Güncelleme Tarihi:
Malatya’daki Zirve Yayınevi’nde, 2008 yılında üç Protestan’ın öldürülmesine ilişkin, beş sanığa üçer kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilen davada gerekçeli karar açıklandı.
Kararda, Zirve Yayınevi cinayetinin silahlı örgütün eylemi değil, ‘iştirak’ olduğu olduğu savunuldu. Bir grubun silahlı örgüt sayılabilmesi bakımından, bu cinayette kullanılan kurusıkı silah ve bıçakların örgüt olmaya yetmeyeceği, sanıklar arasında hiyerarşik bağ ve süreklilik olmadığı savunuldu. Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin gerekçeli kararında, silahlı örgütten söz etmek için örgütün hedeflediği suçları gerçekleştirmesini sağlayacak derecede silahlı olması gerektiği vurgulanarak, şöyle devam edildi:
“Somut olayda sanıkların kuru sıkı tabancalar ve bıçaklar dışında başkaca suç eşyasına sahip oldukları iddia dahi edilmemiştir. Silahlı terör örgütü olarak kabul edilen bir örgütün kuru sıkı tabancalar ve bıçaklar dışında suç eşyasına sahip olmamaları da yeterli silaha sahip olmadıklarını göstermektedir.”
HİYERARŞİ YOK
Silahlı örgüt sayılmak için sanıkların aralarında önceden anlaşıp hiyerarşik yapı içerisinde süreklilik gösterecek planlı bir ortaklıkla hareket etmeleri gerektiği anlatıldı. Kararda, şöyle devam edildi:
“Suç tarihi itibariyle 19 yaşında bulunan Emre Günaydın’ın, 19-20 yaşlarındaki diğer sanıklara göre ön planda olduğu ve kişilik özellikleri itibariyle diğer sanıkları yönlendirdiği hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Ancak bu kabul Günaydın’ın hiyerarşik üstünlüğü bulunduğu anlamına gelmemektedir. Kaldı ki kişilerin bir suçu işlemek için bir araya gelmesi halinde bile bu husus örgüt değil, bir iştirak ilişkisi bulunduğunu gösterir. Sanıkların hiyerarşik ilişki içerisinde bir araya gelmedikleri sonucuna varılmıştır. Örgütten değil ancak sanıklar arasındaki iştirak ilişkisinden bahsedilebilir. Bu anlamda sanıkların suç işleme iradelerinde devamlılık bulunduğunun kabulü mümkün değildir.”
ÖYLE BİR ÖRGÜT YOK
Öte yandan, cinayeti Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde kurulduğu iddia edilen TUSHAD adlı yapılanmanın gerçekleştirdiği iddiası kabul edilmedi. Ayrıca TUSHAD adlı bir yapılanmanın olmadığı belirtildi. Rahip Santoro, Dink ve Zirve cinayetleri arasında sıkı bir irtibat bulunduğu iddiasının kanıtlanamadığı belirtilerek, “Her ne kadar üç cinayet bir yıllık zaman diliminde işlenmişse de failleri arasında doğrudan bir irtibat kurulamadığı ve bu cinayetler arasında doğrudan sıkı bir irtibat bulunduğuna ilişkin iddia soyut nitelikte kalmıştır” denildi.
Dosyadaki ihbar mektuplarının “kim tarafından, ne şekilde hazırlandığı belli olmayan” nitelikte olduğu ifade edildi. Mektup içeriklerinin gizli tanık İlker Çınar’ın ifadeleriyle uyumlu olduğu vurgulanarak, şöyle devam edildi:
“Mektupların mahkememizce tespit edilememesine rağmen, bir merkezden hazırlanarak soruşturmanın seyrini değiştirmek ve Çınar’ın beyanlarını güçlendirmek amacıyla gönderildikleri sonuç ve kanaatine varılmıştır. Kamuoyunda Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk ve Poyrazköy olarak bilinen birçok dava isimsiz ve imzasız ihbar mektuplarının bir şekilde dosyalara dahil edilerek bu ihbar mektupları doğrultusunda işlem yapıldığı hususu da dosyaya intikal ettirilen ilgili dosyalardan anlaşılmıştır. “