Güncelleme Tarihi:
Çalışmalarla ilgili bilgi veren kazı başkanı İstanbul Üniversitesi (İÜ) Sanat Tarihi Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Asnu Bilban Yalçın, çalışmalardan önce kalenin bakımsız bir durumda olduğunu söyledi.
Yalçın, kale ve çevresinin uzun süre vatandaşlar tarafından mesire alanı olarak kullanılması nedeniyle oluşan kirliliğin temizlenmesi için çok uğraştıklarını belirtti.
İÜ adına Kültür ve Turizm Bakanlığının izniyle 2005 yılından itibaren bir arkeolojik yüzey araştırması başlattıklarını anlatan Yalçın, “Bu araştırmanın amacı, boğaziçinin antik ve orta çağdaki topoğrafyasını ortaya çıkarmaktı. Araştırma odak noktamız Yoros Kalesi oldu. Buranın çok önemli olduğunu her zaman için biliyorduk, ancak burasıyla ilgili şimdiye kadar hiçbir şekilde bilimsel çalışma yapılmamış olmaması, buranın kötü durumda olması ve onarıma ihtiyaç duyulması bizi bu çalışmaya yönlendirdi. Araştırmalar ve projelendirmelerin sonucunda Kültür ve Turizm Bakanlığından kazı iznimiz çıktı. Yoros Kalesi ve bu bölgedeki Hz. Yuşa Tepesi'nde bulunan ortaçağa ait bir yapının da kazısını yapmak üzere görevlendirildik” diye konuştu.
Yalçın, çalışmalara yaklaşık bir ay önce başladıklarını ifade ederek, şunları kaydetti:
“İlk etapta büyük bir temizleme çalışması yaptık. Ardından bir jeofizik çalışması yapıldı. Bu, alanda var olabilecek yapı kalıntılarını ortaya çıkarabilecek bir çalışmaydı. Daha sonra bazı noktalarda 'açma'lar hazırladık ve burada çalışmalara başladık. Kale ve bölgesindeki diğer noktalarda yapacağımız çalışmalar birkaç seneyi alacak. Bu çalışmalar devam ettiği sürece tabii ki bazı onarım ve sağlamlaştırma çalışmalarımız da olacak. İlk etaba bu sene başladık, çok acil yerlerde müdahalelerde bulunduk. Bunu yanında önümüzdeki dönemler için kaleyle ilgili bir onarım ve restorasyon ve restitüsyon projelerimiz de var.”
“SU ALTI ÇALIŞMASI DA YAPMAK İSTİYORUZ”
Prof. Dr. Asnu Bilbal Yalçın, gelecek dönemlerde su altı çalışmaları da yapmak istediklerini dile getirerek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Kalenin çevresinde ve kıyılarında liman ve gemi kalıntıları olabilir. Bu burunda 9 ve 10. yüzyıllardan itibaren birçok deniz savaşı olmuş. Belki bu konular hakkında bazı verilere ulaşabiliriz. Öte yandan ortaçağdan itibaren gezginler, Yoros Kalesi'nden Rumeli yakasındaki bulunduğu söylenen kalenin arasında denizden bir zincir gerildiğini belirtiyor. Ancak bu zincir günümüze kadar gelememiş. Belki bir su altı çalışması bu konuda bizi aydınlatabilir.”
Kale çevresinde ülke genelinde olduğu gibi kaçak kazı yapıldığına dikkati çeken Yalçın, “Kalenin duvarlarında bazı kabartmalar bulunuyor. Bunlar monogramlı kabartmalar, bazı yazıların kısaltılmış halleri. Bunlardan biz önemli veriler elde etmek istiyoruz. Çünkü kalenin tarihini bugün hala tam olarak saptayabilmiş değiliz. Geçen şubat ayında önemli bir yazıtlı mermer levha çalındı. Bunu neden yaptıklarını anlayabilmiş değiliz. Bunlar maddi değerleri olmayan parçalar. Ancak kalenin tarihçesi için paha biçilemeyecek bir parçaydı. Aynı zamanda kalenin bir sembolüydü. Ümit ederim bu bir şekilde ortaya çıkar ve tekrar yerine koyabilme şansını elde edebiliriz” şeklinde konuştu.
TAPINAK VE CAMİ KALINTILARI
Yalçın, Hieron (Yoros) burnunun arkaik dönemden itibaren bir tapınakla kayda geçtiğini anlatarak, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Bütün tarihi kaynaklar bize bu tapınaktan bahsediyor. '12 Tanrı Tapınağı' olarak geçiyor. Bu tapınak arkaik klasik dönemlerde ve daha sonra Helenistik ve Roma dönemlerinde oldukça faal bir tapınakmış. Karadeniz'e açılan denizcilerin kurban kestikleri ve iyi rüzgarlarla sağ salim yolculuk etmek için dua ettikleri bir yermiş burası. Hatta bazı kaynaklar buradaki limanın 300 gemi kadar kapasitesi olduğunu belirtiyor. Demek ki burada gemiler uygun hava şartını bekleyerek Karadeniz'e açılmaktaydı. Burada arkeolojik bir çalışmanın yapılmamış olması büyük bir eksiklik. Ümit ederim bizim ileride yapacağımız çalışmalar bu konuda önemli veri sağlar. İstanbul'da bir tapınağına ait izlerin ortaya çıkarılması çok önemli olacak. Bu tapınak yerini daha sonra ortaçağda bir gümrük noktasına bırakmış. Bu anlamda Bizans döneminde imparator Jüstinyanus'un 6. yüzyılda burada görevlendirdiği kontun geçen gemilerden vergi aldığını da biliyoruz. Demek ki her zaman bir kontrol yeri burası. Orta Bizans döneminde de güvenliği sağlamak amacıyla daha da sağlamlaştırılarak bir kale görünümüne getirilmiş.”
Kalenin yapılış tarihinin tam olarak bilinmediğini aktaran Yalçın, “Ümidimiz, yaptığımız çalışmalarla kalenin yapılış tarihini de ortaya çıkarmak” dedi.
Yalçın, kalenin Yıldırım Beyazıt'ın akınlarıyla Türkler'in eline geçtiğinin tahmin edildiğini anlatarak, “Burası artık bu dönemden itibaren Türk garnizonunun yerleşim yeri olmuş. 18. yüzyılın sonuna kadar biz burada bir Türk garnizonu olduğunu düşünüyoruz. Osmanlı seyyah ve tarihçi Eremya Çelebi, buranın 24 haneli bir köy görünümünde olduğunu, bir cami ve hamam bulunduğundan bahsediyor” diye konuştu.
Kaleyle ilgili çalışmalara başladıkları andan itibaren yurt dışından yoğun bir ilgi gördüklerini ifade eden Yalçın, şunları kaydetti:
“Uluslararası bilim camiası bu konuda bizden verilerimizi bekliyor. Buradaki çalışmalar çok önemli. Osmanlı ve Bizans dönemindeki yaşamla, '12 Tanrı' veya 'Zeus Tapınağı' ile ilgili bilgilere ulaşabilirsek o zaman ilk Grek kolonilerinin Karadeniz'e açılmasındaki tartışmalı tarihçenin de belki değişmesine yol açacağız. Dolayısıyla bütün bilim camiası bizden bu tarihlendirmeyi bekliyor.”
Yalçın, kazı çalışmalarının İÜ'nün kentte yürüttüğü tek sistemli arkeolojik kazı olma özelliğini taşıdığını sözlerine ekledi.
SIVALARDA ORİJİNALE UYGUN HORASAN HARCI KULLANILDI
Restoratör Uğur Genç de çalışmalara çevre temizliği yaparak başladıklarını belirterek, bu kapsamda kalenin dış cephesinde duvarların içinde istenmeyen otsu ve odunsu oluşumları uzaklaştırdıklarını ve istenmeyen duvar yazılarının bir bölümünü temizlediklerini kaydetti.
İkinci hafta daha çok düşme tehlikesi olan taş blokları sağlamlaştırma çalışmaları yaptıklarını belirten Genç, “Orijinalinde kullanılmış olan horasan harcını tekrarlayarak bu onarımları gerçekleştirdik. Açmalardan gelen küçük buluntuları da seramik ve metal olarak gruplandırdık. Seramiklerden restorasyon süreçlerini başlattık. Şu anda da tuzdan arındırma sürecindeler. Metal buluntular için de laboratuvarda temizlik çalışmalarına bu hafta başlıyoruz” diye konuştu.
Genç, çevreyi korumak için de kapılar yaptıklarını ve güvenlik şeritleri çektiklerini dile getirerek, “Çalıntıların tekrarlanmaması için iki kulede bulunan monogramların etrafını sağlamlaştırdık. Horasan harcı hazırlayarak araya da demir kenetler atarak taşla duvar arasında sağlam bir bağ oluşturduk. Sallantıda olan taşları kuvvetlendirme çalışmaları da sürdürüyoruz” dedi.
Arkeolog Çiğdem Sözen ise çalışmalar kapsamında şu ana kadar Osmanlı dönemine ait seramik, gülle, ibrik, lazımlık, sikke ve pipo parçaları elde ettiklerini aktardı.