YouTube yasağı tehlike yaratıyor

“İstanbul’un kalbinde, Sıraselviler Caddesi üzerindeki otelimin balkonunda oturduğum zaman bu hareketli, modern megakentin neden Avrupa Birliği’ne (AB) üye olmayı hak ettiğini anlayabiliyorum.             �

“Türkiye güçlü bir ekonomiye sahip gururlu bir Müslüman demokrasisi ve Ortadoğu’nun geri kalanındaki umutsuzluk ve işlevsizlik karşısında çarpıcı bir alternatif sunuyor. Doğu’yla Batı’nın, laiklikle geleneğin, dinle hoşgörünün birbirine bu kadar yakınlaştığı bu ülke beni o kadar heyecanlandırdı ki, Türkiye’nin AB’ye girişine destek vermek için bir YouTube videosu hazırlamaya karar verdim. ”

Wall Street Journal gazetesinde yayımlanan bu satırlar internet üzerinden örgütlenen sivil özgürlük hareketlerine destek veren Cyberdissidents.org isimli kuruluşun direktörü David Keyes’e ait. Ancak Keyes, YouTube üzerindeki erişim yasağından dolayı bu videoyu yükleyemediğini söylüyor.

Türkiye’de YouTube’e giriş yasağı 2008 yılından bu yana devam ediyor. Kullanıcılar siteye girmeye çalıştıkları zaman karşılarına Ankara 1. Sulh Ceza Mahkemesi’nin aldığı ve Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı tarafından uygulanmakta olan yasak kararıyla ilgili bir mesaj çıkıyor.

Türkiye’nin en büyük internet sağlayıcısı olan Türk Telekom’un yöneticisi konuyla ilgili açıklamasında YouTube’e yüklenen videoların içeriğini değerlendirme şansının olmadığını, sadece mahkemenin yasak kararını uyguladığını belirtmişti.

Keyes,YouTube’e Türkiye’den erişimin, sitede 2007 yılında Atatürk’ü ve Türkiye’yi aşağılayan bir dizi video yayımlandığı için yasaklandığını hatırlattı. Mayıs 2007’de, hükümet Atatürk’le ilgili aşağılayıcı içeriği bulunan her türlü internet sitesinin yasaklanmasına izin veren bir yasayı kabul etti. Diğer yandan Türk Ceza Kanunu’nun 301’inci maddesi de “Türk milletini” aşağılamanın bir suç olduğunu ve iki yıl hapisle cezalandırılacağı ifade ediliyor.

"EN TEMEL HAKLAR BASKI ALTINDA"

Keyes, YouTube yasağının aslında “derin bir güvensizlik ve insanların en temel haklarının baskı altına alınması” olarak tanımlanması gerektiğini ifade etti. Bugün aynı şekilde yayın yapabilecek bütün internet sitelerini kapatmak imkansız. Bununla birlikte cezalandırmak b,r yana, bütün muhalifleri bulmak çok zor. Bunun yerine YouTube örneğinde olduğu gibi bazı siteler diğerlerinin gözünü korkutmak için örnek olarak kullanılıyor.

Tanınmış siyaset bilimci Bernard Lewis’in yakın gelecekte Türkiye ve İran’ın yer değiştirebileceği yönünde uyarılar yaptığını ifade eden Keyes, Türkiye’nin yavaş yavaş daha radikal bir ülke haline gelirken İran’ın gerçek bir demokratik devrimin kıyısında olabileceğini belirtti.

Türklerin büyük bir çoğunluğunun bu fikre karşı çıktığını dile getiren Keyes, Türkiye’nin ikili bir oyun oynadığını savundu. “Bir yandan modern, gelişmiş bir demokrasi gibi görünen Türkiye diğer yandan en temel internet sitelerine erişimi yasaklayıp, Atatürk’ü ‘aşağılayan’ herkesi hapis cezasıyla tehdit ediyor” diyen Keyes, gerçek bir özgürlükten bahsetmek için düşünce ve söz hürriyetinin olması gerektiğini ifade etti.

HEP BÖYLE BAŞLIYOR

Bazıları bu durumda,“Türkiye ekonomisi büyürken ve kaos içindeki bölgesine istikrar getirirken neden aptal bir internet sitesiyle ilgilensin” diyebilir. Ancak Keyes işlerin hep böyle başladığı görüşünde. Baskı yönetimleri bir günde göreve gelmiyor. Önce bir internet sitesi, sonra bir gazeteci derken insanlar yavaş yavaş korkuyla sessiz kalmaya ve itaat etmeye alışmaya başlıyor.

Ortadoğu’yla ilgili yazılar yazan gazeteci bir arkadaşının “Artık Türkiye’de hiçbir şeye şaşırmıyorum” sözlerini aktaran Keyes, otoriter yönetimlerin güç kazandığı her seferde dünya kamuoyunun yeniden şoka girdiğini belirtti.

AB, İstanbul’u 2010 yılı “Avrupa Kültür Başkenti” seçti. Bu durum Türkiye’ye kültürel gelişimini dünyaya gösterme fırsatı veriyor. Ayasofya’nın duvarlarından Türk hava Yollarının uçaklarına her yeri kaplayan pankartlar da buna işaret ediyor.

Ancak Keyes, bür ülkenin vatandaşlarının YouTube’e erişimini yasaklamasının ne Avrupa’yla ne de kültürle ilgili olduğu görüşünde. Keyes, bu yasak kaldırılana kadar Türkiye’nin Avrupa Kültür Başkenti unvanı askıya alınması gerektiğini savundu ve şöyle dedi:

“Bir ülkenin gücü, aşağılamaları yasaklama becerisinde değil, karşıt fikirlere ve eleştiriye izin verebilmesinde yatar.”