Güncelleme Tarihi:
Bunlar genellikle, “Sevgili Maximilien” diye başlayan ve “küçük kızın Alexandria’dan öpücükler” şeklinde biten aşk mektuplarıydı ve iki erkeğin arasındaki ilişki, Fransız istihbaratını hiç ama hiç ilgilendirmiyordu. Ancak o akşam farklı bir şey oldu ve von Schwartzkoppen’in attıklarını inceleyen birim, çöpler arasından el yazısı ile kaleme alınmış, “bordro” olarak tanımlanan, resmi bir evrak çıktığını bildirdi. Zaten Von Schwartzkoppen’in orduya ait gizli bilgileri ele geçirmek üzere casusluk yaptığından şüphelenmekteydiler, nihayet ellerine somut bir delil geçmişti. Şimdi iş, içlerindeki vatan hainini bulmaya kalmıştı. Çözüm basitti. Önce bordroda yazılı olanlardan yola çıkarak, bu gizli bilgilere kimlerin ulaşabileceği bulunacak, daha sonra bu şüphelilerin el yazıları ile, bordrodaki el yazısı karşılaştırılacaktı. Kısa sürede bunlar yapıldı ve Alsaslı, 35 yaşındaki Yahudi, topçu yüzbaşı Alfred Dreyfus, Fransa’nın devlet sırlarını Almanlar'a satmakla suçlandı.
FRANSA DEVLETİ'NİN YÜZ YILLIK PARDONU
Yüzbaşı Dreyfus, casusluk suçlaması yüzünden, askeri mahkemede biri 1894’te, diğeri 99’da iki kez yargılandı. Her ikisinde de suçlu bulundu. İkinci karardan 10 gün sonra Fransız hükümeti tarafından affedildi.
1906’da sivil bir temyiz mahkemesinde beraat etti, orduya döndü, bir yıl sonra emekliliğini istedi.
Alfred Dreyfus, tek bir delille suçlandı. Madam Bastina’nın o Eylül akşamı getirdiği, çöpten çıktığı söylenen “bordro” ile. Üzerinden 100 yıl geçtiği halde, yapılan haksızlık yüzünden Fransız ordusu ve devlet başkanı da dahil olmak üzere kendisinden ve ailesinden defalarca özür dilendi.
Unutulmayan ve unutturulmayan bu adaletsizliğin tek dayanağı, “bordro”daki el yazısının kesin olarak Alfred Dreyfus’un eli ürünü olduğunu belirten bilirkişi raporuydu.
İLK RAPORA GÖRE YAZI ONUN DEĞİLDİ
El yazılarının Dreyfus’a ait olabileceğinden ilk şüphelenener istihbarat birimi çalışanlarıydı. Evvelce bu konuda bir deneyimleri olmadığından Savaş Bakanı General Auguste Mercier, bir belge inceleme uzmanının görevlendirilmesini emretti.
“Banque de France”ın el yazısı uzmanı Gobert, 13 Ekim 1894 tarihli raporunun sonuç bölümüne şöyle yazdı: Her ne kadar 'y' biçiminde yapılmış 'g', ayrıca 'fs' şeklinde yazılan 'ss'ler arasında benzerlik var ise de, bordro, şüphelinin eli ürünü değildir. General Mercier, belgelerin ikinci bir bilirkişiye gönderilmesini istedi. İkinci bilirkişi, Paris Emniyet Müdürlüğü adli kimlik bölümü başkanı ve daha sonraları Avrupa’nın ve Amerika Birleşik Devletleri’nin pek çok polis teşkilatı tarafından kullanılacak “Bertionnage” adlı kimlik tespit sisteminin mucidi, Alphonse Bertillon’dan başkası değildi.
BERTILLON'A GÖRE KESİNLİKLE ONUN
Bertillon, bu görev resmen verilmeden önce, zaten bordronun büyütülmüş fotoğrafları ve Dreyfus’un el yazılarını görmüştü. Bu nedenle, ön raporunu hemen aynı gün verdi ve tam olarak şunları yazdı: Dreyfus’un yazılarına benzetmek gayretiyle ve büyük bir titizlikle, başka bir kişinin bordroyu kaleme aldığı ihtimali bir yana bırakıldığı takdirde, bordrodaki el yazısı kesin olarak Alfred Dreyfus’un eli ürünüdür.
General Mercier, bu sonuca dayanarak Dreyfus’un tutuklanmasını emretti.
Alfred Dreyfus, ithamları reddetti, bordroda yazılı beş askeri belgenin üçünden zaten hiç haberi olamayacağını ısrarla tekrarladı, başka el yazısı uzmanı bilirkişilerden de rapor alınmasını talep etti. Bunun üzerine, Bertillon, ikinci bir rapor verdi.
Bordrodaki el yazısı, Dreyfus’un kardeşi Mathew Dreyfus ile yengesi Alice’in yazı özelliklerini de taşıyordu. Bilirkişiye göre, Dreyfus bunu kasten yapmıştı. Böylelikle, hem von Schwartzkoppen’in görür görmez yazısını tanımasını sağlayacak, hem de durumun ortaya çıkması halinde, kendi yazısı olduğunu inkar edebilecekti. 20 Ekim tarihli bilirkişi raporunda, harflerin yükseklikleri, açıları, aralarındaki boşluklarla ilgili ölçümlere de yer verdi ve bordroyu, şüphe götürmez biçimde, Dreyfus’un yazdığını bildirdi.
BİNBAŞININ GÖRÜŞÜ: KUŞKU YOK, ONUN
Soruşturmayı yürütmekle görevlendirilen Binbaşı Du Paty de Clam, amatör bir belge inceleme uzmanıydı. Zaten bu görev için seçilmesinin nedeni de buydu. Dreyfus’un tutuklanışının ertesi günü onun ve kayınpederinin evine giderek bordronun pelür kağıtlarının benzerlerini aradı. Bulamadı.
Dreyfus’u cezaevinde defalarca ziyaret etti ve oturarak, ayakta, yatarak, eldivenli, eldivensiz, aklına gelen her şekilde yazı örnekleri aldı, bordroda geçen sözcükleri ona tekrar tekrar yazdırarak yeni mukayese örnekleri topladı.
Bu sözcüklerle, cezaevinde yazdırdıklarını kesip biraraya getirerek yeni belgeler oluşturdu. Dreyfus’un sinirlerini bozmak üzere bunları ona gösterdi. Hatta bir seferinde fotoğrafların bulunduğu masanın üzerine bir de tabanca koydu ve Dreyfus’un, onurlu bir asker gibi intihar edeceğini umdu. Başaramadı.
Binbaşıya göre elyazısının Dreyfus’a ait olduğu kuşku götürmezdi. Sinirleri bozulmakla birlikte, Dreyfus bordroyu yazdığını hiçbir zaman kabul etmedi.
YENİ BİLİRKİŞİLER: OLABİLİR, OLMAYABİLİR
General Auguste Mercier, Dreyfus’un direnci karşısında, “belki bilirkişi yanılmıştır, el yazısı onun değildir” diyerek, başka üç uzmanın görevlendirilmesini istedi. Bunlar Teyssonnieres, Charavay ve Pelletier adlı polislerdi. Bertillon’a elindeki tüm belge ve fotoğrafları bu uzmanlara teslim etmesi söylendi.
Teyssonnieres, aslına bakılarak tam olarak benzetilmiş bir el yazısından bahsetti. Dreyfus’un eli ürünü değildi.
Pelletier, bordrodaki el yazısının kasten değiştirme unsurları taşımadığını ve kesinlikle Dreyfus’un eli ürünü olmadığını bildirdi.
Ünlü bir paleograf (eski yazı uzmanı) olan Charavay, saptadığı farklılıkları, ileride reddetmek üzere Dreyfus’un yazısını kasten değiştirmesine bağladı. Ona göre el yazısı Dreyfus’a aitti.
SON DURUM: 2 EVET-3 HAYIR
İstihbarat birimi çalışanları ile amatör belge inceleme uzmanı binbaşıyı hesaba katmazsak -biz katmıyoruz ama, mahkeme kattı- ortada beş uzman raporunun olduğu görülür: İkisi Dreyfus’un eli ürünü olduğunu söyleyen, üçü olmadığını.
Aleyhte rapor verenlerden birinin çok saygın ve dünyaca ünlü Bertillon olması, hiç kuşkusuz mahkemenin kararında çok büyük rol oynadı.
Olanaklarım ölçüsünde “bordro”yu ve Dreyfus’un el yazılarını inceledim. Bertillon gibi dikkatli birinin atlayamayacağı farklar var. Acaba ön raporunda, yazının başka birine ait olabileceğini belirttiği halde, esas raporda bu olasılıktan neden uzaklaştı ve Dreyfus’un yazısını ileride inkar etmek üzere kasten değiştirdiği noktasına vardı? Acaba ön rapordan sonra askerler, ünlü polis müdürünün üzerinde baskı mı oluşturdular?
DREFYFUS DAVASINDA GERÇEKLER
Dreyfus’un suçlu bulunduğu ve müebbet hapse mahkum edildiği ilk davasından iki yıl sonra, Fransız İstihbarat Birimi Başkanı Binbaşı Georges Picquart, bordroyu yazanın Dreyfus değil, Fransız piyade subayı, binbaşı Marie Charles Esterhazy olduğunu saptadı.
Picquart, Cezayir'e tayin edilerek olayın üstü örtülmeye çalışıldıysa da başarılamadı ve Esterhazy yargılanmak zorunda kaldı. Bir gün süren duruşma sonunda beraat etti.
İstihbarat biriminin yeni başkanı yarbay Hubert Joseph Henry, çevrilen komployu açıklayıp, boğazını keserek intihar etti. Esterhazy ise İngiltere’ye kaçtı ve Eylül 1898’de, bordronun Madam Bastian’ın getirdiği çöplerden çıkmadığını, kendisinin yazdığını itiraf etti.
7 Ağustos 1899’da Dreyfus, yeniden yargılanmak üzere, Fransa’nın Rennes kentindeki bir okulun dersliğinde kurulan mahkemede, 5 askeri yargıç önüne çıkartıldı. Arada gelişen tüm olaylara rağmen, üç karşı oy ile yeniden suçlu bulundu. 10 gün sonra hükümet tarafından affedildiğini zaten biliyorsunuz.
EL YAZISI ANALİZİ FALCILIK DEĞİLDİR, BİLİMSELDİR
El yazılarının incelenmesi zordur. Hele ülkemizde yaygın olduğu biçimde, el yazısı karakteristikleri bulunmayan, çiçekli böcekli imzaların incelenmesi daha da zordur. Bu nedenle, bilirkişiler arasında görüş farklılığı, bir yüzyıl önce de vardı, bugün de dünyanın her ülkesinde sürmektedir. Bununla birlikte, “eli ürünü” dediği imzaya, aylar sonra “eli ürünü değildir” diyen bilirkişi dahi bulunduğuna göre, ortada düzeltilmesi gereken sorunlar olduğu açıktır.
Günümüzde, yüz yıl önce hayal bile edilemeyen ileri teknolojiler sayesinde ekleme, çıkartma, silinti, kazıntı, transfer şeklindeki sahtecilikler güvenilir biçimde aydınlatılabiliyorsa da, geleneksel yöntemlerle el yazısı ve imzaların karşılaştırılmasının bilimsel olup olmadığı, başta Amerikan mahkemeleri olmak üzere, ciddi biçimde tartışılıyor. Çünkü kimi hukukçulara göre, yapılan işin yıldız falı bakmaktan hiçbir farkı yok.
Bu iddiaları çürütmeye çalışan bilimsel araştırmalar alabildiğine sürüyor. İlk kanıtlanması gereken, el yazılarının kişiye özgü olduğuydu. Haziran 2005’te, Buffalo Üniversitesi’nde geliştirilen bir yazılımla, 1500 kişinin kaleme aldığı metinler tarandı. Bilgisayar, satırlar arasındaki uzaklık ya da kağıdın kenarında bırakılan boşluk gibi 11 yapısal özellik ile harfler, sayılar ve bunların birbiri ile bağlantılarının 512 şeklini taramak üzere programlanmıştı. Bunlar, uluslararası standartlarda inceleme yapan bir bilirkişinin araştırdığı özelliklerdir.
Bilgisayar, 1500 yazının yüzde 96’sının farklı el ürünü olduğunu saptayabildi. Bu bulgu, el yazılarının -parmakizi ya da DNA kadar olmasa bile- kişiye özgü olduğunu gösterir ve yaptığımız işin falcılık olmadığını ispatlayan ilk bilimsel kanıttır. Şimdi sıra, iyi bir taklidi anlamakta kullandığımız parametreleri, bilgisayara öğretmek ve bir kere de onun bunu başarabilmesini sağlamak. Gerçi o zaman el yazısı bilirkişileri, işlerinden olabilirler ama, yapılanların usta çırak usulü öğrenilemeyen bilimselliği de kanıtlanmış olur.