Oluşturulma Tarihi: Ekim 23, 2006 00:26
HÜLYA Işık: "Geçen gün bir okur, başlıklarınızı fazla hiddetli olması açısından eleştirmişti. Diyorum ki, o hiddetli başlıkları bir kere de töre ve namus cinayetleri adı altında yaşanan dehşette kullanın.
İlk sayfada en şiddetli şekilde kınandığını, kabul edilmediğini gösteren başlıklarla bu konuları lütfen işleyin; hatta tekrar tekrar. Daha önce başlıklarda da işlendiğini biliyorum, ama her seferinde bunları önemli haber olarak duyurmanızı, en hiddetli şekilde kınamanızı ve yayınlamanızı rica ediyorum."Temsilci’nin notu: Hürriyet, sürdürdüğü ’Aile İçi Şiddete Son’ kampanyası ile konuya eğiliyor, kampanya logosunu ilgili haberlerde kullanıyor. Bunun dışında haber/röportaj önceliklerinde de töre ve namus cinayetlerini göz önünde bulunduruyor. Bunun son örneği geçen cuma günkü Hürriyet’in birinci sayfasında yayımlandı.
Yorum yayınlanmıyorSeyfi Yıldırım: "Size internet haberlerinize gönderdiğim yorumlarımın hiçbirisinin yayımlanmamasından dolayı eleştirilerimi iletmek istiyorum. Düşünce belirtmekteki amaç, o haberin okuyucu tarafından nasıl algılandığını anlamak ve düşünceleri paylaşmak değil midir? Burada esas unsur, yorumun hakaret içeriği taşımaması ve konuyla ilişkili olmasıdır diye düşünüyorum, ama gönderdiğim birçok yorum yayınlanmadı. Acaba suyun başındakiler bu yorumları kamuoyunu yönlendirmek için bir araç olarak mı kullanıyorlar diye düşünmeye başladım."Temsilci’nin notu: Hürriyet’e her gün 5 bin civarında okur yorumu iletiliyor. Bu yorumlar değerlendiriliyor ve yayımlanıyor. Size, ya da yorumları yayımlanmayan diğer okurlara dönük bir engelleme tabii ki söz konusu değil. Ama örneğin sizin değerlendirmenize benzer bir değerlendirme daha önce yayımlandıysa, sizin mesajınız yayımlanmayabiliyor. Bunun doğal olduğunu kabul etmenizi öneririm.
Ayurveda uzmanlığıYılmaz Karakoyunlu: "16 Ekim 2006 tarihli gazetenizde Dr. Ender Saraç’ın termoslu iğneleri haberi yayınlandı. Haberi yazan muhabiriniz diyor ki ’Ayurveda Uzmanı Dr. Ender Saraç...’ Tıpta böyle bir uzmanlık alanı var mı? Üroloji uzmanı, jinekoloji uzmanı, oftalmoloji uzmanı gibi uzmanlık alanlarını biliyoruz. Çünkü bu tür ihtisaslar için Tıpta Uzmanlık Sınavı var. Ama ayurveda uzmanlığını ilk kez duyuyorum. Muhabirinizin yaklaşımını yanlış buldum." Temsilci’nin notu: Karakoyunlu haklı. Kelimelerin zaman zaman tartılmadan kullanılmasına yeni bir örnek. Hatta bu ifadenin haksız rekabet yaratacağı dahi söylenebilir.
Bayramın adı ne?Yasemin Özdemir: "30 gün boyunca oruç tutup ramazanla ilgili haberlerinizi okuyan biri olarak Şeker Bayramı nedir anlayamadım. Ramazan Bayramı yazmak çok mu zor? Biliyorum yayımlanmayacak ama yine de ilginize teşekkürler."Temsilci’nin notu: İstanbul’da çocukluğumdan bugüne Şeker Bayramı olarak kutlamama rağmen, bu bayrama başkalarının Ramazan Bayramı dediğini öğrendiğimde hiç şaşırmamış, tepki göstermemiştim. Aynı bayramı kutluyorsak, adına takılmanın ne anlamı var? Sonra biri kalkar, Ramazan Bayramı da demeyelim, "Eid ul-Fitr" en doğrusudur derse ne yaparız? Bırakın gelenekleri herkes bildiği gibi yaşasın.
Güvendim, öfkeliyimMustafa Devrim Ulus: "14 Ekim tarihli Hürriyet’i alıp spor sayfasında Galatasaray-Tofaş basketbol maçının Abdi İpekçi’de oynanacağını okuyunca, hafta içinde kulübün yaptığı açıklamada belirttiği gibi Ayhan Şahenk’te oynanmayacağını düşündüm. Hürriyet’e güven böyle bir şeydi işte. Sonuçta iki kızımı ve bir de arkadaşlarını alarak Abdi İpekçi’ye gittiğimde kapı duvardı: Ne gişe açıktı, ne de kontrol için polis vardı. Çaresiz eve döndük. İlk işim Hürriyet’i aramak oldu. Zor da olsa Spor Servisi’nden bir arkadaşla görüştüm. Adını söylediyse bile hatırlamıyorum. ’Kusura bakmayın, oldu bir kere. Ne yapabiliriz ki!’ dedi. İnsana yaşadıklarından sonra ’çok ucuz’ gelen bir özür bu. Kolay gelsin demek bile içimden gelmiyor, çok öfkeliyim."Temsilci’nin notu: Ulus haklı. Gazetelerin ’şeytan ayrıntıda gizlidir’ sözünü hiç unutmamaları gerek; çünkü sonuçta gazetelerin en önemli işlevlerinden biri okurlarına bölgelerinde olup bitenlerle ilgili doğru bilgi verip, günlerini planlamalarına yardımcı olmaktır. Sanki bu bazen unutuluyor. Ve küçük gibi görünen bir basketbol maçı anonsu dönüp dolaşıp ayaklara dolanıyor.
Latent, latan, gizli...HÜRRİYET’in 19 Ekim 2006 günkü manşetine okurlardan çok mesaj geldi:
"Latan Diyabet" başlığı atılan haberde Başbakan’ın hastalanmasına ilişkin gelişmeler aktarılırken,
"Erdoğan’ın şekeri 154 çıktı. Başbakan’da daha önce de birkaç kez şeker yükselip düşmesi olduğu anlaşıldı ve ’latan diyabet’ (gizli şeker) teşhisi konuldu" deniyordu. Özellikle hekim okurlardan, gazeteci klişesiyle tepki yağdı. Bu tepkilerden biri Dr.
Suha Alzafer imzasıyla gönderilmişti:
"Latan Diyabet başlıklı haberinizde Latan kelimesi yanlış yazılmış. Doğrusu Latent olmalıydı. Böylesine önemli bir hata nasıl yapılır, anlayamıyorum. Yıllardır okuyucusu olduğum Hürriyet Gazetesi’nin hiç mi sağlık danışmanı yok? Lütfen okuyucuya daha saygılı olalım. İç sayfalarda olabilen kelime ve imla hataları gözden kaçabilir belki, ancak manşetten verilen haberlerde kelime hatası olmamalı. Hürriyet okurları bunu hak etmiyor."Bu tepkiyi gösteren okurların
"latent" sözcüğünü yalnızca İngilizce olarak algıladıklarını düşünüyorum. Latent’ın
"uyuyan, bekleyen, henüz gizli" anlamı taşıdığını belirtmek gerek. Aynı sözcük Fransızca sözlüklerde de var ve anlamı aynı. Hürriyet’in bu başlıkla yaptığı
"latent" sözcüğünü Fransızca okunuşuyla başlığa taşımak olmuş. Yani Fransızca
"merci" sözcüğünün dilimize
"mersi" diye girmesine benzer bir durum. Bu nedenle, Hürriyet’in kelime hatası yaptığı değerlendirmesine katılmıyorum. Haber bu başlıkla okuru yönlendirmiyor, olayı yanlış sunmuyor. Yani temel gazetecilik açısından bir sorun da yok. Ama haberin spotunda parantez içinde verilen "gizli şeker" tanımı da başlığa çıkartılabilirdi. Kararı böyle vermek de kuşkusuz yazı işlerinin hakkıdır.
Taraf olmak, taraftar olmak, adil olmakYENİ ama güzel olmayan bir medya ádeti çıktı: Rakip gazeteyi
"Bakalım Okur Temsilcisi ne diyecek" diye taciz etmek. Okur Temsilcileri’nin köşe yazarlarının fikirlerine müdahil olmadığından hareketle, rakip gazetelerin hoşa gitmeyen köşe yazarlarını ve yazılarını okur temsilcisine
"şikáyet" etmek, kullanılan yöntemlerden biri. Ya da rakip gazetedeki bir muhtemel hataya işaret edip, el ovuşturarak meşhur ve meşum soruyu yöneltmek:
"Bakalım Okur Temsilcisi ne diyecek?"Ama bu soruyu soranların, Okur Temsilcisi’nin, kendi hataları hariç özür dilemediklerini de bilmeleri lazım; özürü hatayı yapan diler. Okur Temsilcisi, okur ile gazete arasında köprü olur, tepkileri karşılıklı olarak yansıtır ve profesyonel görüşünü de, eğer varsa ekler.Taraf olun, taraftar olun ama adil de olun. Lütfen!