Güncelleme Tarihi:
Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) döneminde Türkiye'nin en çok konuşulan soruşturmalarına imza atan, "Demir Savcı" lakaplı Nuh Mete Yüksel, 2000'de hazırladığı Fetullah Gülen iddianamesinde, Gülen cemaatinin illegal yapılanmasını gözler önüne sermişti.
İddianamesinde, Gülen'in, "laik devlet yapısını değiştirerek yerine dini kurallara dayalı bir devlet kurmak amacıyla yasa dışı örgüt kurup, bu amaç doğrultusunda faaliyetlerde bulunduğu"nu, Gülen'in TSK'yı ele geçirmek amacıyla sızma politikasını sessiz ve derinden devam ettirdiğini vurgulayan Nuh Mete Yüksel, o günleri AA'ya anlattı.
Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) elebaşı Fetullah Gülen'in o dönemde gençlik üzerinde yoğunlaştığını ve bunun için "İşık Evleri"ni kurduğunu anlatan Yüksel, şöyle devam etti:
"Işık evlerinde gittikçe çoğalma, kendi tabiriyle bir gölleşme faaliyetine geçti. Bunun yanı sıra devleti ele geçirme çabasına geçti. İlk defa emniyetten başladı. Ondan sonra kendi tabiriyle mülkiye, adliye, askeriye üzerinde yoğun bir çaba sarf etti. 'Buralarda güçleneceksiniz, çoğalacaksınız, buralarda devleti ele geçirecek güce erişinceye kadar mücadele edeceksiniz' diye talimatlar verdi. Bu talimatları o zamanlar piyasaya çıkan kasetlerde gördük, okuduk. 'Dünyayı elinize alacağınız güce erişinceye kadar, girişeceğiniz her hareket erkendir' dedi. Bunu yasakladı. Bunlar, bir örgüte verilen talimatlardı."
OKULLAR BANA GÖRE İNAHET YUVASIDIR
Gülen'in daha sonra okullarını kurduğunu belirten Yüksel, "Fetullah'ın okulları başlı başına bana göre bir ihanet yuvasıdır" diye konuştu.
Bu okullarda Atatürk ve Cumhuriyet aleyhindeki faaliyetlerin yoğun şekilde devam ettiğini aktaran Yüksel, Gülen ile bağlantılı okullarda Türkçe öğretilmediğini, gayenin İngilizce öğretmek olduğunu dile getirdi. Yüksel, İngilizce eğitim verilmemesi halinde bu okulların açılmasına ABD'nin ve İngiltere'nin müsaade etmeyeceğini söyledi.
Söz konusu okullarda gizli şekilde laiklik, Atatürk ve Cumhuriyet aleyhinde faaliyetler yürütüldüğünü anlatan Yüksel, "Mesela okula bir misafir geleceği zaman herhangi bir bürokrat, bakan, bir büyük iş adamı, hatırlı bir kişi geleceği zaman hemen tozlu mahzenlerdeki Atatürk resimleri, büstleri çıkarılır, temizlenir, konur, misafiri gönderdikten sonra 'kaldırın bu deccalı buradan' diye komut verilir ve deccal diye hakaret ettikleri Atatürk'ün resimleri, büstleri yine mahzenlere atılırdı. Bunu da bürokratlarımız bile bile, bazen bilmeden saf bir şekilde yediler, yuttular kaba tabiriyle" ifadelerini kullandı.
EMNİYETE İYİCE YERLEŞMİŞLERDİ
Takip ettiği bu gelişmeler üzerine soruşturmaya başladığını belirten Yüksel, şöyle konuştu:
"Piyasaya yayılan kendisinin konuşmalarını içeren kasetleri topladım. Bu arada onun eski talebesi olan bazı öğrencileri onun gerçek yüzünü görerek geldiler, davaya müdahil olarak katıldılar. Tanıklık yaptılar. Onlarla mesai yaptık. Rahmetli (Necip) Hablemitoğlu'nun kitaplarını okudum. Onun makaleleri çok nefis, zengin makalelerdi. Emniyetten hiçbir şey almadım, emniyet sıfır. Emniyetin içine epeyce yerleşmişlerdi. Fetullah hakkında gerçekten soruşturma yapan bir grup vardı. Osman Ak ve Cevdet Saral. Osman Ak, yanlış hatırlamıyorsam Ankara Emniyet Müdürlüğü istihbarattan sorumlu emniyet müdür yardımcısıydı, Cevdet Saral da emniyet müdürlüğü yaptı. Bu grup samimi olarak soruşturmayı yaptı. Şimdi çıkıp ahkam kesiyorlar 'biz soruşturma yaptık, biz bunu yaptık, şunu yaptık' diye. Bu yalan. O zaman söylediğim kişiler hariç hepsi Fetullah'ın yanında yer aldı. Çünkü Fetullah o zaman bayağı itibarlı bir kişiydi. Fetullahçı olmak demek, istikbalinin açılması, önündeki yollarının açılması demekti. Onun için hep Fetullah'ın yanında oldular."
YARGITAY 9. CESA DAİRESİ FETÖ'NÜN OYUNUNA GELDİ
Açtığı davanın mahkumiyetle sonuçlandığını ancak cezanın tecil edildiğini anlatan Yüksel, bununla da yetinilmediğini, davanın tekrar ele aldırıldığını söyledi. Yüksel, o zamana kadar çok iyi bir daire olan Yargıtay 9. Ceza Dairesinin "Fetullahçıların oyununa geldiğini ve kararı bozduğunu", sonunda da beraat çıktığını kaydetti.
10 YIL HAPİS İSTEMİŞTİ
Gülen'in yargılanmasına 16 Ekim 2000 Pazartesi günü başlandı. Ankara 2 No'lu DGM'de görülen davaya, ABD'de bulunduğu bildirilen Fetullah Gülen katılmadı. Mahkemece, Fetullah Gülen'in adresinin tespit edilmesi için Adalet ve Dışişleri Bakanlıkları aracılığıyla ABD'ye müzekkere yazıldı, Gülen hakkında yakalama kararı çıkarıldı.
Yargılama sonucunda, 10 Mart 2003'te mahkeme Gülen'i suçlu buldu ancak davanın kesin hükme bağlanması, kamuoyunda "Rahşan affı" olarak bilinen 4616 sayılı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun uyarınca ertelendi. Gülen'in, 5 yıl içinde aynı tür veya daha ağır şahsi hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektiren bir suç işlemesi durumunda dava yenilenecek, bu süre içinde aynı cins veya daha ağır bir suç işlememesi durumunda ise dosya işlemden kaldırılacaktı.
Gülen'in avukatları, 3713 sayılı Yasa'da yapılan değişiklik ve 5237 sayılı yeni Türk Ceza Kanunu'nun 7. maddesi uyarınca yeniden inceleme ve beraat talebinde bulundu. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, 5 Mayıs 2006'da Ankara 2 No'lu DGM'nin kararının kaldırılmasına ve Gülen'in beraatına oy birliğiyle karar verdi. Beraat kararının gerekçesinde, Gülen'in anayasal düzeni değiştirme amacı güttüğüne ilişkin delil bulunmadığı, aksine devlet yanlısı tutumu nedeniyle dini motifli radikal terör örgütleri tarafından tehdit edildiği belirtildi.
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin bu kararının temyizini görüşen Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nden de onama kararı çıkması üzerine dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya karara itiraz etti. Yalçınkaya, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin beraata ilişkin 5 Mayıs 2006 günlü hükmünün bozulmasını istedi. İstemi görüşen Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 24 Haziran 2008'de oy çokluğuyla itirazı reddetmesiyle Gülen'in beraatı kesinleşmiş oldu.