Hipoglisemi yaygınlaşıyor

Hipoglisemi son yıllarda sık görülen bir sağlık sorunu haline geldi. Bunun birçok nedeni var.

Bunların en önemlisi beslenme hatalarımız. Karbonhidrat bağımlılığı, en önemli neden olarak gösteriliyor. Bilimsel araştırmalar son yıllarda yağ tüketiminin azaldığını, karbonhidrat tüketiminin ise arttığını gösteriyor. Sadece şeker ve şeker içeren besinlerin tüketiminde yüzde 60-70 civarında artış var.

Beyaz un, nişasta, beyaz pirinç ihtiva eden yiyeceklerin tüketiminin de yükseldiğini gösteren çalışmalar var. Kısacası tam bir ’karbonhidrat patlaması’ yaşıyoruz. Çocuklar neredeyse daha bebekliklerinden itibaren nişasta, şeker yüklü mamalara alıştırılıyor. Çocukluk ve gençliklerinde cips, bisküvi bağımlıları haline getiriliyor. Tabii bu alışkanlıkları hamburger ve pizza tutkuları izliyor. Böyle bir beslenme tarzının hipoglisemi salgını yaratması sürpriz olmamalı.

NE YAPMALI

Hipoglisemi problemi olanların yapmaları gereken ilk değişiklik, beslenme tarzlarındaki yanlışları ortadan kaldırmak olmalıdır. İşlenmemiş, doğal, tam karbonhidratlardan faydalanmaları, beyaz un, nişasta ve şekerden uzak durmaları gerekiyor.

Hipoglisemi nöbetlerini atlatmak için çikolata, şekerli su, meyve suyu veya kesme şekerden faydalanabilirler ama genelde fırın-pastane ürünlerinden, cips, kurabiye, pasta ve çöreklerden, açma-poğaçalardan uzak durmaları tavsiye ediliyor. Tatlılardan, özellikle unlu, şekerli ve yağlı tatlılardan uzak dursunlar. Sık ve az yesinler, öğün atlamasınlar.

NASIL ÖNLENEBİLİR

Doğal şeker vücut için önemli bir yakıttır, başta beyin olmak üzere dokuların temel enerji kaynağıdır. Zaten bu nedenle de bedenimiz şeker dengesini koruyacak birçok kontrol sistemi ile donatılmıştır. Bu hassas dengeyi sürdürmede başta insülin ve glukagon olmak üzere birçok hormon görev yapmaktadır.

Bu sistemin düzenli işleyebilmesinin her şeyden önce doğru beslenme alışkanlıkları, özellikle de karbonhidrat seçimleriniz ile yakından alakalı olduğunu unutmayın. Karbonhidrat seçimlerinizde daha fazla sebze, meyve kullanın. Nişastalı sebzelerden (havuç, patates) ve çok tatlı meyvelerden (incir, üzüm, karpuz) uzak durun. Bakliyat grubundan daha sık faydalanın. Tahıl ürünlerini tam olarak, yani doğal ve kepekli halleriyle tüketmeye çalışın. Tatlıları ve şeker eklenmiş içecekleri ölçülü miktarlarda yiyip içmeye çalışın. Meyve suyu yerine tam meyve yemeye çalışın. Meşrubatlardan uzak durun.

NEDEN KORKULUYOR

Hipoglisemi teşhisi koyulan hastaları korkutan iki temel nokta var: Bunlardan birincisi ’hipogliseminin şeker hastalığına dönüşüp dönüşmeyeceği’ endişesi diğeri de ’kilo problemlerinin olup olmayacağı’dır. Ayrıca hipoglisemik nöbetlerin özellikle yaşlı kişilerde bellek problemlerini hızlandırabileceğinden de korkulur.

Bazı hipoglisemililerin gelecekte ortaya çıkabilecek bir şeker hastalığıyla ilişkili olabileceği veya şeker hastalığının ilk işaretlerinden biri haline gelebileceği doğrudur ama hipoglisemisi olan herkeste şeker hastalığı ortaya çıkmaz. Yani çoğu hipoglisemik reaksiyonların şeker hastalığı ile uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktur. Hipoglisemi daha çok yaşam kalitesini bozuyor, bedensel ve ruhsal dengeyi olumsuz yönde etkiliyor.

Hipoglisemi neye yol açıyor

Hipoglisemi bir hastalık değil, bir biyokimyasal anormalliktir. Ama bu anormalliğin bedensel veya ruhsal klinik yansımaları oluyor. Kan şekeriniz düşerse ve bu düşüş kritik hudutlara ulaşırsa, hipoglisemi bir sağlık sorunları kompleksi olarak canınızı sıkmaya başlar. Açlık hissi hipogliseminin en önemli işaretlerindendir. Şiddetli hipoglisemilerde terleme, sinirlilik, çarpıntı, titreme şikayetleri ortaya çıkabilir.

Hipoglisemi her zaman aşikar belirtiler vermeyebilir. Bazı kişiler hipogliseminin farkına varmayabilir. Bu kişiler yaşadıkları sinirlilik, odaklanma zorlukları, unutkanlıklar, bilgi belirsizliği, mantıksız davranışlar gibi sorunları başka nedenlere bağlarlar. Kronik hipoglisemisi nedeniyle psikolojik sorunları olduğu kabul edilip tedavi edilen kişiler bile olabiliyor. Kısacası hipoglisemi bazen gözden kaçabiliyor.

Uyku apnesi ömrü kısaltıyor

İyi bir uyku yalnızca bedeni dinlendirmekle kalmıyor, başta kalp damar sağlığı olmak üzere birçok konuda vücuda destek oluyor. Uyku kalitesi iyi olmayanlarda kilo alma, hipertansiyon, depresyon hatta kalp krizlerine yakalanma olasılığı artıyor.

Uyku kalitesini bozan sorunların başında uyku apnesi olarak bilinen uykuda solunum durmaları ile karakterli problem geliyor. Amerika’da yapılan yeni bir çalışma, uyku apnesinin hipertansiyon, şeker hastalığı hatta felç ve kalp krizleriyle bağlantılı olduğunu da gösterdi. Uyku apnesi olanlarda özellikle kalp damar hastalıklarına bağlı ölümlerin sıklığı artıyor.

Anne sütü sağlığın sigortasıdır

Anne sütüyle beslenen bebeklerin daha az hastalandığı ve ölüm oranının bu bebeklerde 6 kat düşük olduğu belirtiliyor. Anne sütüyle beslenen bebeklerde ileri yaşlarda kilo fazlalığı ve kronik hastalıklara yakalanma olasılığı azalıyor. Anne sütünün bağışıklık sistemine de olumlu etkileri var. Kısacası anne sütü tam bir yaşam sigortası etkisine sahip.

Hipotiroidi eklem ağrısı yapar mı

Boynun ön kısmında yer alan ve metabolizmayı yöneten tiroid bezinin normalden az hormon salgılamasına "hipotiroidi" denir. Ortaya çıkan sorunun boyutu, hormonun eksikliğiyle ters orantılıdır.

Belirtileri nelerdir

Hipotiroidi geniş bir belirti ve bulgu yelpazesine sahiptir. Enerji azalması ve yorgunluk hissinden başlayarak, kilo artışı, depresif ruh hali, kabızlık, yüzde şişme, adet düzensizliği, konsantrasyon kaybı, guatr ve kolesterol yükselmesi, dikkati tiroid fonksiyonlarında bir bozulma olabileceğine çekmelidir.

Bu arada kas ağrıları, kaslarda duyarlılık ve sertlik, eklemlerde ağrı ve sertlik, dizlerde, el ve ayaklardaki küçük eklemlerde şişlik, Carpal tunnel sendromu da hipotiroidinin diğer bulgu ve belirtilerine eşlik edebilir.

Hipotiroidi tanısının kesinleşmesi ve tedavisinin düzenlenmesi ile yakınmalar hızla düzelir. Ağrı kesiciler de kas ve eklem ağrılarına olumlu katkı sağlayabilir.

Rahmin laparoskopiyle çıkarılması kolay mı, zor mu

Çeşitli sebeplerle rahmin alınması ameliyatı gündeme geldiğinde, bu ameliyat iki şekilde yapılabilir. Birincisi, geleneksel yöntem dediğimiz karnın sezaryen gibi enlemesine veya göbek altından diklemesine kesilerek açılmasıyla yapılan ameliyattır. İkincisi, göbek içinden ve karnın alt kısımlarından 0,5 - 1 cm’lik deliklerle karna girilerek ucunda 1 cm’lik makas, penset, dikiş tutucu gibi küçük kısımların bulunduğu çubuklarla ameliyatın yapılması tekniğidir, buna laparoskopi denir. Rahim aşırı büyükse, teknik ekipman yeterli değilse veya cerrah laparoskopiyi tercih etmiyorsa birinci yol seçilir.

Laparoskopi ile yerinden ayrılan rahim ya vajinadan doğum yapar gibi çıkarılır ya da özel motorlu cihazlarla dilimlenerek karındaki deliklerden çıkarılır. Operasyon bitimi karındaki küçük çizikler hansaplast benzerleri ile kapatılır.

Bu operasyonda hastanın dikişi olmadığından, ayrıca karıniçi organları özellikle bağırsaklar fazla kurcalanmadığından ağrı şikayeti çok daha az olur, bir gece gözlemden sonra hastalar genellikle taburcu olur. 3-4 gün sonra normal aktivitelerine dönebilirler.

Genellikle sonda takılmaz, ağrı kesici ihtiyacı çok azdır. Laparoskopi, teknik ekipmanın yeterli olduğu bir hastanede ve konuya hákim bir operatör tarafından yapıldığında hastanın lehine sonuçlanmaktadır.
Yazarın Tüm Yazıları