Güncelleme Tarihi:
Malatya’da baskın yapılan Zirve Yayınevi’nin olduğu bina, ‘Ağbaba ışhanı’ bizimdi. Öldürülenlerden Tilman Geske’yi tanıyordum. Bisikletle gelip gidiyor, bazen selam veriyordu. Efendi bir adamdı. Biz o büroyu başka birine sattıktan sonra o yayınevi geldi. Bazı gazetelerde haklarında “Misyonerlik yapıyorlar” diye yazılar çıktı, taciz ediliyorlardı. Bir gün dükkanda otururken iyi giyimli iki insan geldi. Duşakabin sordular ama ölçü falan bilmiyorlardı. şüphelendim, “Siz MıT misiniz?” diye sordum. Birbirlerine baktılar, “Burayı geziyoruz da” falan dediler. “Üst katı mı soruyorsunuz” deyince “Evet, nasıl insanlar?” dediler. “ıyi insanlar. Kimseye zararları yok. Öyle kimsenin gelip gittiği yok. ıncil falan da görmedim” dedim.
CİNAYETTEN SONRA DA GÖRDÜM
Yaklaşık bir yıl sonra o insanlar öldürüldüğünde o iki MıT görevlisini orada gördüm ben. Onları takip ediyorlardı. O da Hrant Dink gibi kolektif bir cinayetti. Malatya’daki 750 bin nüfus içinde Hıristiyan sayısı sadece beş ya da 10’du! Propaganda yapsalar kim dinini değiştirecek? Ben Türkmen Alevisiyim. Bizim köyümüz, Bektaşi ve Türkmen köyü. Hacı Bektaş, Hazreti Ali ve Atatürk resimleri yanyana asılır köyümüzde. Köyden kent merkezine kadar yapılan cemevi ve camilerde katkımız vardır ailece. O nedenle seçim konuşmalarımda hem cemevine hem camiye yakın olduğumu söyledim.
KÜRECİK’İ MECLİS’TE KONUŞAMIYORUZ
ılerde bu dönem yazılırken en çok füze kalkanı yazılacak bence. Meclis’in ciddi bir yer olduğunu, Türkiye meselelerinin konuşulduğunu sanırdım. Ama Tanzanya ile ikili anlaşmaları 40 dakika konuşuyoruz; füze kalkanı meselesini Meclis gündemine alıp konuşabilmiş değiliz. Anayasaya göre, Türkiye’ye yabancı asker gelebilmesi için Meclis kararı gerek. Orası NATO üssü değil, ABD üssü. O üs orada olduğu sürece mücadeleye devam edeceğiz
Köyde iki CHP’linin biri babamdı
ÇOCUKLUK
Babam Almancı. Orada işçiydi, beş yıl kaldı. ılkokul üçe kadar köyde okudum. Malatya’nın okuma oranı en yüksek köyüdür bizim Karaca. Sonra babam kesin dönüş yaptı. şehre göçle birlikte hayatım da değişmeye başladı. Çok heyecan vericiydi. Siyasete ve sola küçük yaştan itibaren sempatim vardı. 1979-80’de bütün bakanları ezbere bilirdim. Babam ısmet Paşa’cıydı, ınönü’ye acayip bir sevgisi vardı. 1950 döneminde köyün hepsi Demokrat Partili olduğunda iki kişi CHP’li kalıyor, biri babam.
Che’nin mezarında Çav Bella’yı söyledim
ÜNİVERSİTE
Siyasi bilimler ya da hukuk okumak istiyordum. Ama Anadolu Üniversitesi işletmeyi tutturabildim sınavda. 12 Eylül sonrası yani siyaset yapanların öcü gibi görüldüğü günlerde Eskişehir’de kendimi buldum diyebilirim. Sol kesimle daha haşır neşir oldum. 17 Nisan 1985’de başlayan 12 Eylül sonrasının ilk öğrenci eylemlerine katıldım. ıdari Bilimler Fakültesi öğrenci temsilcisiydim. Halkevinin de üyesiydim. En büyük hobimiz siyasetti. Halkevinde ciddi çalışmalar olurdu. Latin Amerika’da askeri darbeler ve Türkiye benzerliği diye bir araştırma yapmıştım. Che Guevera sevgim de oradan geliyor. Che’nin mozolesine de gittim Santa Clara’da. 2002’de gittiğimde daha kemikleri mezara nakledilmemişti. 2006’da bir daha gittim arkadaşlarla. ‘Çav Bella’ ve ‘Venseremos’u orada söylemenin mutluluğunu yaşamış bir insanım.
Gaffar Okan döneminde bayağı bir hırpalandık
GÖZALTI SÜRECİ
Devrimci hareketlere sempatiyle bakıyordum. 1989’da sorsaydınız bana “Üç yıl sonra CHP’ye üye olup, il başkanı olur musun?” gülerdim. Niye? Bir grup arkadaşımıza faşistler saldırmıştı. Polis baskısına karşı SHP’de açlık grevi yapıyoruz. Gözcü bendim, il başkanının polise şikayet ettiğini duyunca arkadaşlara haber verdim. Polisin nöbet değişimi sırasında basın açıklaması yapıp kömürlükten kaçtık, bizim eve gittik. Ben hepiniz gelmeyin demiştim ama arkadaşlar dinlemedi. Polis, dört saat sonra 18 kişiyi bizim evde eliyle koymuş gibi buldu. O zaman siyasi şube müdürü de Gaffar Okkan’dı. Bizi biraz hırpaladılar orada. Gaffar Okkan da bize yoğun ilgi göstermişti!
1991’de askere gittim. Bana askerde silah vermediler. Torpilli olduğumu sanıyordum. Ama yanımda kalan Adem adlı arkadaşımın benimle ilgili rapor tuttuğunu, sakıncalı olduğumu öğrendim. 10 günlük gözaltına alınmam nedeniyle sakıncalı yapmışlardı. Türkiye gerçeğini orada öğrendim.
İsimlerin iadesini istiyorum en çok da Turan Emeksiz’in
12 EYLÜL
Turan Emeksiz Lisesi, hem Malatya’da hem de Türkiye gençlik hareketinde bir sembol. 1960’ta polisin öldürdüğü Malatyalı bir genç Turan Emeksiz. Önce caddeden ismini kaldırdılar sonra liseden. Hala inatla Turan Emeksiz Lisesi mezunu olduğumu söylüyorum. şimdi Meclis’te, 12 Eylül’de Malatya’da değişen isimlerin iade edilmesi için girişimde bulunuyorum.
Herkese işkence var
CEZAEVLERİ
Üniversitede öğrenciyken de Eskişehir Cezaevi’nde yatanlarla ilgileniyordum. Milletvekili olarak da cezaevleriyle ilgileniyorum. şimdi cezaevlerinde sorunlar daha fazla. O zaman insanlar açlık grevinden ölüyordu, şimdi göz göre göre ölüyorlar. Elimde hasta tutuklu listesi var, 12-13 insan zamanında tahliye edilmezse kesin ölecek. ınönü Üniversitesi’nin eski rektörü Fatih Hilmioğlu karaciğer hastası. Adli Tıp raporunda sağlıklı beslenemezse kansere çevirir deniyordu. Geçenlerde ziyaretine gittim, o gün rapor çıkmıştı; kanser başlamış. Orada biraz daha kalırsa öleceği kesin. Eskiden sadece siyasilere işkence vardı, şimdi herkese işkence var. AKP hukuksuzluğu eşitlemiş! Mehmet Haberal ve Fatih Hilmioğlu’na ne yapıyorsa KCK davasından yatana da, Malatya’daki öğrenci davasından yatana da aynısını yapıyor.
AKP kışla kılıklı üniversite yarattı
ÜNİVERSİTE
Geçmiş yaşamımda ne yaptıysam milletvekili olarak da aynı şeyleri yapmaya çalışıyorum. Öğrenciyken YÖK’e karşı eylem yapıyorduk. O zaman öğrencileri mahkemeler yargılıyordu, şimdi cezayı rektörler veriyor. Son iki yılda 7 bin 500 öğrenci soruşturmadan geçirilmiş, 4 bin 500’üne üniversite yönetimleri ceza vermiş. Kışla kılıklı bir üniversite yarattı AKP.
Mehmet Metiner üzerime saldırdı
MİLLETVEKİLLİĞİ
Meclis’te Dersim ile ilgili konuşma yaparken “Sivas’ı yakanlar, Maraş’ı insan mezbahasına çevirenler, bir siyasi partinin genel başkanının mezhebini yuhalatanlar, Dersim ile yüzleşemezler” dedim. Mehmet Metiner de “Terbiyesiz” diye laf attı oradan. Üzerime geldi, ağır laflar etti. Ben de “Siyasi fikirlerini bir milletvekilliği uğruna satan adam değilim. Sen kendi cellatlarına ip atan adamsın” dedim. Sonra bir kez de 4+4+4 tartışmalarında üzerime yürüdü.
Siyaseti bırakma noktasına geldim
SARIGÜL DEDİKODUSU
2007’de 5 Ekim günü Ankara’dan bir telefon aldım. Beni siyaseti bırakma noktasına getiren olaydır. Genel Merkeze çağırdılar. Tekrar il başkanı yapmak istediklerini ifade ettiler. Önce Eşref Erdem sonra Önder Sav ve Deniz Baykal benimle görüştü. Deniz Bey, “Bu bir parti görevi. Sana emrediyorum” deyince başka çarem kalmadı. Ama il başkanlığım beş gün sürdü. Araştırdım nedenini. Meğer “Deniz Bey ile görüştükten sonra Mustafa Sarıgül ile yemek yedi” diye bir dedikodu çıkarmışlar. Ama Mustafa Sarıgül ile tanışmıyorduk bile. 2010’da ilçe başkanlarının hepsi beni isteyince yeniden il başkanı seçildim. Bir yıl sonra Meclis’e girdim.