Yüzyılla sözleşme

Güncelleme Tarihi:

Yüzyılla sözleşme
Oluşturulma Tarihi: Kasım 05, 2000 00:00

Haberin Devamı

MHP Genel Başkanı, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli, 21. yüzyılda, beşeri çoğulculuğun ve dayanışmanın iki anahtar kavramının demokrasi ve milliyetçilik olacağını belirterek, ''Bunun için, milliyetçiliği, misyonunu tamamlayan bir fikir olarak görenler, idelojik ön yargılarla hareket edenlerdir'' dedi.

Hükümetleri döneminde yolsuzlukların ve haksızlıkların üzerine kararlılıkla gidildiğini kaydeden Bahçeli,''Türk ekonomisini kanserli hücreler gibi sarmaya başlayan yolsuzluk mikrobu kazınıp atılıncaya kadar bu mücadele derinleşerek devam etmek zorundadır. Şahsım ve partim Türkiye'yi terörden, yağmalardan ve haksızlıklardan arındırma mücadelesinin sonuna kadar arkasındadır'' diye konuştu.

Kongrenin çalışmalarına başlamasından sonra ''Başbakan Devlet'', ''Devletin başına Devlet gelecek'' sloganları arasında kürsüye gelen Bahçeli, konuşmasına, salonda bulunanlara ''Aziz dava arkadaşlarım, geleceğimizin teminatı genç ülküdaşlarım'' diye hitap ederek başladı.

Türk milliyetçilerinin, geleceğe ilişkin tartışmaların yoğunlaştığı bir dönemde Türk milletinin söyleyecek bir sözü olduğu için bugün burada olduğunu belirten Bahçeli, Ankara'nın, milliyetçi hareketin temsilcilerinin, yüzyılla buluşmasına ev sahipliği yaptığını kaydetti.

Bahçeli, her iddia sahibi partinin büyük kurultayının, dünya, ülke ve millet olarak yaşanılan sorunların muhasebesinin yapıldığı, geleceğe dair fikir ve hedeflerin dile getirildiği, belli başlı siyasi platformlardan biri olduğuna işaret ederek, ''Hiç şüphe yok ki, küreselleşme sürecinin geldiği aşama, bu tür bir muhasebe ve muhakeme çabasını, hem anlamlı, hem de gerekli hale getirmiştir'' dedi. Bahçeli, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Bugün, bizler, milletimizin ve bütün insanlığın yaşadığı ve yaşayacağı sorunlarla başetmek, bunu da temel ilke ve değerlere bağlı kalarak başarmak zorunda olan tarihi bir kuşağı temsil ediyoruz. Bunlar arasında, şüphesiz demokrasi, insan hakları, adalet, dayanışma,sorumluluk ve hoşgörü gibi ilke ve değerler hayati öneme sahiptir. Bu ilkelerin yol göstericilik vasıfları, ülkelerin sadece iç dünyası bakımından değil, aralarındaki ilişkiler açısından da geçerlidir.

Hemen hemen bütün insanlığın ortak malı olduğuna şüphe bulunmayan ilke ve değerlerin hayatiyeti, ortak geleceğimizi de belirleyecektir. Dolayısıyla, bugünkü sorun, hem milli hem de küresel ölçekte bunların pratiğe ne kadar aktarılıp aktarılmayacağı üzerinde düğümlenmektedir. Çünkü, bugün, değerlerin ilanı ve reklamıyla yetinilecek bir gün değildir. Önemli ve gerekli olan, çözüm önerilerinin geliştirilmesi ve uygulanmasıdır. Yine, bu sürecin, yeryüzünün her gözeneğinde, hayatın her alanında hissedilmesini sağlamaktır.''

İnsan hakları rüzgarı

Bahçeli, bugün artık yeni teknolojilerin yaygınlaşması yanında, insan hakları, demokrasi, piyasa ekonomisi gibi değer ve kurumların da evrensel düzeyde kabul gördüğünü, saygınlığının artmakta olduğunu söyledi. Bahçeli, rejimlerin, demokratik ve insani boyutlarının geliştirilmesinin, giderek daha çok arzu ve talep edilir hale geldiğini kaydetti.

Demokrasi ve insan hakları rüzgarının, aynı zamanda yeniden şekillenme sancıları çeken dünya düzeninin benzer değer ve duyarlılıklar ile donanması ihtimalini gündeme getirdiğini belirten Bahçeli, ''Küreselleşme sürecinin damarlarında bu değerlerin rahatça dolaşması kolay kolay gerçekleşecek bir durum olmasa bile, bu tür talep ve beklentilerin giderek yankı bulmaya başlaması önemlidir. Bu yönde ciddi bir gelişme, bütün insanlığın ortak yararına hizmet edecektir'' diye konuştu.


Yeni ekonomi imparatorlukları

Bahçeli, küreselleşmenin, gelişmeyi hızlandırmak ve nimetleri artırmakla birlikte, külfetleri ve adaletsizlikleri de arttırdığını söyledi.

Küresel şirketlerin, insan hakları ve demokrasi gibi değerlerle nasıl yan yana yaşayacağı konusunun, daha bugünden cevaplandırılması gereken önemli bir soru haline geldiğini ifade eden Bahçeli, ''Birçok ülkeden daha zengin ve güçlü bir konuma sahip olan bu yeni ekonomi imparatorluklarının nasıl denetleneceği belli değildir. Böyle bir endişe bile taşımayanların beyinlerde milli devletlere ve kültürlere karşı yıkım seferberliği başlatmasının hiçbir etik ve demokratik izahı yoktur'' dedi.

Bahçeli, küresel sefaletin ve kargaşanın hüküm sürdüğü, teknolojik ve ekonomik uçurumların büyüdüğü bir dünyada, bütün insanlığın ortak birikimlerini ve değerlerini koruyup yaşatmanın çok zor, hatta imkansız olduğuna işaret etti. Bahçeli, uluslararası kuruluşlar ve devletlerin, eğer adil ve insani bir dünya düzeninin tesisini gerçekten önemsiyorlarsa, bu ve benzeri meselelere öncelik atfetmeleri gerektiğini de kabul etmek zorunda olduklarını söyledi. Bahçeli, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Aksi takdirde, ortaya, eski ilişki biçimleri olan düşmanlık ve çıkar mücadelelerinin daha da büyüyerek yeni kurum ve kavramların şemsiyesi altında devam ettirilmesinden başka bir sonuç çıkmayacaktır.Bu da kaçınılmaz biçimde küresel çatışma ve kutuplaşmaları,öldüresiye bir rekabeti beraberinde getirecektir. Böylesine kaotik bir yapı, ister istemez insanlığın müşterek beklentisini ifade eden ahenkli ve dengeli uluslararası düzen fikrinin bir ütopya olarak kalmasına yol açacaktır. İşte 2000'li yılların temel evrensel sorunlarından biri budur. İkincisi ise, teknolojik imkanların ve ekonomik hakimiyetin olağanüstü kolaylaştırdığı tek yönlü kültür ve değer aktarımı sürecinin, milli kültürleri ve dilleri tehdit etmesi oluşturmaktadır. Önümüzdeki zaman diliminde, teknolojik ve ekonomik gelişmenin seyri ile medeniyetlerin ve kültürlerin çoğulculuğu arasında gözlenen evrensel gerilimin dozu artacaktır.

Milliyetçiliğin ve demokrasinin stratejik önemi ve değeri, özellikle bu noktada kendini iyice hissetirmektedir. 21. yüzyılda, beşeri çoğulculuğun ve dayanışmanın iki anahtar kavramı demokrasi ve milliyetçilik olacaktır. Bunun için, milliyetçiliği, misyonunu tamamlayan bir fikir olarak görenler idelojik ön yargılarla hareket edenlerdir. Milliyeçilik. demokrasi ile birlikte yeni yüzyılda giderek önemi artan fikirler ve duyarlılıklar sistematiği olmaya devam edecektir.''

İnsan hakları yüzyılı

Devlet Bahçeli, Birleşmiş Milletler Milenyum Zirvesi'nde, geleceğe dair iyimser beklentileri ve mesajları destekleyecek somut kararlar ve çözümlerin ortaya konulamadığını kaydederek, zirvenin en kayda değer başarısının, küreselleşmenin her iki yüzünün yol açtığı gelişme ve sorunların dünya kamuoyuna birinci ağızlardan duyurulması olduğunu belirtti.

Zirve'de, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan'nın, 21. yüzyılın, ''insan hakları yüzyılı''olacağını ifade ettiğini anımsatan Bahçeli, kendilerinin de bu dileği bütün kalpleriyle paylaştıklarını bildirdi. Bahçeli, ''Ama bir hususu da belirtmeden geçemiyoruz. 21. yüzyıl, hiçbir zaman kendiliğinden insan hakları yüzyılı olmayacaktır'' dedi. Bahçeli, şöyle dedi:

''Bunu mümkün kılmanın birbirini tamamlayan üç yolu vardır. Birincisi, küreselleşme sürecinin daha insani ve adil mecraya sokulmasından geçmektedir. Bunun için de küreselleşmenin boyutları, mevcut ve muhtemel sonuçları üzeni de sağlıklı tahliller yapmak şarttır. İkincisi, teknolojik imkanların, sadece sahiplerinin değil, bütün insanlığın ortak yararını da gözetecek şekilde kullanılmasıdır. Üçüncüsü, insan hakları kavramı ve politikalarını, bireysel hak ve özgürlüklerle sınırlı tutmamaktır. Çevre, gelişme ve sosyal haklar gibi, ikinci ve üçüncü kuşak hakların da dikkate alınması gerekir.''

Yeni ortaçağ tehlikesi


Yeni yüzyılda, 20. yüzyılda gelinen noktanın ve beşeri kazanımların gerisine düşmeyecek bir anlayışın kabulü ve hayata geçirilmesinin şart olduğunu vurgulayan Bahçeli, aynı şekilde, insan hakları politikalarının, uluslararası çıkar çekişmelerinin ve siyasi manevraların dolgu malzemesi haline dönüşmemesi gerektiğini söyledi. Devlet Bahçeli, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Tabii bütün bunlar, ancak küresel sorumluluk ve hakkaniyet temelleri üzerinde yükselen gerçekçi insan hakları politikaları geliştirmekle mümkündür. Bizim, Türk milliyetçileri olarak temennimiz,böyle insan hakları yaklaşımının, bütün insanlığın ortak yararına hizmet edecek bir küresel düzenin belkemiğini oluşturmasıdır. Bunun dışındaki herhangi bir amaç ve çaba, en iyi ihtimalle, büyük devletlerin ve uluslararası örgütlerin kendi vicdanlarını rahatlatma girişimleri olarak kalacaktır.

Bu süreçte, dinler ve din alimleri de insanlığın gelişimine çok önemli katkılar yapabilir. Bu sepeple dinlerin rekabetine değil, dinlerin küresel dayanışma ve hoşgörüyü teoriden pratiğe geçirecek çabalara öncülük etmesine ihtiyaç vardır. İnsanlığın, zaman zaman karşılaşılan ırkçı ve bölücü faaliyetler ile yeni haçlı seferi zihniyetlerini tamamen mahkum ederek tarihe havale etmesi zorunludur. Yeni çağ, din savaşlarını, etnik kavgaları ve adaletsizliği ifade eden yeni bir ortaçağ olmamalıdır.''

Tek ilaç MHP

Bahçeli, Türk Cumhuriyetleri ile ilişkİlerin, arzu edilen bir seviyede olmadığını belirterek, gelecek yıllarda ilişkilerin, nakış işler gibi, özenle ve sabırla işlenmesi ve geliştirilmesinin şart olduğunu bildirdi.Son 10 yıl boyunca, dış politika alanında olduğu gibi, iç politikada da sancılı ve dalgalı bir çizginin hakim olduğunu kaydeden Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü:

''1990'larda, özellikle de 1995 seçimleri sonrasında yaşanılan sıkıntıların ve çekişmelerin had safhaya ulaştığı inkar edilemez bir gerçektir. Siyasi kriz ve seviyesizlik bu dönemde, kendini sadece hükümet istikrarsızlıklarında değil, siyaset dünyasının hemen her alanında hissettirmiştir. 1990'ların başında yapılması gereken birçok düzenleme yapılamamış, alınması gereken kararlar ise ya ertelenmiş ya da yanlış alınmıştır. Demokratiklemeden çok sık söz edilmesine rağmen, demokrasinin yeşereceği siyasi iklim için kayda değer bir adım atılmamıştır. Bu gerçek, ülkemizin karşı karşıya bulunduğu temel çelişki ve çarpıklıkların biri olmaya devam etmektedir.

Milliyetçi Hareket karşıtı koronun üyeleri, sık sık yeni sayfa açma iddialarını tekrarlamakta, yaptıklarının olumsuzluklarına dair itiraflarda bulunmaktadır. Fakat buna rağmen, klasik alışkanlıklarını ısrarla sürdürmektedirler. Yine ne acıdır ki, partimizi, sürekli tek siyasi rakip ve hasım olarak görmenin yol açtığı zihin bulanıklığından ve üslup çirkinliğinden kurtulabilmiş değillerdir. Ama ne olursa olsun, bütün bu olumsuzluklaın tek ilacı MHP'dir. Çünkü, Milliyetçi Hareket, siyaset dersine ihtiyacı olanlar için kendi çizgisinden sapmayacak kadar kararlı, ama ders vermeye devam edecek kadar sabırlıdır.''

Yolsuzluk mücadelesi

Devlet Bahçeli, yeni bir siyasi anlayış ve üslubun, istikrarlı bir ekonomik büyüme ve sağlıklı bir demokratikleşme sürecinin, milli öncelikler sıralamasında ilk sıralarda yer aldığını belirtti. Bahçeli,''Bunları, toplumsal hayatımızın amansız hastalıkları olan yolsuzluk ve yoksulluk ile kararlı ve sürekli mücadele tamamlamaktadır'' dedi.

Hükümetleri döneminde yolsuzlukların ve haksızlıkların üzerine kararlılıkla gidildiğini belirten Bahçeli, ''Türk ekonomisini kanserli hücreler gibi sarmaya başlayan yolsuzluk mikrobu kazınıp atılıncaya kadar bu mücadele derinleşerek devam etmek zorundadır. Şahsım ve partim Türkiye'yi terörden, yağmalardan ve haksızlıklardan arındırma mücadelesinin sonuna kadar arkasındadır'' diye konuştu.

Yılgınlık psikoloji

Kongrede yaptığı konuşmada, güncel konuları da değerlendiren Bahçeli, işsizlik ve enflasyonun, gelir dağılımındaki adaletsizliği ürkütücü boyuta taşıdığını söyledi. Bahçeli, enflasyonun belirli bir seviyede denetim altına alınmadığı sürece, olumsuz sosyal ve ekonomik yansımalarının ortadan kalkmasının mümkün olamayacağını ifade etti.

Bahçeli, ilk önce uzun yıllardır, enflasyona karşı oluşan bıkkınlık ve yılgınlık psikolojisinin kırılması gerektiğini kaydetti. Her geçen yılın, siyasi ve ekonomik istikrarın pekişerek uzun yıllar özlemi çekilen toplumsal huzur ve refahı beraberinde getireceğini ifade eden Bahçeli, partisinin bunun için gayret gösterdiğini söyledi.

Demokrasi ve insan hakları politikalarını el birliğiyle geliştirmenin makul ve mümkün yollarını bulup hayata geçirmenin hem zorunlu, hem de önemli olduğunu kaydeden Bahçeli, aynı şekilde ülke ve millet bütünlüğü ile demokrasiyi el birliğiyle çelişen değil, birlikte gelişen bakış açısıyla ele almanın şart olduğunu dile getirdi. Bahçeli şöyle konuştu:

''Yine demokratik hukuk devletinin bütün Türk vatandaşlarını birarada daha umutlu ve huzurlu yaşamasının asgari şartlarından biri olduğu konusunda tereddüt uyandırmayacak bir samimiyetin ve kararlığının sergilenmesinde ihtiyaç vardır. Siyaset kurumunun inisiyatif ve itibar kaybının temel sebeplerinden biri olan seviyesiz, tutarsız ve günübirlik söylem ve davranışlardan ısrarla uzak durmalıdır. Siyasetçinin, siyaset alanını daraltma değil,siyaseti zenginleştirme ve itibar kazandırma gibi esaslı bir işlevinin bulunduğu gözardı edilmemelidir. Siyaset alanına ve siyaset etme tarzına dair böyle bir duruş ve kararlılık iktidar ile muhalefetin müşterek sorumluluklarının en başında gelmektedir. Bilinmelidir ki, cumhuriyet ve demokrasi, birbirinin, temiz, seviyeli ve ilkeli siyasetde her ikisinin sigortasıdır.''

AB, Yunanistan'ın ardına sığınıyor

Türkiye'nin AB üyeliği sürecine de değinen Bahçeli, Türkiye'nin AB'yi girişinin herhangi bir Avrupa ülkesinin üyeliğinden daha derin anlam ve öneme sahip olduğunu kaydetti. Bahçeli, bu tespitin her iki taraf için de geçerli olduğunu söyledi. Türkiye'nin üyeliğinin gerek kendi gerekse AB bakımından ciddi bir dönüm noktası olduğunu kabul etmek gerektiğini anlatan Bahçeli, meseleye basit bir çıkar ilişkisi bağlamında bakmanın yanlış olacağına işaret etti. Bahçeli, şöyle devam etti:

''Üyeliğimizin, AB üyesi ülkeler tarafından tartışılması ve hatta eleştirilmesini meşru görüp, milletimizi böyle bir haktan mahrum bırakmaya çalışmak ise ikinci çelişki ve yanlışı oluşturmaktadır. Birlik bünyesinde dün olduğu gibi bugün de AB'nin genişleme mimarisiyle ilgili olarak şiddetli tartışmaların büyük bir bölümünü deyeniden yapılanma politikaları ile Türkiye'nin üyeliği sorunu oluşturmaktadır.

Birliğe tam üyelik meselesi, ülkemizde giderek bir devlet politikası haline gelmiş, milli hedef ve stratejiler arasındaki yerini almıştır. MHP ise AB'ye mesafeli yaklaşımını 1990'lı yılların başından beri korumuştur. Bu tarihten itibaren daha serinkanlı ve çok yönlü bir yaklaşım geliştirmeye başlamıştır.

MHP, AB'ye tam üyelik meselesini önemsemekte ve ciddiye almaktadır. Birlik yönetimi Türkiye'nin üyeliğine gerçekçi ve samimi bir şekilde yaklaştığı ölçüde katılımın makul bir zaman aralığında realize olacağına inanmaktadır.

Birlik yönetiminin Türkiye ile ilişkilerinde Yunanistan'ın arkasına sığınmaktan, Kıbrıs ve Ege sorunlarına tek taraflı yaklaşmaktan vazgeçmesi gerekmektedir. Partimizin ifade ettiği, böyle bir küresel bakış açısından AB ile adil ve onurlu bir işbirliğini savunmasından rahatsız olanları anlamak zordur. Asıl rahatsız olunması, esas endişe edilmesi gereken tavırlar,teslimiyetçi ya da neme lazımcı tavırlardır. Meseleye çıkarcı veya perakendeci duygu ve özlemlerle yaklaşmanın ne insani ne de milli bir değeri yoktur.''

Laiklik anlayışı

Ülkede, uzun yıllardır süregelen tartışmalarından birinin de din ve laiklik eksenli olduğunu ifade eden Bahçeli, temel teorik tartışmaların yanında bu meselenin türevleri mahiyetinde olan birçok konu bulunduğunu dile getirdi.

Laikliğin, insan-din-devlet ilişkilerini dengelemek ve düzenlemek üzere geliştiren bir yönetim şekli olduğuna dikkati çeken Bahçeli, birçok ülkenin bu prensibe kendi toplumsal özelliklerini ve tarihi tecrübelerini de dikkate alarak devlet yönetim sistemini şekillendirmek için başvurduğunu kaydetti. Türkiye'de de bu yöndeki çabaların 19. Yüzyıl'da ortaya çıktığını anlatan Bahçeli, daha sonra milli mücadelenin ardından kurulan cumhuriyetin temel vasıflarından biri olarak görüldüğünü kaydetti.

Türkiye'de başta Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere devletin dine yaklaşımının esasını oluşturan politikalarını, dinin denetlenmesive yönlendirilmesi olarak ele almamak gerektiğini vurgulayan Devlet Bahçeli, ''Devletin temel görevini, vatandaşlarımızın dini vecibelerini yerine getirmesini kolaylaştırmak, elverişli bir zemin yaratmak şeklinde düşünmek lazımdır'' dedi.

Başörtü sorunu YÖK'ün eseri

Zaman zaman alevlenen birçok tartışma ve sorunun, millet nezdinde çok fazla bir anlam ve değer ifade etmediğini dile getiren Bahçeli, şöyle devam etti:

''Sözün kısası, çatışma ve tartışmaların kaynağı ne dinimizdir ne de milletimizdir. Sorunun temelinde din istismarcılarının yüce İslam dini adına laiklik istismarcılarının da Cumhuriyet ve Atatürk adına konuşma inadından bir türlü vazgeçmemeleri yatmaktadır. Son 15-20 yıl içerisinde, az çok önemini korumuş olan başörtüsü tartışmaları bu iki yaklaşımın gölgesinde kalmış bir başka sorunu oluşturmaktadır.Bu konunun, gerek 18 Nisan seçimleri öncesinde, gerekse sonrasında,Türkiye'nin gündeminde bir hayli yer ettiğini hepimiz biliyoruz. Bu süreçte, dini değer ve sembollerimizin çeşitli vesile ve gerekçelerle tartışma ve çatışmalara konu edildiği bazen de acımasızca siyasi çıkarların aracı haline getirildiği bilinmektedir.

Laiklik ya da din adına hareket etme iddiasıyla ortaya çıkan bazı çevreler milletimizin büyük çoğunluğu tarafından onay görmeyen, üslup ve usülleri kullanır olmuşlardır. Özellikle üniversite öğrencilerinin,kılık kıyafeti giderek tartışmanın merkezine oturmuştur. Karmaşık ve kritik boyut kazanmıştır. Bu süreçte YÖK'ün, eğitimin kalitesinden daha çok, kılık ve kıyafete zaman ve enerji harcaması sorunun kronik bir mahiyet kazanmasına zemin hazırlamıştır. Türkiye karşıtı çevrelerin de meseleyi sürekli kaşıması ve istismar etmesi, makul ve kalıcı çözüm yollarının önünü tıkamıştır.''

Anayasa, demokrasi belgesine dönüşmeli

Bahçeli, demokrasinin, Türk milliyetçisi için artık dönülmez bir yol olduğunu dile getirerek, ülkedeki demokratikleşme tartışmalarının niçin tepki topladığını ve mesafe almakta neden zorlanıldığını sordu. Demokrasinin özellikle bir kurallar ve kurumlar rejimi olduğunu dile getiren Bahçeli, parlamentonun, hükümetin, yargı ve seçimlerin bu anlamda temel kurumlar olduğuna işaret etti. Bahçeli, siyasi ve sosyal aktörlerin de bu kurallar çerçevesinde, kurumları iyi işleterek halkın refah ve mutluluğunu yükseltme görev ve sorumluluğunu üstlendiğini ifade etti.

Ne var ki ülkede, inceleme, sorgulama ve çözüm bulmanın usülleri ve ahlaki ilkeleri konusunda ciddi sıkıntıların bulunduğunu anlatan Bahçeli, özellikle uzlaşma ile rekabet arasındaki nazik ayrımı, dolayısıyla dengeyi gözetmeyen üstün körü bir siyaset anlayışının uzun yıllardır Türk siyaset dünyasında bir hayalet gibi dolaştığını belirtti. Bahçeli, demokratikleşme sürecini azınlıkların haklarının tanınması seviyesine indirgemek, etnik ve dini farklılıkların kamusal alanda belirleyici bir rol oynamasıyla özdeşleştirmenin, bir ülkeye ve demokrasiye yapılacak en büyük kötülük olacağını anlatarak, böyle bir politikanın demokratik düzeni felç edeceğini kaydetti.

Demokrasilerin, etnik ve dini ayrışma ve çatışmaların belirleyici bir siyaset etme tarzı olmanın çok ötesinde bir değeri ve işlevi olduğunu anlatan Bahçeli, siyaset kurumunun, sosyal ve ekonomik beklenti, talep ve önerilerin yanı sıra etnik ve dini farklılaşmalara göre dizayn etmenin demokrasiyi güçlendirmeyeceğinin açık olduğunu ifade etti. Bahçeli, MHP'nin eninde sonunda demokratik düzenin altını oyacak, ayrımcılığa ve parçalanmaya yol açacak girişimleri kabul etmeyeceğini belirtti.

Bugün ülkede anayasa başta olmak üzere değiştirilmesi ve iyileştirilmesi gereken geniş bir hukuki mevzuat ve kurumları bulunduğunu anlatan Bahçeli, ''Özellikle anayasamızı yeni çağın genel kabul görmüş normlarını dikkate alan ve milletimize yakışan bir toplumsal uzlaşma ve demokrasi belgesi haline dönüştürmemiz şarttır'' dedi.

Hem Doğu'ya hem Batı'ya

Bahçeli, siyasetten ekonomiye, ekonomiden medya dünyasına kadar her alanda sorumluluk ahlakının yerleşmesi gerektiğin söyledi. Halkın katılımını ve denetimini her zeminde güçlendirmenin ve kurumlaştırmanın hem insani hem de demokratik bir gereklilik haline geldiğini kaydeden Bahçeli, ''Vatandaşına eziyet eden çile çektiren kamu hizmeti sistemini ve mantığını mutlaka değiştirmek lazımdır. Yeniden yapılanma sürecinden önce çarpık zihniyetlerin değişmesi şarttır'' dedi.

Türkiye'nin muhteşem konumu ve manevi birikimlerinin, yüzünü ne doğu'ya ne de Batı'ya dönmesinin mümkün kıldığını kaydeden Bahçeli, Türkiye'nin her iki yöne dönmek zorunda olduğunu dile getirdi.

''Milliyetçi Hareket'in değişip değişmediğini, milliyetçiliğin misyonunu tamamlayıp tamamlamadığını çok merak edenlere hatırlatmak isterim ki, tarihi kökleri ve iddiaları güçlü olan hareketler varlığını ve ayrıcalığını sürekli muhafaza ederler'' diyen Bahçeli, sözlerini, ''Yani değişip başkalaşmazlar, ama gelişirler. Ortaya çıkan yeni ihtiyaç ve gelişmelere yeni cevaplar ve çözüm arayışları içinde olurlar'' diyerek tamamladı.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!