Oluşturulma Tarihi: Mart 27, 2002 00:00
Şu, birinci vakıa: Özbekistan Orta Asya'daki en önemli bölgesel güç!Yalnız 25 milyonluk nüfusundan ve nispi askeri kuvvetinden dolayı değil.Aynı zamanda ve de belki bilhassa, soy sop ‘‘akrabalık’’larından ötürü.Çünkü, mevcut yapay sınırlar etnik coğrafyayla hiç uyuşmadığından, hem Türkmenistan, hem ÇHC sınırları içinde bulunan Doğu Türkistan, hem de Kazakistan'ın Çimenkent ahalisi, Özbekçenin ana lehçe addedildiği Çağatay Türkçesini konuşuyor.Bunlara bir de Tacikistan ve Afganistan'daki bir dizi ortaklığı eklemek gerekir.Nitekim, bölge ülkeleri bugün, Taşkent despotu İslam Kerimov'un yukarıdaki güç ve ‘‘akrabalıklar’’dan yararlanarak kendilerine ‘‘sulanmasından’’ çekiniyorlar.Hem bu ülkelerin dış ittifaklara yönelmesini; hem de örneğin Kazak Nazarbayev'in kızını Kırgız Akayev'in oğluyla başgöz ederek ‘‘hanedan dayanışması’’ kurmasını, esas itibariyle Özbekistan'a yönelik bir ‘‘korunma refleksi’’ olarak algılamak gerekiyor.* * *İKİNCİ vakıa ise şu: Kerimov'a rağmen uluslararası ‘‘realpolitik’’ Özbekistan gibi bir bölgesel güçle ‘‘iyi’’, en azından ‘‘normatif’’ ilişki kurulmasını şart koşuyor.Hem değişik ülkeler için, hem de tabii Türkiye için!Üstelik öyle anlaşılıyor ki, sağı solu destursuz olduğundan orta vadede ne yapacağı kestirilemese dahi, Moskova'ya karşı elinde kart tutabilmek için zaten hanidir Washington - Ankara - Tel Aviv ekseniyle flört eden Taşkent diktatörü 11 Eylül ertesi gelişmelerden ve ABD'nin bölgede yerleşiklik kazanmasından da yararlanacak.Bu bağlamda Kerimov, Cezayir örneğindeki gibi, kendi zulmünden kaçan bir bölüm ‘‘memnuniyetsiz’’in denize düşen yılana sarılır misali Fergane vadisindeki İslami gerilla hareketine katılmasını bilhassa pazarlayarak, başında bulunduğu sosyal - faşist oligarşiyi ‘‘laiklik kalesi’’ diye uluslararası arenada gayet pahalıya satmaya çalışıyor.Tüm bunlar da Türkiye'nin Özbekistan'ı ‘‘kollaması''nı zorunlu kılıyor. * * *TAMAM, itirazım yok. Çünkü şu da üçüncü vakıa ki, devlet politikalarının soğuk gerçekçiliği heyhat çoğu zaman, toplumsal ilişkilerin etik ahlakiyatçılığıyla çelişir. Dolayısıyla, kabul, içimizden lanet savursak da Kerimov'lu Özbekistan'ı ‘‘kollayalım’’. Fakat, ‘‘kollamak’’ var, kollamak var !Başka bir deyişle, koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi denir misali, Ankara'nın Taşkent'le sürdürdüğü ve sürdüreceği ilişkilerde biraz AB başkentlerinin bizzat kendisiyle sürdürdüğü ilişkileri örnek alması gerekiyor. Yani, ‘‘realpolitik’’ yaklaşıma rağmen İslam Kerimov'u ha bre, ‘‘daha fazla demokrasi, daha çok özgürlük'' diye mümkün mertebe sıkıştırmamız şart. Elzem...Bir anlamda, karınca kararınca, oranın ‘‘dış dinamiği’’ rolünü üstlenmeliyiz.Madem kendimizi Türklük dünyasının en demokratik ülkesi sayıyoruz ve hatta bazen ‘‘ağabeylik’’ taslıyoruz, bunu lafta değil uygulamada göstermekle yükümlüyüz. Bu, Gaspıralı'nın ‘‘Cedid’’ hareketinden Gökalp'ın ‘‘Turan’’ ütopyasına dek son tahlilde pozitivist bir demokratik atılım olan Türkçülüğe karşı boynumuzun borcu...Madem aynı zamanda da hısımlığımızın pratik kolaylıklarına sahibiz, do* * *malzeme taşıyacak kuryelerimize, Taşkent başkentli ülke için seferber olmalıyız. Oradaki insan hakları ihlali raporlarının da artık Brüksel, Washington, Moskova'da değil, ta Agayef'lerle kıble olmuş İstanbul'da yayınlanması için paça sıvamalıyız. * * *VE, aslında uzun vadeli ‘‘realpolik’’e giren ikinci bir yükümlülüğümüz daha var.Başta Türklükte ender yetişmiş bir aydın - siyasetçi olan Özbek muhalefet lideri Muhammed Salih, biz Asya coğrafyasının özgürlükçülerini de ‘kollamak' zorundayız. Rahmetli Özal'ın Taşkent'te yaptığı gibi, onlara kol kanat germekle mükellefiz.Gün olur devran değişir ve Ankara üç kez sınır dışı ettiğinden şu an Avrupa sürgününde yaşayan Salih, Özbekistan'a inen uçaktan devlet başkanı sıfatıyla çıkar.Bilelim, Türklük alemi de dahil, yavaştan yavaşa kurulan ve de kurulacak olan yeni dünyada İslam Kerimov'lar er geç yolcudur ve Muhammed Salih'ler hancıdır!
button