Güncelleme Tarihi:
Balon ve aslan balığı türleri, deniz ekosistemlerinde milyonlarca yıl hayatta kalmayı başarabilmiş yaklaşık 36 bin balık türünden sadece ikisi. Balıklar dışındaki diğer canlıları da hesaba kattığımızda bu kadar çok türün olduğu bir yerde hayatta kalabilme savaşı veren bazı türlerin kendini koruma yetenekleri olması da kaçınılmaz hale geliyor.
Balon ve aslan balıkları da bu doğrultuda kendilerine koruma kalkanı geliştirmişler, yani zehirliler. Bu nedenle de tehlikeli olarak nitelendirilen balık türleri sınıfına giriyorlar. Akdeniz’de ise yeni ortaya çıkmıyorlar. İki tür de Süveyş Kanalı yoluyla Akdeniz’e sonradan gelen türler. Kanal 1889 yılında açıldı, tür geçişlerinin başladığı tarih ise 1902 olarak biliniyor. Balon balığı 2005, aslan balığı da 2016 yılında kıyılarımızda görülmeye başladı.
Aslan balıkları ise 12-13 sırt, 2 karın ve 3 anüs yüzgeç diken ışınına sahiptir ve bunlar gevşek zarla kaplıdır. Her dikenin tabanında bir çift zehir bezi vardır. Yüzgeç kurbanın etini deldiğinde, zehir, bezlere bağlı iki taraflı oluklar yoluyla enjekte edilir. Dalgıçlar ve balıkçılarda yaralanma ve ölüme neden olabilir.
Bu balıkların Akdeniz’deki etkisi nedir?
Aslında işin buradaki asıl boyutu bu türlerin Akdeniz’e gelip yerleşmiş olmalarından ziyade, balon ve aslan balığı gibi bazı türlerin sayılarını ve etki alanlarını artırma yetenekleridir. Özellikle balığın balığı yediği bir dünyada, düşmanı olmayan bu balıklar diğer balıkları tüketebilmekte. Böylece bir yandan değerli yerli balık türlerinin sayılarında düşüşler gözlenmesi gibi doğrudan zararların yanında çok sayıda olmalarından dolayı balıkçıların kullandıkları ekipmanlara da zarar verebiliyorlar.
Ekolojik olarak da örneğin Akdeniz’in yerli türleri, bu yeni gelen savaşçı balıklarla mücadele edemediklerinden, yaşam ortamlarını da değiştirmek zorunda kalıyorlar. Böyle olunca da eskiden çok balık olan yerlerde artık o balıklar bulunmaz oluyor.
Akdeniz’deki biyoçeşitliliğin çökebileceğine dair öngörüler var. Böyle bir şey söz konusu olur mu?
Dünya ve içindeki sistemler oldukça dinamiktir. Bu ekosistemler küresel anlamda birçok kez çökmüş ve bu çökmelerde tür kayıpları yaşanmıştır. Ama tarihsel ve bilimsel veriler bize şunu gösterir: Çöküşlerden sonra tekrar türler ortaya çıkmakta ve yeni bir biyoçeşitlilik kurulmakta. Bizim Akdeniz’de yabancı türler nedeniyle, tür kaybına yol açabileceğini düşündüğümüz büyük bir çöküş beklentimiz oldukça düşük bir ihtimal. Dolayısıyla Akdeniz biyoçeşitliliğinin çökmesi terimini şu anlamda okumak daha doğru olur: Artık alıştığımızdan farklı bir Akdeniz olacak, hatta oldu bile…
Konu hakkında konuşan bazı bilim insanları yabancı türlerin bölgelere katkı yaptığını da söylüyor. Bu doğru mu, ne gibi katkıları olabilir?
Türleri ‘yararlı, faydalı, değerli’ ya da ‘yararsız, faydasız, değersiz’ diye ayırmak insana özgü bir bakış açısı… Evet, bu ‘yabancı türlerden’ bazıları zararlı olabiliyorken, bazıları da ekonomik ya da ekolojik anlamda fayda sağlayabiliyor. Bu dediğim gibi tamamen yerel kültüre bağlı bir durum. Eğer gelen yabancı tür tehlikeli ve zehirli değilse ve yerel kültür tüketimini de destekliyorsa bir şekilde ekonomik değer de kazanabiliyor.
Peki balon ve aslan balığı üzerinden irdelersek?
Balon balığı ihtiyosarkotoksik (zehri etinde ve içinde barındıran) olduğundan hiçbir şekilde tüketilmemesi gerekir. Ama buna karşın aslan balığı akantotoksik (dikeni zehirli eti zehirsiz) olduğundan, uygun şekilde tutulup, zehirli dikenleri uzaklaştırıldıktan sonra rahatça tüketilebilir ki aslan balığı iskorpitgillerden bir balık olduğu için lezzetlidir ve özellikle çorbası çok güzel olur.