Hayra alamet olsa bari

Sabah, gazeteci bir arkadaşın telefonuyla uyandım; "Yeşim Salkım, bir televizyon programının kulisinde kendisiyle ilgili İngilizce dedikodu çeviren Deniz Akkaya’yla Güzide Duran hakkında; ’Devede de boy var ama eşek çekiyor’ demiş. Okuyunca aklıma sen geldin" dedi.

Tam olarak deve kısmında mı aklına düştüm eşek kısmında mı sormadım artık. Zaten niyeti belli ki iyi... Al sana pazar yazısının yazıldığı bir kanlı cuma sabahı muz orta; doksana takarsın artık diyor özetle...

Gelin görün ki bu haftayı, depresyon battaniyesi altına kıvrılıp kalmak mümkün olmadığı için battaniyesiyle dolanan Charlie Brown gibi geçiriyorum denebilir... Yeşim Salkım "kalitesinde" polemik filizlerini böğürerek gülerken saçacağım tükürüklerle sulamaya takatım yok. Onun o, artık, kadınlığımdan utandıran, "Nasıl o biçim kaptım kocayı" patetikliğiyle uğraşmaya hele hiç midem elvermez. "Gezilecek kız olmayın, evlenilecek kız olun" nasihatleri vermek de Yeşim Salkım’a kalacakmış bu memlekette.

Başbakan olduğunda kimi ne bakanı yapacağının hesabını güden bir Hülya Avşar varken, ettiği her zırva kelám mühim beyanat muamelesi görürken, neden olmasın?

Onlar içgörüden zerre nasiplenememiş hormonlu özgüvenleriyle, zır cahil çokbilmişlikleriyle, kekeme gevezelikleriyle geveliyor, Türk bakıyor. Yakışır; müstehaktır.

ÇORAPLAR ÖRDÜRSEM

Kalkıp duşa girdim ve sıcak musluğuna hiç bulaşmadım. Buz gibi su bile kendime getiremedi; şu yerlerde sürünen kellemi nasıl bir spatula yapıştığı yerden kazır diye düşünüyorum. Bir iplik imalatçısına gidip kendime üzerinde nal gibi puntolarla; "Ebru Çapa / Anacığının babacığının kara kuzusu" filan yazan çoraplar ördürsem işe yarar mı diye niyetlenir gibi oldum. Direkt vazcaydım. Bende bu bahtsız bedevilik durumu hüküm sürdüğü sürece, imalatçı kalkar o çorapları başıma örer, ben de ayağına hangi çorabı giydiğini fark etmediğini söyleyen Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’ten daha az şuursuz olmadığım için kalkar o çorapları kafama geçiririm, o olur yani...

Neden sonra, gördüğüm rüyayı hatırladım. Başbakan, TBMM kürsüsünde, geçen gün ajanslara düşen haberden dem vuruyor, nedamet getiriyordu: Yale Üniversitesi’nde yapılan ve Journal of Biological Chemistry dergisinde yayımlanan bir araştırma, fazla testosteronun beyin hücrelerini öldürdüğünü, östrojenin ise beyin hücrelerini koruduğunu ortaya çıkardı bildiğiniz üzre. Erkeklik hormonunun fazlası, intihar eğilimi, saldırganlık gibi sonuçlar doğuruyor, bünyeye zarar yani; bilimsel olarak kanıtlandı.

İşte Başbakan kürsüye çıkmış, "Ağalar, biz şu kadınların beyinlerindeki gri hücrelerden biraz faydalansak mı ne?" diye sorar gibi yapıp emrediyordu: "Bakın Hülya Avşar beni rahmetli Turgut Özal’a benzetiyormuş; hem poposunu açıp başını örttüğü, enteresan birkaç türban takma denemesini de gördük kendisinin. Siyasete atıldığında bizim partiye alalım diyorum. Filmleri gişe, programları reyting almıyor pek ama maşallah kıymeti kendinden menkul reytingi taş gibi yerinde. İkinci kocası Hakan Uzan’ın ortak düşmanımız olduğunu düşününce, Yeşim Salkım da fena isim sayılmayabilir. Kendisine iktidarın ucunu koklatmayı vaat ederiz, burkaya bile girer evellallah. Deneyelim diyorum, ne dersiniz? Oybirliğiyle kabul ediyoruz sanırım? İtirazı olanlar, vestiyerden ananızı alınız da gidiniz..."

KABUSUMU ONAYLATAYIM

Korkunç kábuslar görüyorum derken, bilmem anlatabiliyor muyum? Geçen hafta, DHA’dan İsmail Akduman’ın imzasını taşıyan bir haber vardı; hatırlayacaksınız. Samsunlu vatandaş Hasan Sancak’ın, gördüğü ve notere onaylattığı bir rüyasının beş yıl sonra bir meşrubat firması tarafından reklam filmi yapıldığı iddiasıyla "Rüyalarımı çaldılar" diyerek açtığı dava görülmeye başlandı.

Ben de gördüğüm kábusu bir notere onaylatayım diyorum işte. Bu ülkeyi kurtarırsa, kadınların kurtaracağına dair çelik gibi bir iman var olmasına var ya içimde... Memlekette göre göre bir tek yukarıda bahsi geçen kadınların haberini görüyor olmamızdan da dehşetli ikrah getirmiş vaziyetteyim.

Pek bıyıklı ve "Oha! Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var!" dedirten, fena ötesi beyaz çoraplı mecliste, bir de kadın zekásı adına bir tek onları görmemiz durumunda, depresyona bir daha çıkmamacasına girebilirim endişelerindeyim.

Ben, diyorum, bir notere gideyim. Ki ilerki yıllarda es kaza hakikaten bu hanımefendilerin siyasete bulaşmaları durumunda, "Rüya hakkı bende saklıdır, görülebilinemez kardeşim" diyebileyim.
Yazarın Tüm Yazıları