Habercinin gerçeğe karşı sorumluluğu

Güncelleme Tarihi:

Habercinin gerçeğe karşı sorumluluğu
Oluşturulma Tarihi: Şubat 07, 2011 00:57

“BAŞBAKANA suikast” iddiasıyla ilgili haber, 1 Şubat günü, Habertürk, Sabah, Taraf, Milliyet, Vatan ve Zaman gazetelerinin manşetinde ya da sürmanşetinde yer aldı. Yeni Şafak ise ilk sayfada küçük, içerde geniş görmüştü haberi.

Televizyonlarda da yayımlanan bu haberin kaynağı, MİT’in, Ergenekon davasına gönderdiği “bilgi notu”ydu. MİT, 2007 yılında Başbakan Erdoğan’a, akrabalarının oturduğu Üsküdar Kısıklı Caddesi’nde bir ev kiralanarak suikast hazırlığı yapıldığına dair “duyum ve ihbar” almıştı.
Bu haberlerde, MİT’in üç yıl önce bildirdiği bu suikast girişimi ile ilgili olarak polisin ne yaptığı, kimleri gözaltına aldığı gibi bilgiler yoktu. Bu soruya yanıt aranmadan, sadece MİT’in yazısı aktarılmış, hatta bazı gazetelerde bu suikast ihbarının ardından Başbakan Erdoğan’ın Antalya’ya dört gün boyunca bir tatil köyüne çekildiği senaryosu eklenmişti. Halbuki MİT yazısında “ham bilgilerin teyidi beklenmeksizin ulaştırıldığı” vurgulanıyordu.
Habercilik açısından daha vahim olan nokta ise “Başbakana suikast” iddiasını, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, haberi yayımlanmadan önce yalanlamış olmasıydı! Evet yalanlamıştı! Ergenekon davasında bu belgenin ortaya çıktığı 31 Ocak günü, Bakan Atalay da Polis Meslek Yüksek Okulları ile İl Emniyet Müdürlükleri’nde akıllı sınıfların kurulmasına ilişkin protokolün imza törenindeydi. Gazeteciler, suikast iddiasını da sordular; Bakan Atalay, şu yanıtı verdi:
“Doğrulanmış veya açıklanmış bir şey değil. Bizim çalışmamız içinde olan bir konu değil. Bunu spekülatif bir haber olarak görüyorum.”
Aslında habercilik refleksi, Atalay’ın sözlerini gören Yazı İşleri’nin o haberi, “MİT’in Başbakana suikast ihbarı” formatından çıkarıp, “MİT’in doğrulanmayan suikast ihbarı” haline getirmesiydi. Ama maalesef Atalay’ın, o gün Anadolu Ajansı tarafından da haber yapılan bu sözleri, o gazetelerde haberlerin altına birkaç satır olarak eklenip geçiştirildi. Bakanın deyimiyle “spekülatif” haber, okurlara “gerçekmiş gibi” sunuldu.
Her şeye rağmen suikast haberi ertesi gün sorgulanıp, bir gün önceki bilgi açığı kapatılabilirdi. Bunu yapan tek gazete oldu, Radikal. Bu gazeteden Abdullah Kılıç, araştırmasının sonucunu, “MİT yazısındaki suikast hayal mahsulü çıktı” başlığıyla haberleştirdi. Kılıç, haberinde, “polisin suikast için tutulmuş ve caddeye bakan kısmında iki tuğlanın çıkarıldığı bir ev olmadığını tespit ettiğini” vurguladı. Kısacası, manşetleri süsleyen haber koca bir hiçti!
Hürriyet de “Başbakana suikast” haberini, 1 Şubat günü Radikal, Akşam ve Cumhuriyet ile birlikte iç sayfalarda küçük gören gazeteler arasında yer almıştı. Haber, Hürriyet’te yerinde bir kararla “Gündem” sayfasında “Suikast bilgi notu Ergenekon dosyasında” başlığıyla ve yorumsuz verilmişti. Tabii bu haberde de Atalay’ın sözlerinin verilmemiş olması ve polis tarafının sorgulanmaması büyük eksiklikti.
Habercilik, kritik noktalarda gelir vicdana dayanır. Öyle durumlarda habercinin vicdanı, okura olan ve hiç bitmeyecek borcunu hatırlatır. Hatırlatmazsa, “gerçeğe karşı sorumluluk” işte böyle es geçilir...

Her hatalı sünnet hayat karartmaz

“Yanlış sünnet hayatını kararttı” başlıklı DHA kaynaklı haber, 8 Aralık 2010’da, Hürriyet web sitesinin yanı sıra Milliyet ve Posta gazetelerinde de yayımlandı.
Haberde, İzmir’de Bedirhan T. adlı çocuğa hatalı sünnet yapıldığı ve bu nedenle çocuğun ailesinin Op. Dr. Burhan Küçükebe aleyhine tazminat davası açtığı belirtiliyordu. Ailenin avukatı Ömer Reşit Ayebe’nin “Bedirhan, yaşı ilerledikçe gerek cinsel açıdan, gerek fizik açıdan, gerekse psikolojik olarak problemler yaşayacaktır” sözleri de haberde yer almıştı.
Dr. Küçükebe, bu habere, abartılı olduğu ve kendi görüşünün yansıtılmadığı gerekçesiyle itiraz etti. Hürriyet’in İzmir ekinde 17 Ocak 20011’de “hatalı sünnet iddiasına yanıt” başlığıyla verilen haberle de tatmin olmadı. Küçükebe, “İftiralarla dolu suçlamalara yönelik gerçekleri detaylı olarak yansıtmamaktadır” diyerek Okur Temsilciliği’ne başvurdu.
Küçükebe’nin gönderdiği metinler içerisinde konuyu en iyi açıklayan, İzmir Tabip Odası’nın soruşturmacı olarak görevlendirdiği Dr. Ercüment Aziz Peker’in hazırladığı rapordu. Dr. Peker, özetle şu sonuca ulaşmıştı:
“Fizik muayenede artık penisin her tür fonksiyonlarına engel bir durum görülmemektedir. Hastanın sağlığının geçici bozulmasına yol açan bir durum söz konusudur. Cerrahi işlem sırasında fazla gergin bir şekilde clampe edilmiş bu da sözü edilen komplikasyonu doğurmuştur. Bir hata olmuştur fakat ihmal düşünülmemektedir. Bu hata telafi olmuş ve estetik yönden gözü rahatsız etmeyen bir skarla (iz) iyileşme tamamlanmıştır.”
Bu rapor, sünnette bir hata olduğunu ancak bu hatanın küçük çocukta kalıcı bir soruna yol açmadığını ortaya koyuyor. Keşke ilk haberde suçlanan doktorun görüşlerine de yer verilebilmiş olsaydı. Doktora ulaşılamamış, bunun üzerine sadece suçlayan tarafın görüşlerini içeren bir haber yazılmış. Yine de DHA’nın haberinin başlığı daha dikkatli seçilmiş: “Sünnette fazla kestin davası”.
Maalesef haber yayınlanırken, “Yanlış sünnet hayatını karattı” gibi abartılı bir başlık atılmış. Bu da haberdeki iddiayı, bir yargıya dönüştürmüş. Zaten her hatalı sünnet olayında kullanılan bir kalıp bu. Her sünnet hatası gelip erkekliğin kaybedilmesi meselesine dayanıyor!

Şeker ölçüm çubuğu sorunu çözülemedi

“Şeker ölçüm çubuğu ücretsiz alınabilecek” başlıklı haber, okurumuz Erkan Uysal’ı üzdü. Bu haberi okuyup şeker ölçüm çubuğu almak üzere eczaneye giden Uysal, çubuğun parası istenince sinirlendi. Uysal, “Haberiniz tamamen asparagasmış. Haberde söylendiği gibi değilmiş. Vatandaş malzemenin parasını SGK’dan iki ay sonra o da belki alabilecekmiş” diye yazdı.
O haberi kaleme alan Süleyman Demirkan ise bu eleştiriye, “Haber, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanı Emin Zararsız’ın sözlerine dayanıyordu” diye yanıt verdi:
“Sorun çözüldü’ haberi gazetede çıktıktan sonra vatandaşlardan gelen tepkilerden sorunun çözülmediğini, uygulamadaki sıkıntının devam ettiğini öğrendim. Bunun üzerine konuyu ilgili bakanlar Ömer Dinçer ve Recep Akdağ’a bir kez daha ilettim. Her iki bakan da sorunun çözümü için çaba harcadığını söylemekle yetindi. Bu sözleri de haberleştirdim, ancak bu haber çıkmadı. Maalesef Zararsız’ın açıklamasını esas kabul edip kamuoyuna duyurduğumuz için bir anlamda kamuoyunun yanıltılmasına aracılık etmiş olduk. Dolayısı ile okuyucu eleştirisi haklı.”

Okurlar sordu: Ölüm magazine gelir mi?

Gülce Okyay: Defne Joy Foster’ın ölümüyle ilgili “Hayattan elendi” başlığınızla 32 yaşında, talihsiz bir şekilde hayatını kaybetmiş bir insanın ölümüyle tabiri caizse dalga geçilmekte, merhume bu ifadeyle aşağılanmaktadır. Benim bir vatandaş olarak duyduğum rahatsızlık bir yana, Foster’ın ailesi ve yakınlarının manevi olarak alacağı yara dikkate alınmalıydı.
Ahmet Ulukışla: Ölüm espriye gelir mi? Hürriyet’in sürmanşetinde yer alan, ‘Hayattan elendi’ başlığına çekmek istiyorum dikkatinizi. Genç bir insanın ölümünü, böyle esprili bir başlıkla vermek hakikaten çok yaratıcı ve hakikaten yayın ilkelerinizle de, uluslararası gazetecilik değerleriyle birebir örtüşmüş!
Önder Öncel: Hürriyet’te gördüğüm başlık Defne Joy’un ölümünden duyduğum üzüntüyü ikiye katladı. Sırf vefat etmeden önce dans yarışmasında kendisini izliyorduk diye ölümüyle ilgili olarak “Hayattan elendi” denmesi bence çok yakışıksız.
Bora Çiftçi: Hayatını kaybetmiş bir insan için çarpıcı olması ve katıldığı yarışmaya gönderme yapmak amacıyla “Hayattan Elendi” diye bir başlık atmak ne kadar uygundur? Bu başlığı internet sitesinde görünce Hürriyet’in gazete baskısında böyle bir başlık atılmayacağını tahmin etmiştim. Yanılmışım.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!