Yunanistan’la boşu boşuna savaşa girecektik

Güncelleme Tarihi:

Yunanistan’la boşu boşuna savaşa girecektik
Oluşturulma Tarihi: Nisan 03, 2001 00:00


Tufan TÜRENÇ
Haberin Devamı

Yunanistan'ın Ege'de petrol araştırmaları yaptığı haberiyle savaşın eşiğine geldik

Taner Baytok'un kitabında yakın tarihimizin çok önemli iki olayının hiç bilinmeyen yönlerini öğreniyoruz.

Bunlardan biri Yunanistan'ın Ege'de petrol aramalarına başlaması üzerine gelinen savaş durumunun nasıl atlatıldığı... İkincisi ise Kardak Kayalıkları ile ilgili gerginliğin son anda silahlı çatışmaya dönmeden nasıl sona erdirildiği... Her iki olayın perde arkasını olayın kahramanlarından biri olan Güven Erkaya'nın anlatması konuya tarihi bir önem kazandırıyor. Bu açıdan ‘‘Bir Asker, Bir Diplomat’’ kitabı çok önemli bir görevi yerine getirmiş oluyor. Birinci olayda Yunanistan'la gelinen savaş durumunun yanlış bir haberden kaynaklandığı gerçeği ortaya çıkıyor.

Politikacıların olmayan sorunları bile nasıl tırmandırıp abarttıklarına tanık oluyoruz. İkinci olayda ise ülkeyi yöneten bazı siyasetçilerin yaşamsal konulara bile ne kadar yüzeysel yaklaştıklarını öğreniyoruz. Güven Paşa'nın anlatıları bir acı gerçeği daha ortaya koyuyor ki bu, Türkiye ile Yunanistan ilişkilerinde politikacıların olumsuz katkılarının ne kadar büyük olduğudur. Ayrıca, iki ülke halkının barışta buluşabilmek için mutlaka ve mutlaka politikacıları aşması gerektiği gerçeğini de anlıyoruz.

1986 yılında Türkiye ile Yunanistan arasında kıta sahanlığı yüzünden bir kriz yaşandı. Gerginliğin nedeni, Yunanistan'ın Ege Denizi'nde Saroz açıklarında kiraladığı bir Norveç gemisiyle petrol aramaları yapacağı yolundaki bir haberdi.

Yunanistan'ın bir Norveç gemisine petrol aramak için ruhsat verdiği ve geminin bu maksatla Ege'de faaliyete geçtiği istihbar edilmişti.

Yunanistan ‘‘Hayır, bu bölgede araştırma yapmıyorum’’ derken, bizim aksini iddia etmemiz ve bunun derhal durdurulmasını istememiz havanın birdenbire gerginleşmesine yol açmıştı.

Amiral Orhan Karabulut'un komutasındaki donanmamız, o sırada Karadeniz'de Deniz Kurdu Tatbikatı'ndaydı. Haberler üzerine Donanma Karadeniz'den Marmara'ya getirildi ve beklemeye alındı. Mersin'deki Kılıç Ali Paşa Gemisi Uzunada'ya getirildi. Deniz Kuvvetleri'ne ait sismik arama gemisi de Ege'ye Saroz Körfezi'ne gönderildi ve orada demirledi.

HAVA GERGİNLEŞTİ

Olayların gelişmesi ve havanın gerginleşmesi üzerine Deniz Kuvvetlerimiz tam bir harp hazırlığı içine sokuldu.

1976 Berlin Sözleşmesi'ne göre iki taraf kıta sahanlığı konusunda anlaşıncaya kadar Ege'de petrol araştırması yapmamak hususunda mutabakata varmışlardı.

Yunanistan'ın bu mutabakata aykırı olarak Norveç'ten kiraladığı bir gemiyle uluslararası sularda, Saroz açıklarında petrol araştırmaları yapmaya kalkıştığına dair habere dayanılarak karşı harekete geçmeden önce, haberin doğruluğunun, orada bir araştırma gemisi bulunup bulunmadığının bir şekilde teyid edilmesi gerekmekteydi.

Ben o sırada Genelkurmay'da Eğitim Dairesi Başkanı'ydım. Hemen yakınımızdaki bu bölgedeki durumun teyidinde ısrar ettim. Harekat Başkanı Sabri Yirmibeşoğlu Paşa bu hususta bana hak verdi.

Bunun üzerine geminin bulunduğu söylenen bölgeye bir uçak, bir de gemi göndererek keşif yaptırttık ve burada bir araştırma gemisinin bulunmadığını gördük.

Bunun üzerine o sırada Londra'da bulunan Başbakan Turgut Özal devreye girdi ve bir açıklama yaparak gerginliği aşağıya çekti. Yine benim teklifimle yanlış bir anlamaya meydan vermemek için bizim sismik gemimizin uluslararası sulardan geçerek İzmir'e gönderilmesinden vazgeçildi.

Bu gemimiz karasularımızdan Marmara'ya alındı.

Gelen bir duyumun doğrulattırılmadan kullanılması ve buna dayanarak bazı girişimlerde bulunulması ülkeleri savaşın eşiğine kadar getirebiliyor.

YUNANLILAR'IN HİNLİĞİ

1995 Aralık ayının ikinci yarısında Deniz Kuvvetleri Komutanı olarak Pakistan'a resmi bir ziyaretim oldu. Benim bu ziyaret sırasında bir diskim kaydı. Seyahat epeyce sıkıntılı ve bir kısmı da yatakta geçti. Türkiye'ye döndüm, karargaha geldim. Mesajları getirdiler.

Kağıtlardan birinde, Dışişleri Bakanlığı'mızın bir açıklaması dikkatimi çekti.

Ankara'daki Yunan Büyükelçisi Dışişleri'ne gitmiş, nota vererek bir Türk gemisinin Yunanistan'a ait İmia Adası yakınında karaya oturduğunu, gemiye yardıma gidildiğini, ama gemi kaptanının bu yardımı reddettiğini bildirmiş.

Profesyonelce, hatta hince kaleme alınmış bir nota.

Dikkatlice okunmasa, bir kenara sıkıştırılan ‘‘Yunanistan'a ait’’ ibaresi gözden kaçabilir.

Dışişlerimiz bunu yutmamış ve İmia dedikleri Kardak Adası'nın Türkiye'ye ait bir ada olduğunu, bu bakımdan Yunanistan'dan yardım istememekle kaptanın doğru hareket ettiğini Yunan Büyükelçisi'ne bildirdikten sonra, yaptığı bir açıklamayla da bunu kamuoyuna duyurmuş.

Pakistan ziyaretinin raporunu falan bir kenara bırakıp bu konuya eğildim.

Hemen bir Ege haritası getirttim ve o gün öğleden sonra Genelkurmay Başkanlığı'nda yapılacak Komutanlar toplantısına sunulmak üzere bir dosya hazırlattım.

Konuyu görüştük ve bir gün sonraki Milli Güvenlik Kurulu toplantısında da keyfiyeti Cumhurbaşkanı ve hükümete anlattık.

Ayrıca kuvvetlerimize de gerekli hazırlıkların yapılması için emir verdik.

KARDAK OLAYI BÜYÜYOR

24-26 Ocak 1996 tarihlerinde Gölcük'teki plan tatbikatına gittik. Kardak olayı büyüdü. Gazetelerde sürmanşete çıktı. Bunun üzerine ben Hollanda'ya yapacağım ziyareti iptal edip hemen Ankara'ya dönmeye karar verdim.

Yolda, Başbakan Çiller arıyor dediler. Başbakan Kardak krizi konusunda bilgi istiyor ve görüşümü soruyordu. Bu konuda ayrıntılı bilgileri Genelkurmay Başkanımızın kendisine verebileceğini, ama fikrim soruluyorsa, Kardak'ın bir Türk adası olduğunu, siyasi hazırlık ve girişimlerin de buna göre yapılması ve yürütülmesi gerektiğini söyleyebilirim, dedim.

Başbakan o gün öğleden sonra düzenlediği toplantıya yetişerek katılmamı istedi.

Başbakan'ın toplantısına Dışişleri Bakanı Baykal, Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir Paşa, Dışişleri Müsteşarı ve Genelkurmay ile Dışişleri personeli katıldı.

Toplantının bir belli çizgi üzerinde belli hedeflere metodik şekilde varılmasına hizmet edecek tarzda geçtiğini pek iddia edemem.

Hükümetin, parlamentonun, askerlerin görev ve sorumluluklarının biraz birbirine girdiği, küçük büyük, yetkili yetkisiz herkesin söze girdiği bu konuşmalarda şahinlik ithamlarının, itidalli davranma derslerinin konunun ciddiyetini sarsan boyutlara vardığını hatırlıyorum.

GECE HİÇ UYUMADIM

Bu toplantıda, Başbakan'a hükümetin talimatı doğrultusunda Kardak'ta girişilecek her nevi askeri harekatı başarıya ulaştırmak konusunda teminat verdim.

Siyasi kararın iki varsayıma dayanabileceğini, bunlardan ilkinin ada bizim değildir deyip her şeyden vazgeçmek, ikincisinin ise ada bizimdir diyerek onu sonuna kadar savunmak ve oradan Yunan askerini çıkarmak olduğunu söyledim.

‘‘Ada bizim olduğuna göre mesele, bundaki kararlılığımızı Yunanistan'a gösterirken olayın lüzumsuz tırmanmasına meydan vermemektir. Ben sizin yerinizde olsam ikinci şıktan başkasını düşünmezdim’’ dedim.

Gece sabaha kadar gözümü kırpmadım. Ertesi sabah Çevik Bir Paşa ve Dışişleri Müsteşarı'yla Deniz Kuvvetleri'nde bir öğle yemeğinde bir araya gelerek uygulamamız gereken taktik ve stratejileri kendi aramızda kararlaştırdık.

Yunan Büyükelçisi'ni çağırarak 24 saat içinde Yunanlılar adadaki personelini geri çekmediği takdirde, Türkiye'nin hareketinde serbest olacağı bildirildi.

BAYRAK DİKİLİYOR

Bu arada SAT timleri de bölgedeki 12 Yunan gemisinin arasından kıçtan motorlu lastik botlarla gece gizlice ikinci adaya çıktı. Oradaki Yunan bayrağını indirerek yerine Türk bayrağı dikti.

Bu planımızı uygularken ABD Başkanı Clinton, Başbakan Çiller'i telefonla aramak suretiyle devamlı olarak araya girdi, bu yüzden bizden botların adaya gidişinin bazen geciktirilmesi, bazen öne alınması istendi.

Askeri bir harekatın harekat alanındaki şartlarını bilmeyen siyasilerin kararlarıyla yönetilmesinin acısını bizler, başka bir harekatta fazlasıyla çekmiştik. Bu defa Genelkurmay ve Deniz Kuvvetleri buna fırsat vermedi.

Kardak planı yapıldığı şekilde ve zamanında aynen uygulandı.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!