EVET, aradan 6 yıl geçti, 7. yılın taksimetresi çalışıyor. Geçen bu süre içerisinde, konuşulan bir soruya hálá cevap aranıyor: ‘‘Türkeş'i zehirlediler mi?’’ Biz de şimdi, bu sorunun cevabını aramaya koyulalım... Alparslan Türkeş, 24 Mart 1997 tarihinde eşi Seval Türkeş, kızı Ayyüce, oğlu Ahmet ve Özel Kalem Müdürü Sami Cezaroğlu ile birlikte Almanya'nın Hamburg kentine gittiler. Türkeş, bu seyahati sırasında, Almanya'daki ülkücü dernek yöneticileriyle görüştü, Türkiye'ye dönmeden üç gün önce de bir sağlık kontrolünden geçti. Almanya'daki Türk işadamı Saruhan Bozyakalı'nın konuğu olan MHP Genel Başkanı'nın check-up sonucu çok temiz çıktı. Hamburg'da, Neuberstrabe-6 adresindeki Dr. Şeref Yurtseven'e ait özel klinikte muayene olan Türkeş'in kan değerlerinin çok iyi olduğu, ayrıca kalp ve damarlarda hiçbir sorun bulunmadığı doktorlar tarafından açıklanıyordu. Klinikte görevli Alman doktor Mejer de, Türkeş'e, ‘‘Sayın Türkeş sizi tebrik ederim, 20-25 yaşındaki sağlıklı bir delikanlı gibisiniz’’ diyordu. Ancak, Özel Kalem Müdürü Cezaroğlu'nun sırt damarlarından ikisinde tıkanıklık tespit edilmişti.
ÖKSÜRÜKTEN BOĞULACAKTI
Alparslan Türkeş, 4 Nisan 1997 Cuma günü önce Amasya Belediyesi'ni ziyaret etti; burada öğle yemeğini yedi.
Yemek sırasında, Amasya'da oturan baldızının getirdiği yaprak sarmalarının tadına baktı, biraz da portakal suyu içti. MHP Lideri, daha sonra, Partisi'nin Amasya İl Kongresi'nde hazır bulundu. Türkeş, kürsüde konuşmasını yaparken, boğazındaki bir gıcıkla çok şiddetli bir şekilde öksürmeye başladı; adeta boğulacak gibi olmuştu. Bitkindi. Kürsüden inerken, Özel Kalem Müdürü'ne, ‘Yanımdan ayrılma’ uyarısında bulundu. Türkeş krizi atlatmıştı. Daha sonra, adını Ferhat ile Şirin Efsanesi'nden alan Ferhat Suyu Tesisleri'nin açılışını yaptı; suyun vanasını çevirirken, ‘Aşk ile şevk ile bismillah’ diyordu. Amasya'daki Parti Kongresi ve diğer etkinlikler sona ermişti; Türkeş, tekrar yola koyuldu. Seyahat boyunca makam otomobilinde, beraberindekilere maziyi anlatmaya başladı. 27 Mayıs 1960 İhtilali ve 21 Mayıs 1963 darbe teşebbüsüyle ilgili anılarını nakletti. Akşam, Ankara Hilton Oteli'ndeki bir düğün törenine katılacaktı.
DOKTORU DAHA ÖNCE ÖLDÜ
Türkeş, Ankara'ya ulaştı. Otelin kapısında çocukları, torunları ve düğün sahipleri tarafından karşılandı. Çok neşeliydi. Geç saatlerde Hilton'dan ayrıldı, evine doğru yöneldi. Otomobili Çankaya'ya tırmanırken, nefes almakta güçlük çekmeye başladı. Şoförü Alparslan durumu fark etti ve Çankaya Kliniği'ne yöneldi. Alparslan Türkeş, hastaneye ulaşmıştı ama hayata veda etmişti. Üç gün önceki check-up raporları da Türkeş'i kurtarmaya yetmemişti. Özel doktoru Prof. Dr. Arif Özdemir ise çaresizdi... Kaderin cilvesine bakınız, Türkeş'i Almanya'da muayene edip ‘sağlam raporu’ veren Doktor Şeref Yurtseven de, 1 yıl sonra hayata veda edecekti...'' Rıza Müftüoğlu, Türkeş'in sağlığı konusunda şunları anlatıyor: ‘‘Başbuğ'la, vefatından bir gün önce İstanbul'da görüşürken, bana sağlığı konusunda ‘Almanya'da sağlık kontrolünden geçtim. Doktor, kalbimin saat gibi çalıştığını söyledi; hatta, parmaklarıyla üç kere duvara vurdu' diyordu. Genel Başkanımız, ‘Çok iyiyim, çok iyiyim' sözleriyle mutluluğunu ifade ediyordu.’’
CIA, kalp krizi yaratan ilaç verdiDYP Genel Başkanı ve eski Başbakan Tansu Çiller'e, 23 Nisan 1999 tarihini taşıyan ve İstanbul'dan yazıldığı anlaşılan ilginç bir mektup geliyordu. Mektubu yazan kişi, kendisini ‘‘CIA'da görevli bir Türk’’ olarak tanımlamaktaydı. 37 sayfalık mektup, Çiller tarafından dikkatlice okunmuş, daha sonra dosyaya konulmuştu. Ancak, mektubun bir fotokopisi, daha sonra MHP'lilerin eline geçti.
16. SAYFA Çiller'e mektubu yazan ajan, uzun yıllar ABD'de öğrenim gördüğünü, eğitimi sırasında DYP Genel Başkanı'nın kendisine yardımcı olduğunu hatırlatıyor, daha sonra da CIA'da çalışmaya başladığını ifade ediyordu. CIA ajanı, mektubunun 16. sayfasında Çiller'e hitaben şunları söylüyordu: ‘‘Rahmetli Türkeş, DYP ile ANAP arasında bir nevi arabuluculuk üstlenmişti. İşte sırf bu yüzden yeni bir koalisyona gidilmesini engellemek için, CIA, Türkeş'e o meşhur kalp krizini yaratan ilaçtan vermiş. Bu tecrübeli devlet adamımız, bir hiç yüzünden öldürülmüş maalesef...’’
Ölümde Avrupa’yı işaret eden kuşkular
RIZA Müftüoğlu'ndan: ‘‘İnanır mısınız, Başbuğ'un vefatından beri bizim camia kuşku içerisinde. Herkes, her şeyi biliyor. Genel Başkanımız'ın Almanya'dan çok sağlıklı bir şekilde döndüğünü herkes tespit etmiş bulunuyor. Hal böyle olunca, ‘Yoksa, Genel Başkanı zehirlediler mi' şeklinde spekülasyonlar yayılıyor. Sevilen siyasilerin ölümünde, genelde bazı kuşkular aranır. Ancak, bende beliren kuşku, böyle bir genel duygudan kaynaklanmıyor. Bilindiği gibi, Genel Başkanımız, vefatına kadar son yıllarda sürekli gündem belirliyor; bu durumu, beni zaman zaman endişelendiriyordu. Biliyordum ki, Türkiye'de gündem belirleyenler, kendileri dışında gündem belirleyenlere pek müsaade etmiyorlardı. İstihbaratı çok geniş olan bir dostum, Türkeş'in başında bulunduğu MHP'nin, parlamentoda güçlü bir milletvekili sayısına sahip olmasının istenmediğini ifade ediyordu. Bu arada Genel Başkanımız, hem ABD, hem Rusya Federasyonu, hem de İsrail ile iyi ilişkiler kurmuştu. Ancak, Avrupa ülkelerinin yöneticileriyle ciddi bir teması yoktu. Ancak, Türkiye'de rejimin içine düştüğü sıkıntıyı aşmak için DYP Lideri Çiller ile ANAP Lideri Yılmaz'ı barıştırma çabaları, belki dünyanın tek süper gücünü rahatsız etmiş olabilirdi.
BUNLARA DİKKAT
Kısacası, Başbuğ'un ölümünü araştırırken, şu hususların da göz önünde bulundurulması gerekir, diye düşünüyorum:
Avrupa ülkeleri ve bunların yerli uzantılarının güç merkezlerine bakılmalıdır.
PKK'nın Avrupa'daki varlığı ve etkinliği göz ardı edilmemelidir.
Avrupa-Amerika rekabetinin bu olaydaki etkisi değerlendirmeye tabi tutulmalıdır.
Liderimizin, Türk milliyetçiliğinin önderi olduğu; ‘milliyetçilik' fikrinin de Avrupa Birliği'nin felsefesine aykırı bulunduğu unutulmamalıdır.’’
Potasyum olabilir
Müftüoğlu anlatıyor: ‘‘Günümüzde, bir insana potasyum yüklenerek, onun belli bir süre sonra ölümüne yol açılabiliyor. Ancak, otopside hiçbir iz bulunamıyor. Bu konuda çok kuşkuluyum. Endişem, DYP eski Genel Başkanı Sayın
Tansu Çiller'e gelen bir ihbar mektubu üzerine iyice arttı. CIA'nın eski görevlilerinden olduğunu ifade eden bir Türk'ün, Çiller'e yazdığı mektupta, merhum Alparslan Türkeş ve Turgut Özal'ın öldürüldüğü belirtiliyordu. Bu mektubu okuduktan sonra, parçaları bir araya getirdim. Aslında araştırılması gereken pek çok konu var ama şu andaki kanaatim şöyledir: Başbuğ, büyük bir ihtimalle potasyum yüklenmesi gibi çok profesyonel bir yolla öldürülmüştür.
Gerçek liderler ve hele hele milliyetçiliği savunan liderler, her zaman güç merkezleri için tehlikelidir. Dolayısıyla Başbuğumuz, bu güç merkezlerinin daima hedefinde olmuştur. Son nefesine kadar sürekli aktivite sergileyen Genel Başkanımız, hayata ayakta veda etmiştir.’’
Oğlum yerime mi geçmek istiyorsunRIZA Müftüoğlu: ‘‘Genel Başkanımız'la, Türk Kurultayı organizasyonunu müzakere etmeden önce, değişik konularda sohbetimiz oldu. Bu arada, parti teşkilatıyla ilgili bir sorunumuzu gündeme getirdim. ‘Kurultay Gazetesi'nde, Tuğrul Türkeş'in genel başkanlığı için çalışma yaptığım iddia ediliyor' dedim. Genel Başkanımız birden ciddileşti ve şunları söyledi: ‘Almanya'da, bana bir heyet geldi. Genel Başkanlık'tan çekilmemi istediler. Eğer bu işi yaparsam, eski MHP'lilerin partiye döneceğini söylediler. Yeni bir Genel Kurul'la kongre toplamamı istediler. Genel başkan adayları da Tuğrul Türkeş'ti. Kendilerini kovdum. Bir fitne kaynatıyorlar. Daha önce de böyle şeyler duymuştum. Hatta Tuğrul'u çağırdım; ‘Oğlum senin böyle bir niyetin var mı' dedim. Tuğrul da bana, ‘Hayır baba, ben sadece size yardımcı olmak istiyorum' cevabını verdi.’’
- BİTTİ -