İrlanda Cumhuriyeti denildiğinde aklıma ilk olarak U2 ve Enya geliyordu, Dublin’e gitmeden önce en çok duyduğum şey ise İrlandalıların bitmek bilmeyen mutlulukları. Bu kuzeyli ülke halkının, yağışları ve görece soğuk havasını unutup neden bu kadar mutlu olduğunu anlamak için, ülkenin başkentine gittim. İstanbul’dan karşılıklı seferler olsa da Dublin’e Kuzey’den Belfast’tan geçtim. Dolayısıyla havadan Dublin’e inmeden, seyahatim Kuzey’den şehre giren muzaffer bir komutan edasıyla, Kuzey’in o mis gibi yağmur kokusunu içime çekerek ve ‘Güney’i yavaş yavaş sindirerek gerçekleşti.
#DublınCanlı, kozmopolit ve yürüyerek keşfedilecek bir şehir. Şimdilerde Polonya şarküterilerinden Çin mantılarına göçmenlerin getirdiği kültürel çeşitlilikle çekiciliği arttı. İrlanda Edebiyat Müzesi’nde James Joyce’un elyazmalarından ‘Ulysses’in derinliklerine dalabilir, ardından bir bardak şarapla ya da taze kavrulmuş çekirdekten espresso ile tazelenebilirsiniz. Sabaha kadar barlarda İrlanda müziği dinledikten sonra şakşukayla kahvaltı yapabilirsiniz. Kentin tarihi mezarlıklarını, hapishanelerini gezerken melankolik ruh halinin nedenlerini de hissedeceksiniz. Çoğu gezgin gibi siz de başkentteki kara mizah duygusundan feyz almış şekilde evinize döneceksiniz.
#Dublın