OluÅŸturulma Tarihi: Åžubat 02, 2000 00:00
YİNE SABAH OLDU Yine sabah oldu. Üşenerek kalktım yataktan. Annem yine bağırdı,
yemek yemeden çıkma diye. Otobüse binmek için durağa geldim. Gözlerim dünkü sarışını aradı. Biraz bekledikten sonra, az ötede köşede göründü. Gözlerinin ışıltısı uzaklardan farkedilebiliyordu…Akşam kendimi hazırlamıştım konuşmak için, onu görünce yine heyecanlandım konuşamadım. Bu sırada otobüs geldi. Günlük işkenceler zinciri, içeri adım atmamla başlamış oldu. IETT otobüsünde Air Conditioner olmadığı için ve kişi başına düşen koltuk sayısı 0.15 civarında olduğundan, trafiği de işin içine katacak olursak yaklaşık bir saat süren bu yolculukta, yanımdakinin gırtlağına sarılmamak için kendimi zor tuttum. Haftada bir defa yıkanmayı bile fuzuli gören bu tipler için, otobüslerin giriş kapısına, bir adet duş alma yeri, diş fırçalamak için bir adet lavabo ve tüm bunları silah zoruyla da olsa yaptıracak, tam teçhizatlı bekçiler koymak kısa vadede iyi bir çözüm gibi gözüküyor. Ya da belki konuyu AB parlamentosuna havale etmek gerekiyor… Uzunca bir süre sonra, herhangi bir cinayet olayına karışmadan otobüsten indim. Biraz yürüdükten sonra bir başka işkence merkezine geldim. Burası akşama kadar çalışmak zorunda olduğum işyeriydi. Dışardan bakıldığında son derece modern bir bina görüntüsü çizen bu işyeri, benim açımdan Bayrampaşa E tipi cezaevinden farksızdı. Nitekim binanın girişindeki güvenlik görevlileri, bu tezimi doğrularcasına çevreye şüpheli gözlerle bakıyorlardı. İçeri girmek istemesem de Yeni Dünya Düzenine ayak uydurabilmek için çalışmak zorundaydım. Teamüller gereği kapıdakilere "günaydın" dedikten sonra, alt kata inerek masama oturdum. Şirket yönetimi, Bilgi İşlemdeki elemanların fuzuli maaş aldığını düşündüğünden olsa gerek bizim departman en alt katta konuşlanmıştı. Ayrıca bizlerin boş kalmaması için, kullandıkları programa her gün bir ilave yaptırıp bir iki hafta sonra da değiştirmeleri, bu tespitimde haklı olduğumun birbaşka delilidir.Akşama kadar sürecek olan bu sıkıcı işlere başlamadan önce, ne var ne yok diye gazeteye bir bakayım dedim. Gazetenin iç sayfalarındaki bir haberde, ÖSYM'nin sınavında neredeyse bütün soruları yapmış olan bir öğrencinin, meslek lisesi çıkışlı olduğu için istediği bölüme giremediği yazılıydı. O ana kadar tüm olumsuzluklara rağmen rasyonel düşünebiliyordum, ancak YÖK'ün yıldönümüydü ve ben yirmi dört yaşına kadar öğrendiğim bütün küfürleri saydırmaya başladım.Bu sırada bir telefon geldi. Üst kattaki müdürlerden biri, programdaki yeni isteklerini bildirmek üzere beni çağırıyordu. Kağıdı kalemi toplayıp üst kata çıkmak için asansöre bindim. Asansörde giderken ister istemez aklıma asansör fantezileri geliyor. Şimdi içeri mini etekli biri gelse diyerek hayal kurarken, asansör birden yavaşladı. Kapı açıldı. Fakat içeri, bizim şirketin çay servisini yapan Bayram usta girdi. Elinde çay tepsisi ile "Eveeeet Erkan ne alıyon çay mı gahve mi " diye sordu. Ben de ona "Yok hocam yaaa bırakıyorum bu işi, insana ağız tadıyla bir hayal bile kurdurmuyorsunuz" diyerek asansörden indim. Beni çağıran müdürün yanına geldiğimde, elinde programdan çıkarttığı bir Mizan Raporu olduğunu gördüm. Mizan'ın alt tarafında, borç ve alacak toplamları yazması gereken yerde " ***** " işaretlerini görünce, "yeni bir sayı sistemi mi geliştirdiniz" diye sordu. Bu tip nümerik değerler için raporda 12 digitlik bir yer ayrılmıştı. Şirketin yaptığı aylık işlem hacmi trilyonları aştığından, Program 12 digit'in üzerinde bir rakam görürse yanlış değerlendirmeler çıkmasın diye " * " işaretini basıyordu.Ülkede yaşanan enflasyon'a sonunda program bile isyan etmişti. Durumu ilgili müdüre anlattıktan sonra, aşağı kata inmek için yine asansörün yanına geldim. Asansör sürekli meşgul durumda idi. Bari merdivenleri kullanayım dedim. Bu sefer de merdiven fantezileri geldi aklıma. (Bu da nerden çıktı demeyin, az çok
film seyredenler böyle bir fantezinin olduğunu bilirler.)Programda gerekli düzenlemeleri yaptıktan sonra tekrar gazeteye kaldığım yerden devam ettim. Sayfanın başındaki bir
haber yine bütün devrelerimi alt üst etti. Deprem vergisine en çok bağıran rantiyeci kesim olmuÅŸ. Hiçbir yatırım yapmadan, sadece faiz gelirleriyle ülkeyi soyan, yatırım yapsa bile Marmara bölgesi dışına çivi dahi çakmayan bu tefecileri düşündükçe yine bastım küfürü. Hatta literatürde söyleyecek küfür kalmadı, yeni küfürler türetmeye baÅŸladım.Bir baÅŸka haber, MGK gölgesindeki hükümetin "trene bakarken" aldığı bir karardan bahsediyordu. Karara göre önümüzdeki yıllarda TSK için milyarlarca dolarlık silah alınması öngörülüyordu. On beÅŸ milyonu aÅŸkın öğrencinin okumak için süründüğü bir ülkede, silah alımı yaparak ülkeyi düşmanlardan (!) koruyacağını zanneden sayın devlet büyükleri, okuyup bir ÅŸeyler üretmesi gereken gençleri, aldıkları tankların içinde 18 ay boyunca tutup düşmanın (!) gelmesini bekleyecekler.Halkın büyük bir çoÄŸunluÄŸunun gazete okuma alışkanlığının olmaması, gazete alanların da köşe yazarlarını takip etmemesi, her seçimden sonra bu tip siyasetçilerin, deÄŸiÅŸik kombinasyonlarla ülke yönetimine gelmelerine sebep oluyor. Ãœlke yönetiminde ne dolapların döndüğünden habersiz halk kitleleri, sadece maaÅŸlara düşük zam verildiÄŸinde meydanlarda toplanıyor. Tabi bu durumdan siyasetçiler oldukça memnun gözüküyor. Yazılı Medya ise halkın gazete okumasını saÄŸlamak için, televizyonlara reklamlar verip, tencere tava ile tirajı artırmaya çalışıyorlar. Oysa bütün bunlara hiç gerek yok… Ffındık reklamlarında olduÄŸu gibi, gazete okumanın cinsel gücü artırdığından bahseden reklamlar hazırlansa, bir anda Avrupa'nın en çok gazete okuyan ülkesi haline gelebiliriz. Benden söylemesi. Sonra "GonuÅŸan Türkiye" yerine "Uyuyan Türkiye" ile AB'ye gireriz.Yine kendi kendime vatanı kurtardıktan sonra gazeteyi bir kenara bıraktım…Yapılması gereken diÄŸer iÅŸlere devam ettim ve akÅŸam olduÄŸunda eve gitmek yerine, Cumhur Babanın söylediÄŸi gibi, saat 9'da uyumamak için Taksim'deki eÄŸlence yerlerinden birine gittim. Kapıda duran adam "Hoop hemÅŸerim içeri girmek yasah" dedi. "Niye yasah oluyo yaw, herkez giriyor iÅŸte" dedim. Bu sefer adam ses tonunu yükselterek "Damsız girmek yasah. Git dam bul öyle gel" dedi. Bu lafın üzerine adama bir uçan tekme sallamak geldi içimden, fakat çıkacak bir kavgada yaÅŸama ÅŸansım sıfırın altında olduÄŸundan hemen oradan uzaklaÅŸtım. Dünyanın her yerinde bu tür eÄŸlence yerleri, karşı cinslerin birbirleriyle tanışmaları için kurulmuÅŸtur. Ama burası Türkiye olduÄŸu için her türlü tuhaf düşünceye alışık olmak gerekiyor.Biraz daha dolaÅŸtıktan sonra eve döndüm. Vakit hayli ilerlemiÅŸti. Kapıyı açıp içeri girdim. Annem yine "nerde kaldın" diye bağırdı. Uykum olmadığından televizyon seyretmek için ekranın karşısına geçtim. Ekrandaki siyah görüntünün üzerinde "Türk aile yapısını bozduÄŸundan dolayı, Rtük tarafından 1 gün süreyle kapatılmıştır" yazısı vardı. Aile yapımızı kurtardıkları için sayın Rtük yetkililerine, içten gelen teÅŸekkürlerimi sunduktan sonra yatmaya gittim. Bir an önce uyumak için gözlerimi sıkı bir ÅŸekilde kapattım. Gözlerimi açtığımda "yine" sabah olmuÅŸtu… Erkan YÃœCEL - 2 Åžubat 2000, ÇarÅŸamba Â
button