İffet kemeri

AFALLAMAK ne kelimeymiş, Yunan ‘To Vima’ gazetesinde yayınlanan haberin tercümesini okuduğum an, amiyane tabirle ‘beynim uçukladı’.

Lafı hiç uzatmadan size de aktarıyorum ki, haklı mıyım değil miyim, karar verin.

*

EFENDİM, Atina’dan Londra’ya uçacak bir İngiliz hanım alanın son kontrol noktasına gelmiş ki, madeni eşyaları saptayan elektronik kapı aralıksız ötüp duruyor. Doğaldır. Dişinde kronu vardır, öter. Bacağında ameliyat çivisi vardır, yine öter.

Zaten, on bir yıl önce başımdan geçen vukuat nedeniyle bendenizin sol avurt içinde de hálá yaklaşık yetmiş adet piştov saçması bulunduğundan, uzun bir müddet, havaalanı aparatlarına anadan üryan girsem dahi hep alarm sinyali vermiştim.

Cerrahlar da elime, ‘Bu adam hep çalar’ diye bir belge tutuşturmuşlardı.

Bilmem, şimdi saçmalar eridi mi nedir, bir süredir ‘sessiz geçiştiriyorum’.

Neyse mesele bu değil, leydileri makineyi böyle durmadan öttürünce, güvenlik sorumlusu kadın polisler hatunu kabine sokup ‘yakın arama’ yapmışlar.

Ve şimdi sıkı durun, ne bulmuşlar biliyor musunuz?

*

‘BE - KA - RET ke - me - ri’!

Evet evet yanlış okumadınız, hani şövalyeler Haçlı Seferine çıkarken, fırsat fırsattır diyecek zevceler kendilerini seyis yamağıyla aldatmasınlar diye karılarına koca kilitle taktıkları; daha doğrusu, taktıkları rivayet edilen ‘bekaret kemerleri’ vardır ya, işte Britanyalı kadın da endamlı belinde onların bir benzerini taşıyormuş.

Parantez açayım, ‘rivayet edilen’ dedim, açıklamasına sonra geleceğim.

Ve yine ikinci bir parantez daha açayım, bana kalırsa Türkçe’deki ‘bekaret kemeri’ deyimi söz konusu aleti tanımlamak için hiç mi hiç uygun düşmüyor.

Hadi öncesini geçtim diyelim ama insaf eyleyin, derebeyinin onca yıllık karısında eğer ‘bakirelik’ (!) kalmışsa, eh kilometresi iki yüz bine yaklaşan benim külüstür otomobilin günahı ne ki, onun da ‘acente’ (!) olduğunu söylemek gerekir.

Dolayısıyla, ben ‘iffet kemeri’ diye bir ifadeyi daha uygun buluyorum.

Hay Allah, parantez parantez üstüne derken, İngiliz hanımın Atina Havaalanı’na neden böyle bir ‘emniyet süpabı’yla teşrif buyurduğu meselesine hálá gelemedim.

*

EFENDİCİĞİME söyleyeyim, kadın açıkça itiraf etmiş.

Meğersem, leydimiz tatile tek başına çıktığından pek kıskanç kocası da, ‘Ben seni bilirim, uzo kadehini kaçırınca yakışıklı palikaryaların kaş göz işaretine dayanamaz ve halt karıştırırsın’ diyerek, karısına ‘iffet kemeri’ni zorunlu kılmış.

Aksi takdirde seyahati yasakladığından da, naçar, hatuncağız ‘güvenlik semeri’ni (!) kuşanıp ta Londra’lardan Atina’ya öyle gelmiş ve öyle de dönüyormuş.

‘TO Vima’daki gazete haberi İngiliz hanımın uçağa binmesine izin verildiğini yazıyordu ama beni esas ilgilendiren konuları tamamen es geçiyordu.

Yani, artık ‘bilişim çağında’ yaşadığımıza göre bu modern ‘iffet kemeri’nin uzaktan kumandalı elektronik şifreyle mi açılıp kapandığını; yoksa eski zamanlardaki gibi yine koca asma kilit ve paslanmış anahtarla mı kurcalandığı belirtilmiyordu.

Sonra, eh sanki başka ‘stratejik mıntıkalar’ (!) yok mu, kadının söz konusu kemere rağmen yakışıklı palikaryalarla kaçamak yapıp yapmadığını da anlatmıyordu.

Zaten de inşallah yapmıştır!

*

İNŞALLAH yapmıştır, çünkü ben böyle kocanın suratına balgamla tükürürüm.

Bre İngiliz molozu, bre Majesteleri tebası, bre centilmen bozması, eğer karına, kadınına, hatununa güvenmiyorsan, ayrıl, boşan, terk et be adam! Tutan mı var?

Bu tür bir yapay ‘iffet’i kim bulmuş da sen kemerle korumaya kalkışıyorsun?

Karına değil ‘emniyet semeri’ (!), eski Anglon şövalyelerinin gırtlaktan topuğa inen çelik zırhını geçirsen ve de kilit anahtarını Thames nehrinin en derinine fırlatsan, eğer fikren ve ruhen buna karar vermişşe, seni aldatacak olan mutlaka ‘aldatır’!

Kaldı ki, Batı Ortaçağ tarihini yutmuş birisi olarak söylüyorum, savaşa, cenge, Haçlı seferine giden senyörlerin zevcelerine ‘iffet kemeri’ taktığı rivayeti de 19. yüzyıl başında uydurulmuş kocca bir palavrasyondur! Aslı ve astarı yoktur.

Söz konusu ‘kemer’ 12. asırdan itibaren (!) ve asla bir ‘güvenlik süpabı’ (!) olarak filan değil, sevilen erkeğin gömleğinin yırtılarak yatakta iki çıplak bedenin üzerine bağlanmasıyla, simgesel ve karşılıklı bir ‘aşk taahhüdü’ olarak kullanılmıştır.

Kilitli kemerler çok sonra ve Floransa Rönesansı sırasında peydahlanmıştır ki, parası bol ve gerisi kıt bir kaç avanak ‘koca’ (!) hariç kimse bunları kullanmamıştır.

*

EH, durum gerçekte böyleyken ve ‘iffet semeri’ de aslında yalnız erkeklerin kendi ‘iffetsizlik kompleksleri’ni yansıtırken, o kıskanç herif ruhen güvenmediği karısının Atina tatiline gitmesine ancak söz kemeri takınması şartıyla izin vermiş.

Bre ahmak, Thames nehrine bu defa kilidin anahtarını değil, tut kendini at!

Öf be, sen sağ ben selamet, karın da yakışıklı palikaryalarla tatilini tatil etsin!
Yazarın Tüm Yazıları