Bilim dünyası ‘yüzde yüz gol’ için topa vurmanın matematiksel hesaplarını yaptı ve psikolojik boyutlarını inceledi. Hesaplar, kalecinin çaresizliğini gösteriyor: Topu yakalaması çok zor. Top, kaleye sadece yarım saniye içinde ulaşırken, usta bir kalecinin tepki süresi ise en az çeyrek saniye sürmekte. Ve geriye kalan diğer çeyrek saniyede topu yakalamak, en iyi kaleci için bile mümkün değil.Oyun kalitesini, futbol mantalitesini ve saireyi bir kenara bırakalım. Futbolda taraftarların en büyük beklentisi, çok gol atmak ve karşı taraftan mümkün olduğunca az gol
yemek. Hal böyle olunca da, ‘yüzde yüz gol için topa vurma sanatı’ bilim dünyasının gündeminde kendine yer buluyor.
Bir kalenin genişliği 7.32 m, yüksekliği 2.44 m; futbol topunun çapı 22 cm. Top penaltı atışında kalenin 11 m gerisinde duruyor ve atış sırasındaki ortalama hızı saniyede 20-25 m.
Peki topa nasıl vurmalı ki yüzde yüz gol olsun? Hatta daha basiti, gole en yakın an sayılan penaltı vuruşunda, en iyi teknik nedir?
Alman Erlangen-Nürnberg Üniversitesi matematikçileri tarafından yapılan hesaplama, aslında kalecinin ne kadar çaresiz olduğunu göstermekte. Çünkü zemine yerleştirildikten sonra atılan topu yakalaması, hesaplara göre çok zor. Top, kaleye sadece yarım saniye
içinde ulaşırken, usta bir kalecinin tepki süresi ise en az çeyrek saniye sürmekte. Ve geriye kalan çeyrek saniyelik süre, topu yakalamak için en iyi kaleci için bile yeterli değil. Çünkü kalecinin topu yakalayabilmesi için saatte 35 km’lik bir hızla, yani penaltı atışını yapan oyuncudan daha hızlı zıplaması gerekiyor, üstelik de durduğu yerden.
Çalışmayı yürüten ekibin başındaki Karel Tschacher’e göre penaltıda asıl sorun, kalecinin, iyi bir atışta yeterince hızlı olabilme şansının bulunmaması.
Ancak farklı düşünenler de var. Futbol hayranı üniversite öğrencisi Sandra Johanni, sınav konusu olarak penaltıyı seçmişti. Pedagojik hedef şuydu: Öğrenci, penaltı ile Pisagor Teoremi’ni anlamaya çalışacaktı. Johanni, Almanların milli kalecisi Oliver Kahn ile tüm olasılıkları denedi ve matematiksel olarak kanıtladı.
TERS KÖŞE ŞART
Burada püf nokta kalecinin uyguladığı strateji. Kaleciler bir köşede karar kılarsa, daha hızlı sıçrayabiliyorlar. Bu durumda reaksiyon süresi zararı ortadan kalkıyor, yalnızca kalecinin saatte 18 km’lik bir hız yapması gerekiyor. Usta kalecilerin bu hıza ulaşmaları mümkün. Üstelik topa sadece parmak uçlarıyla dokundukları zaman bile golü kurtarabiliyorlar. Yani buna göre mükemmel penaltıyı atabilmenin ilk koşulu, kalecinin yanlış köşeyi seçmesi.
Gerek kalenin alt köşesine gerekse üst köşesine yapılan atışta, en usta kalecinin bile, oyuncunun topa vurmasından sonra hiçbir şansı kalmıyor. Bu nedenle kaleciler uzun bir süredir kalenin sağ veya sol köşesinde duruyorlar ve oyuncu topa vurduğu anda tahmini köşeye doğru sıçrıyorlar.
Top diğer köşeye atılırsa golü engelleme şansı kalmamıştır.
Ama eğer top tahmin edilen köşeye atılırsa, topu yakalama ya da en azından dışarı atma olasılığı yükselir. Çünkü bu durumda 0,25 saniyelik reaksiyon süresi geçerliliğini yitiriyor; kalecinin kale direğinin yanına gelen toplarda
ve
üst köşeye yapılan atışlarda gereken hıza ulaşması, hesaplamalara göre mümkün.
TÜNEL BAKIŞI
Tabii işin bir de psikolojik boyutu söz konusu. Matematikçiler olasılık hesapları ile uğraşırken psikologlar da araştırmalarını farklı boyutta yürütüyorlar. Münster Üniversitesi spor psikoloğu Bernd Strauss’a göre aslında profesyonel oyuncular için yerde duran topu kaleye sokmak hiç sorun değil, oyuncu kendi kendini strese sokuyor. Ve gerçek şu ki oyuncu açısından kaleci ve penaltı korkusu, en az kalecinin korkusu kadar büyük.
Çünkü atıştan önceki saniyelerde her şey bir araya geliyor. Beynin merkezinde tüm stres hormonları salgılanıyor, kan basıncı yükseliyor, beden tüm sistemleri alarm durumuna getiriyor. İşte bu nedenle tek şans tünel bakışı. ‘Oyuncu, otomobil sürücüleri gibi bir otomatizm geliştirmeli’ diye açıklıyor bu durumu Strauss.
Yani sadece koşarak topu hedefe vurmaya odaklanmalı. Tezahürat yapan taraftarı, gergin bir halde saha kenarında bekleyen antrenörü ve tüm diğer engellemeleri oyuncu duymazdan ve görmezden gelmeyi öğrenmeli.
Alt köşeye yollanan plase
Kalecinin sıçrayışı sonunda topa dokunan ağırlık noktası değil, beden ağırlığından yaklaşık 1.10 m uzaklıktaki eldir. İyi bir kalecinin reaksiyon süresi yaklaşık 0,25 saniyedir, ki bu da topa ulaşmak için sadece saniyenin dörtte biri kadar zamana sahip olduğu ve büyük bir hızla topa zıplaması gerektiği anlamına gelir.
Üst köşeye yapılan atış
Penaltı noktasındaki topun merkezi ve kale üçgeni arasındaki mesafeyi Pisagor Teoremi ile hesaplamak mümkün. Yine bilimadamları, topun yolda harcadığı zamanı, katetmek zorunda kaldığı yolu ve kalecinin bu mesafeyi tamamlaması için gerekli hızını hesaplayabiliyorlar. Sonuç, bu hız, bir 100 metre koşucusunun hızına eşit, dolayısıyla erişilmesi söz konusu değil.
PENALTI İSTATİSTİKLERİ Penaltı atışlarının yüzde 75-80’i gole dönüşür.
Bu oran, dünya şampiyonalarında yüzde 80’in üzerindedir.
Eğer penaltıyı atan oyuncu faul kurbanı ise, atışların yüzde 90’dan fazlası kaleye isabet eder.
Penaltı atışlarının yüzde 90’ı kalenin sağ veya sol alt köşesine gider.
Pele, Beckham veya Beckenbauer gibi ünlü futbol yıldızları, penaltı atışlarında diğer oyuncular kadar başarılı değildir.
114 YIL ÖNCE KEŞFEDİLDİ 1891’de İngiltere’de keşfedildi.
1906’da kalecinin penaltı atışı sırasında kale çizgisini terk etmesi yasaklandı ve kural bugünkü şekline kavuştu.
İyice benimsenmesi Dünya ve Avrupa Şampiyonaları gibi turnuva maçları sayesinde oldu. Beraberliklerin bozulması için eskiden yazı tura atılırken bu yöntem daha adildi. Yine de bazen yeterli olmayabiliyor. İngiltere’deki Storthes Hall ve Littletown amatör takımların 2001 yılındaki final karşılaşmasında 34 penaltı atışından sonra bile beraberlik bozulmamıştı. Hakem hava kararınca , oyunu galibiyetsiz bitirdi.
Penaltı hakkında geliştirilen en büyük eleştiri kalitesiz karşılaşmalara neden olabilmesi. Her iki takım da umudunu penaltı atışlarına bağlamışsa, zaman zaman oyuncular gol pozisyonu yakalamak yerine kaleye yaklaşan topları kurtarmakla yetinebiliyorlar. Örneğin 1986 Dünya Şampiyonası’nda, çeyrek final karşılaşmalarındaki galibiyetlerin üçte biri penaltı atışlarıyla sağlandı.