Güncelleme Tarihi:
12 Eylül öncesinin olaylı günleriydi. Her yanda silahlar patlıyor, kan dökülüyordu. Polis, 23 Şubat 1978 günü bir ihbar aldı; ‘‘Adana'dan Ankara'ya gelen beyaz renkli, 01 FE 994 plakalı araçta silah var!’’
Polisler, aracı Kepekli Boğazı'nda durdurup aradılar. Saat 16.45'ti. İhbar doğruydu. Bagajda, portakal sandığı içinde iki makinalı tüfek ve şarjörler bulundu. Araçta dört genç vardı; Ali Halaman, Fuat İstanbullu, Ekrem Pazarcı ve Sami Ocak. Dördü de MHP Gençlik kollarındandı. İfadeleri alındı; silahlardan haberleri olmadığını, paketi Adana'da Recai Yıldırım'dan aldıklarını söylediler. İstanbullu'nun ifadesinde aracın sahibiyle de ilgili bir bilgi vardı:
‘‘..reno otomobili Başkent Mali Bilimler Yüksek Okulu öğretim görevlisi Devlet Bahçeli'den arkadaşlarının memlekete gitmek için aldıklarını...’’
Araç Bahçeli'nindi; ancak silah taşınacağını bilmiyordu; aynı okulda öğrenci olan üç ülkücüye Adana'ya gitmeleri için vermişti arabasını! Sanıklar böyle ifade verdiler; bu anlatımları, ‘Adana MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası’ dosyalarına da geçti. 1981/278 esas numaralı davanın gerekçeli hükmünün 1257-1260. sayfalarında yer aldı. Gazeteci-yazar Uğur Mumcu da, 1982'de yazdığı ‘Silah kaçakçılığı ve terör’ adlı kitabında, sanıkların Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesinde, ruhsatsız silah nakletmekten mahkum olduklarını aktardı.
Sanıklar, haberi olmadığını söyledikleri için Bahçeli'nin ifadesi bile alınmadı ve yargılanmadı. Ancak bu olay nedeniyle Bahçeli ve sanıkların arası da bozulmadı. Aradan 20 yılı aşkın bir süre geçti; Bahçeli şimdi hükümet ortağı olmaya aday MHP'nin Genel Başkanı. Portakal sandığında silah olayının kahramanları Halaman ve Yıldırım da Adana MHP milletvekilleri...
12 EYLÜL ÖNCESİ
Zaten MHP'nin 129 milletvekili içerisinde 12 Eylül öncesinde MHP davalarında yargılanmış isimler hiç de az değil. İstanbul milletvekilleri Mehmet Gül ve Mustafa Verkaya, İstanbul MHP davasında yargılandılar. Aksaray milletvekili Sadi Somuncuoğlu, Çankırı milletvekili Hakkı Duran, Denizli milletvekili Ali Keskin, Sivas milletvekili Hacı Mehmet Ceylan ve Gaziantep milletvekili M. Ali Özdemir ve MHP Genel Başkan Yardımcısı ve Ankara milletvekili Şefkat Çetin de Ankara'daki ‘MHP ve Ülkücü Kuruluşlar’ ana davası sanıkları arasındaydılar. Kars'tan seçilen Aslan Aydar, Ağrı'dan seçilen Nidai Seven de başka davalarda yargıç önüne çıkmışlardı.
Bir de 12 Eylül'de yurtdışına kaçtıkları için yargılanamayanlar var. Ülkü-Köy'ün Genel Başkanı olduğu için aranan Iğdır milletvekili Abbas Bozyel, Almanya'ya kaçmıştı. İstanbul Ülkü Ocağı Başkanı iken 21 Temmuz 1980'de Demokrat gazetesi muhabiri Recai Ünal'ı öldürmekle suçlanan İsmail Hakkı Cerrahoğlu da Fransa'ya giderek siyasi faaliyetlerine orada devam etmişti. Orada Paris Ülkücü İşçiler Derneği ve Fransa Türk Federasyonu'nu kurmuştu. Cerrahoğlu, hakkındaki dava zamanaşımı nedeniyle düştükten sonra Türkiye'ye döndü ve şimdi Zonguldak milletvekili.
Aydın milletvekili Ali Uzunırmak da Avrupa'ya kaçan ülkücülerden. Uzunırmak, son dönemde, DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler'in katil zanlısı Ünal Osmanağaoğlu'nun Kuşadası'nda iş ortağıydı.
Ülkü Ocakları Genel Başkanı Atilla Kaya ise bir cinayetten hüküm giymiş ve infaz yasasındaki indirimden yararlanarak 1991'de özgürlüğüne kavuşmuş. Kaya, o günleri şimdi hatırlamak bile istemiyor:
- 12 Eylül öncesinde Türkiye'nin yaşadığı o hengamede üniversite talebesi idik. Üniversitede olan birtakım hadiselerden dolayı yargılandım, 10 yıl kadar yattım...
MHP camiasına yakın Ortadoğu gazetesinde, 12 Eylül öncesi dönemde aktif olan ülkücülerden sözederken, ‘ateşle imtihan olmuş ülkücü’ tanımı kullanılıyor. Bu sınavdan geçen MHP milletvekillerinin sayısı azımsanmayacak sayıda. Onların yolları ‘zindandan’ iktidara uzandı. MHP davasında tüm sanıkların dilindeydi: ‘‘Dünyada fikirleri iktidarda kendileri zindanda bir siyasi kadronun ilk örneğiyiz.’’ Şimdi sözü edilen siyasi kadro iktidar yoluna girdi; ‘ülkücülerin devletle tek taraflı aşkı’ olarak ifade edilen dönem tamamen kapandı...
O dönemin hesaplaşması, özeleştirisi belki ülkücü camiada yapıldı. Ancak sorun bunun dışa yansıması. Bu açıdan bakıldığında, Murat Sökmenoğlu, Oktay Vural, Ahmet Vefik Alp gibi ülkücü kökenden gelmeyen insanların vitrine yerleştirilmesi yeterli değil! Önemli olan görüntüde değil, icraatta değişim olması. Ne de olsa imaj uçar gider, icraat kalır geriye!
MHP'Lİ SEÇMENİN BEKLENTİLERİ
Şimdi ülkücülerin gündemindeki sorular, iktidara ilişkin. Yüzde 17.9 oyun, onlara iktidarın büyük ortağı olma hakkı verdiğine inanıyorlar. İlle de iktidar!
Üzerinde yoğunlaştıkları soru, kiminle, nasıl bir iktidar ortaklığı kuracakları. Seçimler sırasında rakipleri olan Fazilet'e karşı sempati besledikleri söylenemez. Geriye kalıyor DSP ile ANAP! Güneydoğu'ya yaklaşımından dolayı, Ecevit'e sıcak duygular besliyorlar. Hatta neredeyse DSP'yi ‘soldaki kardeş parti’ ilan edecekler! Tek sorun her iki partinin iktidardaki öncelikleri ve seçmenlerinin farklı beklentileri. MHP seçmeninin birinci önceliği türbanın serbest olması, ikinci önceliği ‘Apo’nun idamı.' Öyle anlaşılıyor ki, bu iki konu MHP'nin koalisyon görüşmelerinde masaya süreceği koşulların başında gelecek. Koalisyondan sözeden her MHP yöneticisinin vurguladığı ‘‘MHP'nin hassasiyetleri vardır’’ cümlesiyle kastedilenler de bunlar değil mi?
Ülkü Ocakları Genel Başkanı Atilla Kaya da koalisyona aynı açıdan bakan ülkücülerden. ‘‘Millet, MHP'yi denemek istediğini ortaya koymuş, ona iktidar şansı vermiş. O nedenle MHP'nin hükümette olması gerekli.’’ Kaya, Bahçeli'nin ‘‘Bu bir ilkelerin hükümeti olacaktır’’ sözlerini hatırlatıp, ekliyor:
‘‘Hem ülkemizin gerçekleri, hem hassasiyetlerimizin dikkate alınacağı, aynı zamanda bu uzlaşma şartını da gözardı etmeyen bir yaklaşımla hükümet kurulması gerektiğini düşünüyorum.’’
Koalisyon pazarlıklarında ve hükümet döneminde önem kazanacak bir nokta daha var; Türban mı öne çıkacak? Yoksa Öcalan ve PKK konusu mu? Başka bir deyişle, MHP, dini söylemi mi yükseltecek, yoksa milliyetçiliği mi? Çünkü ikisini birden yükseltmek zor. Ankara Üniversitesi'nden siyasal iletişimci Nuran Yıldız'a göre, ‘‘Din ve milliyetçilik söylemi bir tahteravalli gibi. Biri inerken diğeri çıkıyor. 1995-99 arasında dini söylemin getirdiği olumsuz sonuçlar, MHP'nin milliyetçilik söylemini öne çıkarmasına neden olmuştu. Önümüzdeki günlerde dini söylemi de öne çıkarırsa aşağı inişi kaçınılmaz olacak...’’ İşte bu nedenlerle herkesin gözü MHP'nin üzerinde. Oysa seçimden birinci çıkan parti DSP...
MHP MİLLİYETÇİLERİ TEMSİL EDİYOR MU?
Tuğrul Türkeş'in kurduğu Aydınlık Türkiye Partisi'nin yayın organı ‘Yeni Harman’ dergisinde, seçimden önce MHP eleştiriliyor, ‘‘Seçimlerde Türk milliyetçiliğini temsil eden parti yok’’ deniyordu. MHP, seçimlerde oy patlaması yapınca bu görüş değişti:
‘‘Türk milliyetçilerinin 33 yıllık mücadelesi, milletten birşey istememesine rağmen sürekli fedakarlığı, tüm pasifliğine rağmen MHP'yi ikinci parti konumuna taşıdı.’’
Türkeş de seçim öncesinde ‘‘Başbuğu ve onun fikirlerini savunmanın asgaride ahde vefa olarak milletçe algılanacağını anlamayan bu yönetim, besbelli fikirlerden uzaklaştıkça meclise yakınlaşılacağına iyice kendini inandırmışdır’’ diye yazıyordu. Türkeş, seçim sonrasında dergide yeralan yazısında, MHP'ye karşı daha nazik bir dil kullandı:
‘‘MHP'nin aldığı oylar 21. yüzyılda Türk milliyetçiliğinin ilk pırıltılarıdır. Bugün MHP'nin başında bulunanların üzerine büyük mesuliyet ve vebal düşmektedir. Çok uzun ve çileli bir yoldan gelen Türk milliyetçileri artık kişisel hatalar veya hırslarla sektelenmemelidir. Bu başarı kimseyi aldatmasın. Bunun ardında bu milletin beklentileri ve umutları yatmaktadır. Bu, çalışmaya ve hizmete başlama noktasıdır.’’
İstanbul milletvekilleri Mehmet Gül ve Mustafa Verkaya, Aksaray milletvekili Sadi Somuncuoğlu, Çankırı milletvekili Hakkı Duran, Denizli milletvekili Ali Keskin, Sivas milletvekili Hacı Mehmet Ceylan Gaziantep milletvekili M. Ali Özdemir MHP Genel Başkan Yardımcısı ve Ankara milletvekili Şefkat Çetin MHP davası sanıkları arasındaydılar.