Hücre çekirdeğine lazerli mücadele

Güncelleme Tarihi:

Hücre çekirdeğine lazerli mücadele
Oluşturulma Tarihi: Ekim 16, 2003 22:58

Saniyeden daha kısa bir süre içinde yansıyan lazer, neredeyse görünmez bir şekilde hücrenin içine sızarak işliyor. Harvard Üniversitesi fizikçilerinden Eric Mazur bu kısacık zaman dilimi içerisinde sinir hücrelerinin bağlantılarına müdahale edebildikleri gibi hücrenin enerji merkezi sayılan mitokondriyumu da etkisiz kılabildiler. Bilim adamları bu yöntemi ‘Lazerli nano cerrahi’ olarak adlandırıyorlar, ne de olsa son derece küçük yapılar söz konusu. ‘Mikroskobik boyutta bir James-Bond senaryosu bu’ diyor hücre biyologu Donald Ingber. Lazer, çok kısa bir an ve çok kısa bir bölgede güneştekine eşit bir enerji üretiyor. Hücre içinde etkisiz hale getirilen en küçük yapılar milyarda bir saniyenin milyonda biri kısalığında lazer atımlarıyla işlenmekte. Işık, bir mikroskop yardımıyla yaklaşık olarak milyonda bir milimetre çapındaki noktaya odaklanıyor ve bu şekilde ne hücrenin yüzeyine ne de çevresine zarar gelmekte. ‘Açığa çıkan enerji bir sivrisineğin kanat çırpışına eşittir ve hücre bunu kolayca kaldırabilir’ diyor Mazur. Yeni teknik sayesinde hücrelerdeki protein iskeletinin veya kas benzeri yapıların hücre bölünmesi sırasında ne şekilde işlediğini bulmak mümkün olacak. Lazer teknolojisiyle ilk başarılı sonuçlar göz hastalıklarında elde edildi, Mazur yakında lazerle dokuların ameliyat edilmesini umuyor. Hatta lazer yardımıyla büyük bir olasılıkla kanser hücreleri de etkisiz hale getirilebilecek. Ne var ki günümüz görüntü teknolojileri tümörleri lazerle etkisiz hale getirilemeyecek kadar büyüdükten sonra görünür kılmakta. Bu yüzden lazer tekniğinin kanser tedavisinde kullanılabilmesi için ilk önce kanser hücrelerinin yeterince erken teşhis edilmesine izin veren tekniğin geliştirilmesi gerekiyor.

Enfeksiyon riski ender görülen bir genle ilgili

Taipey Mackay Memorial Hastanesi’nden Marie Lin, her hücre üzerinde bulunan proteinleri incelemiş. Lökosit antijenleri ( Human Leukocyte Anitgenes, HLA)) olarak adlandırılan bu proteinler, hücrelerin kötü huylu mikroplardan korunmasında, bağışıklık sistemini destekler. Araştırmacı, Sars hastalarında, HLA-B 4601 olarak adlandırılan bir protein türü saptamış. Söz konusu protein, neredeyse sadece Çin kökenli insanlarda bulunan bir gen sekansıyla şifrelenmekte. ‘Sars hastalarının genelde güney Çin ya da güneydoğu Asyalı oldukları ve incelenen genin de Sars’ın ortaya çıkışıyla bağlantılı olduğunu bulduk’ dedi Lin. Lin, Reuters haber ajansına yaptığı bir açıklamada da sonuçların ‘BMC Medical Genetics’ dergisinde yayımlandığını ancak bunların diğer araştırmalarla da kanıtlanması gerektiğinin altını çizdi.

Göktaşı dünyayı sıyırdı geçti

2003 SQ222 olarak adlandırılan bir asteroitin 27 Eylülde dünyanın çok yakınından geçtiği bildirildi. Ancak ilginç olay Arizona’daki Lowell gözlemevi bilim adamlarınca bir gün sonra fark edildi. New Scientist dergisindeki habere göre göktaşı dünyaya yaklaşık olarak 88.000km kadar yaklaşmıştı ki bu Dünya ve Ay arasındaki mesafenin dörtte birine eşittir. Amatör astronom Peter Birtwhistle’ın 29 Eylülde çekmiş olduğu fotoğraflar yardımıyla, asteroitin 10m’den küçük olduğu yani Dünyamıza zarar vermeyecek kadar küçük olduğu tahmin edildi. Geçtiğimiz yıllarda Dünyanın yakınından geçen çok sayıda göktaşı izlendi. Mesela 2002 yılında Dünyamıza 120.000km kadar yaklaşan asteroitin boyu 80m idi. Eğer Dünyaya çarpacak olsaydı binlerce kilometrelik alanı çölleştirebilirdi.

Şanghay çöküyor

Çin’in en büyük kenti Şanghay, her yıl 1,5 santimetre kadar çöküyor. Bilim adamlarına göre çöküşün nedeni gökdelenler. Kentte 3000 kadar gökdelen bulunuyor. Çin haber ajansı Xinhuia’dan yapılan bir açıklamaya göre gökdelen inşaatında kısıtlama getirilecek. Sonuç, Şanghay Jeoloji Enstitüsünce yapılan araştırmalarla elde edilmiş. Hatta enstitü, kentin bazı bölgelerinde üç metrelik bir çökmenin söz konusu olduğunu söylüyor. Haber ajansı gökdelenlerin spesifik hava akımlarına yol açtığını ve 15 milyonluk kentteki nüfus sorununu da körüklediğini açıkladı. Kent planlamacıları bundan böyle yeşil alanlara daha fazla yer ayıracaklar. Şanghay’daki ilk gökdelen inşası otuzlu yıllarda başlamıştı. Eski yapıların yerine gökdelenlerin yapıldığı 90’lı yıllarda ise müthiş bir inşaat patlaması yaşandı. Şu sıralar metropolde en az 100m’lik, yüzü aşkın gökdelen bulunuyor. Çin’in en yüksek yapısı ise 425m yüksekliğindeki Jinmao kulesi.

Cep telefonunun sağlığa zararları 320 fareyle test ediliyor

Almanya’daki Işın Güvenirliği Dairesi, Hansestadt’daki Uluslararası Üniversitesi’nden, UMTS telefonlarından yayılan ışınların zararlı olup olmadığının kontrol etmesini istedi. Alexander Lerchl başkanlığında yürütülen proje çerçevesinde farelere elektromanyetik ışın verilmekte. Biyologların açıklamalarına göre özellikle de çevrenin zararlı etkilerine karşı lösemiyle reaksiyon gösteren fareler seçilmiş. Hayvanlar deneyler sırasında 24 saatlerini tıpkı UMTS telefonlarındaki gibi manyetik alan yaratan iki disk arasında geçiriyorlar. Bremen UMTS (Universal Mobile Telecommunikations System) sisteminde öncü kent olmak isteğinden böyle bir araştırmaya gerek duyulmuş.

Erkeklere yönelik doğum kontrolü %100 etkili

Avustralyalı bilim adamları testosteron implantlarıyla önemli sonuçlar elde ettiler. Yöntem sayesinde sperma üretimi durdurulabiliyor. Bilim adamlarının açıklamalarına göre araştırmaya katılan 55 çiftten hiçbirinde hamilelik oluşmamış. Erkeklere testosteron implantı aktarıldığı gibi düzenli olarak da diğer bir hormon aşılanmış. Bu etki daha önceki araştırmalardan biliniyorduysa da Avustralya’daki çalışmada ilk kez doğum kontrolü olarak kullanıldı. Bilim adamları sonucun başarılı olmasına karşın çok daha ayrıntılı çalışmaların yapılması gerektiğini ve yöntemin doğum kontrolü olarak ancak yıllar sonra sunulabileceğini açıkladılar.

Gebelik diyabeti, hem anne hem bebek için riskli

Uzmanların tahminlerine göre her yıl on binlerce hamile kadında, gebelik diyabeti ortaya çıkmakta. Ancak bu hastalıkların çoğu genelde fark edilmiyor bile diyor Alman ‘Gesundheit’ dergisi. Alman bilim adamları hamilelerin bu açıdan kontrolden geçirilmesini öneridiler. Gerçi bu diyabet türü genelde doğumdan sonra kayboluyor ama, hamile ve bebeklerde komplikasyonlara yol açtığı da bir gerçek. İdrardaki şeker seviyesi artık genelde test çubuklarıyla ölçülmekte. Ancak Alman Diyabet Birliği uzmanları bu yöntemle gebelik diyabetinin ancak %10’unun teşhis edilebildiğini söylüyorlar. Öneriye göre 24.-28. haftada, yapılacak kan testinden önce 50gramlık glikoz alınmalı. Bir saat sonra yapılacak kan testinde ise şeker seviyesinin yükselmemiş olması gerekiyor.

Alaska’da balina şenliği

Eylül ve Ocak arasında çok sayıda balina tropikal sulara açılmadan önce Sitka körfezinde toplanır. Eğer bir rastlantı sonucu 7 ila 9 Kasım arasında Alaska’da bulanacak olursanız Sitka’daki bu müthiş gösteriyi kaçırmayın. Bilim adamları üç günlük ‘Balina Festivali’nde bir araya gelerek seminerler düzenliyorlar. Yeni bilgilerin hayvanlar üzerinde de ‘canlı’ olarak izlenebilmesi için de şenlik sırasında balina gözlem gezileri düzenlenmekte. Juneau’nun yaklaşık 200km kadar güneybatısında yer alan Sitka sayısız adalarla çevrili. Alaska’nın en eski ve en güzel kentlerinden biri olan Sitka, bir zamanlar Rusya Amerika’sının da başkentiydi.

Yanardağ püskürmeleri kalıtıma işleniyor

Ağaçlardaki yaş halkalarının geçmişe ait izler taşıdığı biliniyordu. Ama yeni bir araştırmaya göre insan ve hayvanın kalıtımında da bazı olayların uzun vadeli olarak kalıcılığını koruduğunu gösterdi. Çok özel bir belleğe sahip olan Galapagos kaplumbağaları, ölümlerinden kısa bir süre önce 150 yıllık geçmişlerini gözden geçirebiliyorlar. Ancak Science dergisinde yayımlanan araştırma yazısında özellikle de eski bir yanardağın eteklerinde yaşayan kaplumbağaların, genlerinde çok daha eski bilgileri barındırabildiklerini gösterdi. Genetik izleri araştıran Yale Üniversitesi bilim adamlarından Luciano Beheregaray, küçük Galapagos adası İsabela’daki beş kaplumbağa topluluğunun genetik çeşitliliğini incelemiş. Volkanik ada yaklaşık olarak 500.000 yıl önce oluşmuştu. Analizler sonucunda 5000 hayvandan oluşan en büyük grubun diğerlerine göre daha tekdüze olduğu ortaya çıkmış. Genetik açıdan daha genç olan grup yaşamını genel olarak Alcedo yanardağının eteklerinde sürdürür. Dikkat çekici kalıtımın, grubun bir zamanlar balina avcıları yüzünden azaldığını dolayısıyla da az sayıda hayvanla yeniden kurulmasıyla ortaya çıktığını araştırmacılar kabul etmiyorlar. Onlara göre hayvanların kaderini çizen Alcedo yanardağı olmuştu. Çünkü İsabela’daki diğer volkanlara karşın yanardağ bundan yaklaşık olarak 100.000 yıl önce dev bir patlamayla püskürüp, kaplumbağaların yaşam alanlarını metrelerce yükseklikte tüfle kaplayınca, kaplumbağa topluluğu iyice küçülmüş ve genetik çeşitlilik azalmıştı. Bilim adamları ayrıca genlerde felaketin tarihini de görebildiler. Buna göre diğer beş türle karşılaştırma sonucunda Alcedo soyunun yaklaşık olarak 88.000 yıl önce diğer türlerden ayrıldığı anlaşılıyor. ‘Bu olay bize geçmişteki nüfus bilgelerin başka yoldan elde edilmediği durumlarda moleküler bilgilerin ne kadar önemli olduğunu gösterdi’ diyor Beheregaray.

Enerji rezervleri küresel ısınma için yeterli değil

Uppsala Üniversitesi jeologlarınca gerçekleştirilen bir araştırmaya göre dünyadaki enerji rezervleri küresel ısınmayla ilgili ürkütücü senaryoların gerçekleşmesinden önce tükenecek. Intergovernmental Panel on Climate Change (IPPC) temsilcileri tahminlerinde tüm gaz ve petrol rezervlerinin dikkate alındığını ancak kömür sarfiyatının dahil edilmediğini söylediler. Anders Sivertsson, Kjell Aleklett ve Colin Campbell’e göre 40 IPCC senaryosonun gerçekleşebilmesi için yeterli gaz ve petrol bulunmuyor. Bilim adamlarının analizleri 3.500 milyar varillik toplam rezerve dayanmakta. Oysa en iyimser IPPC modeli 5.000 milyar varillik rezerve göre yapılmış. En kötümser önceleme ise 18.000 varillik hesaba dayanıyor ve hatta sık sık açıklanan 8.000 varil de İsveç tahminlerinin çok üzerinde. Aleklett, New Scientist dergisinde kömür sarfiyatının eklenmesiyle IPCC senaryolarının gerçekleşebileceğine değinirken, kömürün çok daha kötü sonuçlar doğurabileceğinin de altını çizdi. Çünkü kömür daha çok atık bıraktığı gibi daha fazla karbon monoksit üretmekte. Birçok bilim adamı, petrol rezervlerinin 2010 yılında tükeneceğini ve bundan sonra gaz rezervlerinin azalacağını tahmin ediyor.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!