Sefa KAPLAN
Oluşturulma Tarihi: Ekim 26, 2008 00:00
Türkiye Cumhuriyeti’nin ideolojik temellerinin oluşturulmasında en büyük pay sahibi olan ve fikirleriyle Atatürk’ü beslediği bilinen ünlü Türkçü Ziya Gökalp’in, sanılanın aksine Kürt değil Türk olduğu iddia edildi.
Araştırmacı Orhan Karaveli’nin yeni çıkan kitabında yer alan bu iddia, hem Türkleri, hem de Kürtleri kızdıracak gibi görünüyor.
Türkİye’de siyaset bilimiyle içli dışlı olan, hafif tertip kitap okumuş çevrelerde öteden beri dile getirilen zaman zaman ironik, kimi zaman da trajik tarafıyla öne çıkan bir argüman vardır: Türkiye, Türkçülüğü bir Kürt’ten, Kürtçülüğü ise bir Türk’ten öğrenmiştir. Türkçülüğü öğrendiğimiz Kürt düşünür, "Türkçülüğün Esasları" kıtabının yazarı Ziya Gökalp, Kürtçülüğü öğrendiğimiz Türk bilim insanı ise "Doğu Anadolu’nun Düzeni"ni başta olmak üzere Kürt tarihi ile ilgili pek çok kitapta imzası bulunan Doç. İsmail Beşikçi’dir. İşi daha da ilginç kılan, hatta kimi zaman içinden çıkılmaz hale getiren ise her iki ismin de sosyolog olmasıdır.
Bu olgu, kendi halinde kabul görmüş bir şekilde akademi koridorlarında, siyasi parti kulislerinde, kitapçı raflarında gezinirken, İsmail Beşikçi ile ilgili değil ama zaman zaman Ziya Gökalp’le ilgili farklı iddialar atılır ortaya. Bunların en önde geleni ve sık sık tekrarlananı ise Ziya Gökalp’in aslında Kürt değil de, Türk olduğu fikri çevresinde gezinir. Nedendir bilinmez, memleketin Türkçü ve milliyetçi çevreleri, Türkçülüğün teorisyenliğini Kürt kimlikli birisinin yapmasından sanki biraz rahatsızdırlar. Halbuki, Kürtlerin İsmail Beşikçi’den herhangi bir rahatsızlık duyduğu neredeyse hiç görülmemiştir. Aksine, Beşikçi’ye gösterilen saygının gerisinde, biraz da, onun Türk olduğu halde, bütün badireleri göze alıp Kürtlerle ilgilenmesine yönelik şaşkınlık mevcuttur.
Hissen Türk
Araştırmacı Orhan Karaveli, Doğan Kitap tarafından yayımlanan "Ziya Gökalp’i Doğru Tanımak" isimli kitabında, Türklük-Kürtlük tartışmasını bir kez daha getiriyor gündeme. "...Onun gerçekten Kürt kökenli olup olmadığı konusuna ağırlık verdim. Hatta kitabımda önce bu konuyu ele aldım" diyen Karaveli, "Neden hálá Tevfik Fikret denilince kimilerinin aklına hemen ’Amerika’ya gidip orada papaz olan oğlu Haluk’un gelmesi gibi, Ziya Gökalp’ten söz edilince de ’Kürt kökenli olduğu!..’ iddiası öne sürülür" diyerek bundan duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor.
Karaveli, Ziya Gökalp’in hayatta olan torunlarıyla buluşup konuşmuş. Torunların hepsi, Horasan illerinden göçüp gelmiş bir Türk aşiretine mensup olduklarını söylüyorlar. Karaveli de, Doğan Avcıoğlu başta olmak üzere pek çok kaynağa başvurarak, Diyarbakır’ın aslında bir Türk şehri olduğunu, dolayısıyla Ziya Gökalp’in de esasen Türk olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. Gökalp ise kendisinin çıkarttığı Küçük Mecmua’nın 25 Aralık 1922 tarihli nüshasında yayımlanan "Millet Nedir?" başlıklı yazısında, (Karaveli sadeleştirmesiyle) "O zamana kadar ben kendimi, bilimsel bir incelemeye dayanmasa da hissen Türk sayıyordum" diyerek meselenin asıl önemli tarafının altını çiziyor. Çağdaş sosyologların da ortaya koyduğu gibi, etnik köken, bir soy-sop veya kan değil, aidiyet meselesidir. Kendinizi nereye ait hissediyorsanız, oraya aitsinizdir. Kendisin Kürt hissedene, "Hayır kardeşim sen Türksün" demek ne kadar akıldışı ise, kendisini Türk hissedene, "Olur mu öyle şey, sen Kürtsün" demek de aynı ölçüde akıldışıdır. Gökalp’in vurguladığı da bu zaten.