ANKA
Oluşturulma Tarihi: Ekim 17, 2007 15:01
Dünya yoksulluk göstergeleri, ülkelerin yoksullukla mücadelede sınıfta kaldığını ortaya koyuyor.
17 Ekim “Dünya Yoksullukla Mücadele Günü” dolayısıyla ANKA’nın Birleşmiş Milletler kaynaklarından derlediği bilgilere göre, dünyada yoksulluk son 10 yılda, önceki 10 yıllık döneme oranla beşte bir oranında azaldı. Ancak, bu genel iyileşmeye karşın, bazı ülkelerde yoksulluk hızla arttı. Varlıklı uluslararası toplum yoksulluk konusunda 2015 yılına kadar ciddi bir ilerleme kaydetmezse, 41 milyon çocuğun daha öleceği tahmin ediliyor. 210 milyon kişinin daha temiz suya erişimden yoksun kalacağı, günde 1 dolardan az parayla yaşamak zorunda olan nüfusa 380 milyon kişinin daha ekleneceği öngörülüyor. 19 milyonu Afrika’da olmak üzere 47 milyon çocuğun daha okula gidemeyeceğine dikkat çekiliyor.
Gelir dağılımı göstergeleri de had safhada bir eşitsizliğe işaret ediyor. Dünyadaki en zengin 500 kişinin toplam yıllık geliri, en yoksul 416 milyon kişinin toplam gelirinin üzerinde bulunuyor. Aşırı yoksulluğu gidermenin faturasının ise 300 milyar dolar dolayında olduğu tahmin ediliyor. Bu da, dünya nüfusunun en zengin yüzde 10’luk kısmının toplam gelirinin yüzde 2’si bile etmiyor.
TÜRKİYE’DE DURUM
BM kaynaklarına göre Türkiye, insani kalkınma değerlendirmelerinde orta düzeyde bir yer alıyor. Türkiye’de aşırı yoksulluk (günde 1 dolardan az gelir) dikkat çekici düzeyde olmasa da, günde en fazla 4.5 dolarla geçinenlerin oranı, nüfusun yüzde 24’ünü oluşturuyor.
Türkiye’de “yeni yoksulluk” denen olgu da yükselişte. Özellikle 2001 ekonomik krizinden sonra, uzun süreli yoksulların sayısı, geleneksel yardımlaşma usulleriyle giderilemeyecek oranda artmış görünüyor. Türkiye’de beş yaşın altındaki çocuk ölümleri de çok yüksek düzeyde bulunuyor.
Bölgelerarası ve kadınlarla erkekler arası eşitsizliklerin de dikkat çekici olduğu Türkiye’de, kadınların sosyal yaşamda yer alması konusunda, 140 ülke arasında 76’ncı sırada yer alıyor.
“ZENGİNLERİN VARLIĞI ARTTIKÇA YOKSULLAR ÇOĞALIYOR”
İktisatçı Mustafa Sönmez, ANKA’ya yaptığı açıklamada, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)’nun yoksulluğun tarifini ve sınırını yanlış belirlediğini ifade ederek, “TÜİK’in belirlediği yoksulluk sınırı gerçekçi değil. Kişilerin tüketim anketlerine bakılarak, insanların beyanlarıyla yapılıyor, üst gelirliler vergi endişesiyle eksik bilgi veriyor” dedi. Sendikaların tespit ettiği güncel ihtiyaçlarla ilgili yoksulluk verisinin daha inandırıcı olduğunu söyleyen Sönmez, yılda bir kez yapılan anketler yerine, Türk-iş’in yaptığı gibi 4 kişilik bir ailenin gıda masrafı olması gereken rakamın açlık sınırını, gıda artı diğer ihtiyaçların rakamı ise yoksulluk sınırı olarak belirlenmesini daha gerçekçi bulduğunu ifade etti.
Sönmez, resmi tespitlerin olması gerekeni göstermediğini, bu nedenle verilere dikkat edilmesi gerektiğini dile getirerek, “TÜİK’in değerlendirmesi Dünya Bankası’nın icadı. Yoksullukla mücadeleyi Dünya Bankası kendine iş edindi. Kendi belirlemeleriyle düşük gösterip, yardımlarla, kredilerle ‘yoksullukla mücadele’ ediyor. Ama buna itiraz etmek gerekir. Çünkü, ne nüfus ne de sınır böyledir” diye konuştu.
"DEVLET ROBİN HOOD'LUK YAPMALI"
Sönmez, sadece yoksullukla mücadele değil, zenginlikle de mücadele etmek gerektiğini ve devletin Robin Hood gibi davranıp vergiler aracılığıyla zenginden alarak, bütçe yardımıyla yoksula vermesi gerektiğini kaydetti. Sönmez, “Yoksulluk madalyonun bir yüzü, zenginlik diğer yüzü. Yoksulluk deprem, sel gibi doğal bir afet değil. Birileri zengin oluyor ki diğer kesim yoksullaşıyor. Devletin, bu iki taraf arasındaki uçlaşmada törpü görevi görmesi gerekirken, neoliberal politikalarla devletin sosyal yanı törpülenmiştir” diye konuştu.
YOKSULUN PSİKOLOJİSİ:ÇARESİZLİK
Yoksulluğun kişi psikolojisine yansımasını değerlendiren Uzman Psikolog Ceyda Yılmazçetin Eke ise, yoksulluğun özellikle ebeveynler için önemli bir stres kaynağı olduğunun altını çizerek, “Bu stres kaynağı kişilerin davranışlarına yansıyor ve kişinin toleransını düşürüyor. 14 saat çalışan bir baba, eve geldiğinde dinlenmek, rahatlamak istiyor ve çocukların davranışlarına kolay kızabiliyor. Bu durum evde fiziksel şiddetle sonuçlanan olayların doğmasını tetikliyor. Barınabilme ve aç olmama üzerine kurulan hayat tam sağlanamadığı için sevgi, saygı gibi temel unsurlar da olamıyor” dedi. Türkiye’deki yoksul oranının yarıdan fazlasının bu sorunları yaşadığını ve bu döngüye hapsolduğunu belirten Eke, kısır döngüsünden çıkamamanın beraberinde çaresizliği kabullenişi getirdiğini kaydetti.
GELECEK YILLARDA STRES DAHA DA ARTACAK
Türkiye’nin diğer gelişmekte olan ülkelerden genç nüfus fazlalığı açısından farklı olduğunun altını çizen Eke, “Diğer ülkelerden farkımız, genç popülasyonumuzun fazla olması, bu da yoksulluğun neden olduğu stresin gelecek yıllarda daha da artacağına işaret ediyor” dedi. Eke, buna meydan vermemek için gençler için donanımları arttırıp, eğitim ve istihdam olanağı sunulmasının gerekliliğine işaret ederek, bunların yapılmaması halinde gençlerin sistem dışına düşeceği ve suç oranının da artacağını söyledi.