Güncelleme Tarihi:
İngiltere'nin en ünlü dağcılarından George Mallory'nin 8 Haziran 1924'te Everest'in zirvesine yakın bir yerde kaybolması, bu olaydan sonra geçen 75 yıl süresince kaybolan kahramanları simgeledi. Ünlü dağcı neden tam üç kez zirveye tırmanmaya çalıştığını soranlara şu açıklamayı yapmıştı: ‘‘Çünkü zirve orada!’’ Cesedi tam 75 yıl Everest'te hiç bozulmadan kalan Mallory, zirveye ulaştıktan sonra mı, yoksa ulaşamadan mı öldü? Nicholas Hellen, yeni bulguları anlatıyor.
Arama ekibini oluşturan dağcılar, Everest'in kuzey yüzünün tepeye yakın bir bölümünde büyük bir coşku içinde sabırsızlıklarını dizginlemeye çalışıyorlardı. Ekiptekiler, kampa telsizle ‘‘öteberi atıştırmak ve çay içmek için aşağı iniyoruz’’ mesajını geçtiler. Aslında bu şifreli bir mesajdı ve ‘‘George Mallory'nin cesedini bulduk’’ anlamına geliyordu.
George Mallory donmuştu ve porselenden yapılmış bir Yunan tanrısı heykeli gibi kaskatıydı. 1920'li yıllarda Everest'in zirvesine ilk kez ulaşan dağcının, 38 yaşındaki atletin fiziğini sonsuza dek koruyacaktı.
Mallory'nin 8 Haziran 1924'te Everest'in zirvesine yakın bir yerde kaybolması, bu olaydan sonra geçen 75 yıl süresince, kaybolan kahramanları simgeledi. Ünlü dağcı neden tam üç kez zirveye tırmanmaya çalıştığını soranlara şu açıklamayı yapmıştı: ‘‘Çünkü zirve orada!’’
KÜNYESİNDEN TANIDILAR
Mallory'nin cesedini ilk kez bulan Amerikalı dağcı Conrad Anker, gördüğü manzara karşısında donup kaldı. Bir ayağında hala çivili botu bulunan dağcı, dik yamaca gözlerini dikmişti ve donmuş kayaya sıkı sıkı tutunmuş gibiydi. Mallory'nin sırtındaki ince giysiler lime lime olmuştu, bacaklarından birinde iki kırık vardı ve kopmuş halat da Mallory ile genç arkadaşı Andrew Irvine'in aşağı düştüklerini kanıtlıyordu.
Anker ile arama ekibinin diğer dört üyesi, Mallory'yi boynundaki künyeden tanıdılar. Adamlar, ellerindeki baltalarla, Mallory'yi dağın bir parçası yapan buzları kırdılar ve onun Sir Edmund Hillary ve Sherpa Tenzing Norgay'dan 29 yıl önce zirveye ulaşıp ulaşmadığını belirleyecek bulguları araştırdılar.
Mallory'nin teçhizatı pek yetersizdi, yanında ne fener vardı ne de pusula. Düşünce altimetresi parçalanmıştı. Mallory'nin cebinde dağcıların yüksek yerlerde şikayetçi oldukları öksürüğe karşı kullandıkları pastiller vardı. Ayrıca bir çakı ve bir kar gözlüğü dikkat çekiyordu. Dağcılardan biri, Mallory'nin kumraldan sarıya dönüşen saçlarından bir tutam aldı ve bir DNA örneği elde edebilmek için omzundan bir parça kesti. Daha sonra dağcılar, Mallory'yi dağın kenarına gömdüler. Define avcılarının yöreye üşüşmelerini önlemek için de cesedin bulunduğu yer tam olarak açıklanmadı. Arama ekibi daha sonra kampa döndü ve tüm dünyada medyanın ilgi odağı oldu.
Mallory'nin cesedinin duruşu, bu bilmecenin çözülmesini kolaylaştıracak mı? Tam 30 yıl araştırmalarını aralıksız sürdürerek bu konuda dünya çapında bir otorite olan işadamı Tom Holzel'in iddiasına göre, Mallory, Irvine'i 28 bin feet yükseklikte bırakarak 29.028 feet yükseklikteki zirveye ulaşmıştı. Ancak parçalanmış ip, işadamının bu iddiasını yeniden gözden geçirmesi için yeterli bir neden sayılıyor. Tom Holzel, şöyle diyor: ‘‘İki dağcının birlikte halata bağlanmış olmaları, onların zirveye ulaşmış oldukları olasılığını azaltıyor. Çünkü Irvine, deneyimsizliği yüzünden Mallory'yi engellemiş olmalı.’’
ARKADAŞI ONU ENGELLEDİ Mİ?
Ancak Tom Holzel, bir başka teoriyi de gözardı etmiyor. Bu da Mallory ile Irvine'i son gören dağcı Noel Odell'in açıklamasından kaynaklanıyor. Odell, iki dağcıyı son olarak saat bir dolaylarında 28.230 feet yükseklikte bulutların arasındaki bir boşluktan görebilmişti ve iki dağcı oldukça hızlı ilerliyordu. Mallory ile Irvine, tahmin edilenden daha geç kalmışlardı. Fakat yaz ortasında zirveye ulaşıp altı numaralı kampa sağ salim dönebilmek için yedi sekiz saat günışığından yararlanabilirlerdi. İki dağcının tırmanmayı ne kadar zaman sürdürdüğünü, Mallory'nin cesedi bulununcaya kadar hiç kimse bilemedi.
Daha önce ortaya atılan teorilere göre, Mallory ve arkadaşı sağ salim geri dönmek istiyorsa saat üçe kadar kampa gelmiş olmalıydı. Fakat Mallory'nin gün batımında çevresini görebilmek için kar gözlükleri olmadan aşağı inmeye çalıştığı anlaşılınca, iki dağcının tahmin edilenden çok daha uzun bir süre tırmanmaya devam ettiği düşünüldü. Mallory'nin torunu George, büyükbabasıyla Irvine'in zirveye ulaştıkları konusunda ısrar ediyor. ‘‘1995'te aynı yoldan zirveye tırmandım ve yolda karşılaşılacak sorunları saptamaya çalıştım. Büyükbabam çok cesur bir dağcıydı ve koşullar olağanüstüydü. Ben onun zirveye ulaştığına inanıyorum.’’
Başaramamış olmasının nedenleri
Kopmuş halat, Mallory ile Irvine'in birbirlerinden ayrılmadıklarını kanıtlıyor, bu nedenle de daha usta bir dağcı olan Mallory'nin zirveye tek başına çıkmaya çalıştığı teorisi çürütülmüş oluyor.
Zirvede hiç bir iz yok.
Başarılı bir tırmanışla ilgili bir kayıt yok. Arama ekibi, Mallory'nin cesedinin çevresinde ne bir kamera bulabildi ne de yazılı bir mesaj.
İkinci basamağın üst kısmında tırmanmayı kolaylaştıracak herhangi bir gerece rastlanmadı. Oysa Mallory ve arkadaşı zirveden aşağı inerken o korkunç kayadan aşağı inişi kolaylaştıracak bir gereç bırakmış olmalıydılar.
Mallory'nin kar gözlüğünü çıkarmış olduğunun saptanması, iki dağcının gece oluncaya kadar tırmanmayı sürdürdüklerinin iddia edilmesine neden oldu. Fakat Mallory'nin gözlüğünü karanlık bastırdığı için değil, saat birde bastıran kar nedeniyle çıkarmış olabileceği de düşünülmeli.
Zirveden yaklaşık 1000 feet aşağıda iki oksijen şişesi bulundu. Mallory ile arkadaşının zirveye ulaştıkları iddiasını destekleyenler, çok daha yükseklerde başka oksijen şişeleri bulmak zorundalar. Böylece Mallory ile arkadaşının malzemesinin onları sağ salim zirveye ulaştıracak durumda olduğu kanıtlanacak.
Neden yakışıklı genç adamı seçti?
1924 yılındaki tırmanış, George Mallory'nin Everest'e tırmanmak için yaptığı üçüncü denemeydi. Birçok kişiye göre zirveye tırmanmak için kendine Irvine'i yardımcı seçmesi korkunç bir hataydı. Mallory'nin yakışıklı genç adamı seçmesiyle ilgili üstü kapalı bir ima da vardı. Mallory, Cambridge'de öğrenciyken, Lytton Strachey, Maynard Keynes ve Duncan Grant gibi eşcinsellerin ilgisini çekmişti. Duncan Grant daha sonra, Mallory onun sevgilisi olsun diye yılda 100 sterlin ödemeyi seve seve göze alacağını söylemişti.
Yakında yayınlanacak olan ‘‘Dağlar- Bir Kültürel Tarih’’ isimli eserin yazarı Peter Hansen'e göre, Irvine'in rolü estetik değil pratikti: Genç adam dağın kuzey yüzünü keşfederlerken kullanacakları oksijen teçhizatından sorumlu olacaktı. Irvine daha önceleri uçaklarla ilgili buluşlar yaptığı için görevini başarıyla yürütüyordu.
İki dağcının kayboldukları o meşum günün sabahında Mallory ile Irvine büyük sorunlarla karşı karşıyaydılar. Öncelikle modern standartlara göre vücutları çok fazla su kaybetmişti, beslenme yetersizliği çekiyorlardı ve dahası teçhizatları da yetersizdi. Bu tehlikelere bir de Mallory'nin dikkatsizliği eklenince tehlike daha da büyüdü. Mallory, buz eritmek için gerekli olan ocağı elinden düşürdü, pusulayı, fenerini ve lambayı unuttu. Bu malzeme, dokuz yıl sonra Mallory'nin kampının enkazı arasında bulundu.
Mallory ile Irvine'in ne zaman yola çıktıkları bilinmiyor. Ancak yüksekliğin etkisi yüzünden kararlaştırdıkları saatte yani sabahın altısından önce yola çıkamadıkları sanılıyor. Dağcıların taşıdıkları oksijen tüplerinin herbiri 12.5 kg ağırlığında olsa gerekti. Saat altı sularında, Odell kamptan ayrılıp, çadıra dönerlerken onlara yardımcı olmak amacıyla aşağı indi. Saat bir sularında, Mallory ile Irvine'i görür gibi oldu. Odell'e göre, zirveden önceki son büyük engel olan ikinci basamağa tırmanıyorlardı.
Odell, daha sonra sürekli soru yağmuruna tutulunca bocalamaya başladı ve Mallory ile Irvine'in sadece birinci basamağı tırmanmış olabileceklerini söyledi. O gün öğleden sonra neler olduğu hala bilinmiyor. Mallory ile Irvine zirveye ulaştılarsa bile orada kalıcı bir iz bırakmadılar. Mallory, zirveye ailesinden gelen mektupları bırakmayı amaçlamış olabilir ama bunu tasarladıysa da düşündüğünü yapamadığı kesin, çünkü Amerikan arama ekibi mektupları Mallory'nin cebinde buldu.
Eğer Mallory ile Irvine, ikinci basamağa ulaşmış olsalardı, inişte kullanmak için oraya çivi çakarlardı. Fakat böyle bir şey de bulunmadı. Sadece Mallory'nin bulunduğu noktadan 300 feet yukardaki yamaçta bir buz baltası ele geçirildi. Baltanın bulunduğu yerin, iki adamı da ölüme götüren felaketin yaşandığı nokta olması ihtimali çok yüksek.
Dağcılardan birinin ayağı kaydı ve diğeri baltasını yamaca saplayarak düşmeyi önlemek istedi. Fakat balta, dağcının elinden düştü ve o da arkadaşının arkasından yuvarlandı. Aşağı yuvarlanması sona erdiğinde Mallory hala sağdı, fakat vücudundaki kırıklar yüzünden çok acı çekiyordu. Acısını biraz hafifletebilmek için kırık bacağını daha rahat bir duruma getirmek istedi ve biraz sonra da öldü.
Irvine, düştükten sonra sağ kalmış olabilir fakat o da birkaç yüz metre ötede soğuğa yenik düştü. Mallory'nin zirveye ulaşma idealini gerçekleştirdiğini bilerek mi öldüğünün anlaşılması, iki dağcının yanlarında taşıdıkları kameraya bağlı. Kameranın ve Irvine'in cesedinin aranması sürüyor. Eğer kamera bulunabilirse ve içindeki film de banyo edilebilirse, tarih yeniden yazılabilir.