaşındayken bir kuyumcunun yanında çırak olarak çalışmaya başlamış. Takı yapan dayısı Havlici’deki yeteneği görünce “Bu çocuk okumayacak“ diyerek bir mıhlama ustasının yanına vermiş. Havlici’nin el yatkınlığı varmış. Meraklıymış da. “O zamanlar 5. sınıftan çıkan herkes çırak olarak isterdi. Aslında ilkokul 5’inci sınıftan sonra, çocuğun yeteneği aileleri ve öğretmenleri tarafından keşfedilir ve yönlendirilirdi. Ortaokula başladım ama atölyenin kokusu daha cazip geldi. Şimdi keşke okula da devam etseydim” diyen Havlici, 12 yaşından 20 yaşına kadar çıraklık ve kalfalık dönemi geçirmiş. İlk 4 senesi hizmetle geçmiş. Çay al, bunu getir, onu götür, dükkanı temizle... Kalan zamanlarda da pür dikkat ustasını izlermiş. “Dibine kadar sokulduğumuz için o taşı takarken nefesimiz onu rahatsız etmesin diye nefes bile almazdık. 16-17 yaşına kadar göz aşinalığı olurdu. Sonra da bakırlarla çalışa çalışa kendimizi geliştirirdik. Cumartesi günleri ustalar gittikten sonra ortalığı temizler, kendi kendimize çalışırdık. Askere gidip gelince ustanın yanında 1-2 sene daha çalışıp ustadan izin alarak kendi dükkanımızı açardık. Ben de dükkanımı 2001 yılında açtım.”
Sabırlı olmak gerekiyor
Taşlarla uğraşmak zor iş. Özellikle de değerli taşlarla. Havlici de askerden geldikten sonra değerli taşlarla çalışmaya başlamış. İşin mıhlama tarafının çok önemli olduğunu anlatan Havlici, sadekarların yüzüğün taşsız halini yaptığını, mıhlayıcının taşları iskelete yerleştirdiğini son olarak da ürünün cilalandığını anlatıyor. Mesleğe artık 17-18 yaşlarında başlandığını belirten Havlici, bu yaştan sonra bir şeyler öğretmenin zor olduğunu anlatıyor: “Çekirdekten yetişirdik. 17-18 yaşındakilerin de çıraklık dönemini geçirmesi lazım ama bunu kendilerine yediremiyorlar. Ustayı seyretmek zorlarına gidiyor. Bu dönemleri geçmezlerse işi öğrenemezler.”
Bu işin en zor yanı uzun yıllar emek vermek ve sabırlı olmak. Pes edip başka sektörlere geçen çok oluyormuş. Havlici de başlarda yapamayacağını düşünmüş ama devam etmiş. Artık gençlerin bu kadar sabırlı ve istekli olmadığını belirten Havlici, “Bu işte başarılı olmak için erken yaşlarda işin havasını solumak gerekiyor. Şimdiki gençlerin imkanları daha fazla. Takı/mücevher tasarımı için kurslar var. Okullarına devam ederken, bu akademilerde uygulama yapabilirler. Üniversitelerde ilgili bölümler var artık. Ama dediğim gibi okul derslerinin yanı sıra, her fırsatta uygulamayı görmeli, bir ustayı gözlemleyerek kendilerini geliştirmeliler” diyor.
Bu işin sadece okulla olmayacağını vurgulayan Havlici, 15-20 yıl sonra mücevherci, zanaatçi kalmayacağını, son neslin kendileri olduğunu söylüyor: “Kuyumcular olacak ama ufak çaplı atölyeler bitecek. Fabrikasyon çalışmayan dükkanlar kalmayacak.”
Stajda telefonla oynuyorlar
Üniversitelerdeki güzel sanatlar fakültesi öğrencileri Havlici’nin yanına staja geliyormuş ama bir şey öğrenemiyorlarmış. Okullarda temel eğitimlerin verildiğini anlatan Havlici, öğrencilerin atölyelerde daha çok vakit geçirmesi için okulların bir şeyler yapması gerektiğini söylüyor: “Öğrenci beni hiç rahat bırakmayacak, devamlı soru soracak, öğrenmek isteyecek. Beni bunaltması lazım ama ben bunaltıyorum onları. Şimdiki gençlerin elinde tablet, oyun oynuyorlar. Biz ustamızın yanında sakız çiğneyemezdik, bacak bacak üstüne atamazdık, ustadan önce gelir dükkanı açardık. Şimdi ustadan sonra geliyorlar, telefonda oyun oynuyorlar. Bir yere git dendiğinde tavır alıyorlar. Hemen yükselmek patron olmak istiyorlar.”