OluÅŸturulma Tarihi: Nisan 07, 2000 00:00
YİNE NÜKLEER SANTRALLER… Nükleer teknolojinin polemik konusu olmasını ve dolayısıyla bazı şeylerin toplumumuzda tartışılmaya başlanmasını son derece olumlu bir gelişme olarak görüyorum. Bazı sorunları beraberinde getirse de -insanların bilgi sahibi olmadan fikir yürütüyor olması gibi- rasyonel gerçekliğin sonunda hakettiği değeri kazanacağına inanıyorum.Dr. Serdar Günaydın, Hakan Kaynar ve Tamer Türkalp konu hakkındaki görüşlerini yazıya dökmüşler. Ben de bir nükleer mühendis olarak bazı noktaları aydınlatmak istiyorum.Dr. Serdar Günaydın, yazdığı ilk yazıda artık nükleer santral yapımlarının durdurulduğunu ifade ediyor. Benzer bir soru da Sayın Hakan Kaynar tarafından soruluyordu. Bunun doğru olmadığını belirtmek durumundayım.1999 yılı itibariyle Arjantin'de 1 adet, Çin'de 6 adet, G.Kore'de 2 adet, Hindistan'da 4 adet, Fransa'da 1 adet ve Japonya'da 1 adet olmak üzere 15 adet santral inşa aşamasındadır. Almanya, hükümette bulunan Yeşiller Partisi nedeniyle ilk önce nükleer santralleri kapatma kararı almıştır. Daha sonraki gelişmelerle bunun mümkün olmadığı anlaşıldığından bu karar revize edilmiştir… Zira ruzgar ve güneş enerjisinin nükleer enerji karşısında bir şansının olmadığı açıktır. Geçtiğimiz günlerde, Almanya'nın 30 yıl sonra nükleer santralleri kapatma kararı alındığı haberi geldi. Bu tam bir kandırmacaydı; zira Almanya'daki santraller zaten 30 yıl dolmadan önce kapanacaktır. Bir santralın kullanım ömrünün 30 yıl olduğu gözönüne alındığında, Almanya'nın aldığı kararın çok da anlamlı olmadığı açıktır.Bunun yanında, halen sürmekte olan yeni bir bir projenin iki
sahibinden biri de Almanya'dır. Bu ülkenin Fransa ile ortaklaÅŸa sürdürdükleri bu proje kapsamında EPR (European Power Reactor) adı verilen bir reaktör hayata geçirilmeye çalışılmaktadır.Yine Dr. Serdar Günaydın'ın bahsettiÄŸi bir konuya deÄŸinmek istiyorum. Sayın Günaydın yazısında, santralin deniz suyu sıcaklığını 2 °C arttıracağından söz ediyor. Bu doÄŸrudur. Akkuyu'da kurulması planlanan santral, koyun deniz suyu sıcaklığını 2 °C arttıracaktır. Bunun ciddi bir artış olup olmadığı önemli bir sorudur. Çevreyi korumak amacıyla hazırlanan, Çevre Bakanlığı'nın ilgili yasasına göre, eÄŸer siz doÄŸal su kaynaklarını kullanıp tekrar geriye verecekseniz, geriye dönen suyun bazı kriterleri taşıması gerekmektedir. ÖrneÄŸin suyun sıcaklığı gibi. Yasa der ki: "Kullanılan suyun sıcaklığı en fazla, o bölgede gece ile gündüz arasındaki sıcaklık deÄŸiÅŸimi kadar olabilir." Deniz suyu için bu deÄŸer 6 °C dir. Yani siz aldığınız suyu bu deÄŸerden fazla ısıtamazsınız. Bir önemli nokta daha: Deniz suyu Akkuyu'da belli bir derinlikten alınacak ve kullanıldıktan sonra su yüzeyinden; ancak tek bir noktadan deÄŸil tüm koya dağılacak ÅŸekilde spreyleme tekniÄŸiyle geri verilecektir. Tüm bu gerçeklerin ışığında, santralın koya ısıl bir kirlilik vereceÄŸi doÄŸru deÄŸildir. Bir ek bilgi daha vermek istiyorum. Projeyeye göre Akkuyu'da iki farklı koy kullanılacaktır. Bunların birinden su alınırken, su, diÄŸer koya geri verilecektir.Bu arada Sayın Tamer Türkalp'in yazısındaki bir noktaya da deÄŸinmek istiyorum. Sayın Türkalp, çevreye sadece su buharı verilir demiÅŸ; ancak Akkuyu'da planlanan santralde çevreye su buharı verilmeyecektir. Bunun nedeni, deniz suyu kullanılacak olmasıdır. EÄŸer santralı bir ırmak kıyısında kuracak olsaydık, yeterli soÄŸutma suyu kullanamıyacağımızdan (ısıl kirliliÄŸe yol açmamak için) soÄŸutma kuleleri kurmamız gerekecekti. Ä°ÅŸte o zaman su buharı açığa çıkacaktı -o görmeye alıştığımız kocaman bacalardan…DiÄŸer taraftan Sayın Türkalp'in söylediklerine katılıyorum. Çevremizde, özellikle Rusya'nın yaptığı santraller Türkiye için büyük bir risk taşımaktadır. Bir nükleer mühendis olarak bu tip santrallere kesinlikle karşıyım. Türkiye bugün enerji ihtiyacını Bulgaristan'dan aldığı elektrikle kapatmaya çalışıyor. Bulgaristan'ın elinde bulundurduÄŸu nükleer reaktörden. Hepiniz bilirsiniz, Türkiye'ye hava akımları hep Balkanlardan gelir. Bulgaristan'ın elindeki bu santralde bir kaza olursa bundan en fazla etkilenecek olan ülke Türkiye olacaktır. Bu reaktör, Akkuyu'da yapılması planlanan batı standardı santrale göre daha uzakta bulunmaktadır ve teknolojisi son derece eski ve yetersizdir. Neler olabileceÄŸini Çernobil'de hep beraber yaÅŸadık…Yine benzer hatta daha kötü durumdaki bir santral de Ermenistan'da, Türkiye sınırının çok yakınlarında bulunmaktadır. Bu da bizler için büyük bir tehlike teÅŸkil etmektedir. Benim en büyük dileÄŸim, Türkiye'nin bol ve ucuza elektrik üretip, Bulgaristan ve Ermenistan'a elektrik satarak bu ülkelerde bulunan santralleri kapatmaya zorlamasıdır. Benzer projeler, AB tarafından Bulgaristan'a halihazırda empoze edilmeye çalışılmaktadır.Risk faktörü konusuna da birÅŸeyler eklemek istiyorum. Sayın Türkalp bir mühendis olduÄŸu için, hata payları konusuna yaklaşımı da bu doÄŸrultuda. Her mühendislik uygulamasında olduÄŸu gibi nükleer santralların da bir riski vardır. Önemli olan risk/kazanç oranına bakmaktır. Bu, tüm mühendislik uygulamaları için yapılır. Belki içinde "duygu" faktörü bulundurmaz ama önemli bir kriterdir. Bir santral, en kötü koÅŸullarda bile -ki burada olabilecek en kötü kazadan bahsediyorum- çevresini en az etkileyecek ÅŸekilde tasarlanır. Santralin bulunduÄŸu bölgede yaÅŸayan bir insanın alabileceÄŸi maksimum radyasyon dozu uluslararası standartlara göre belirlenmiÅŸtir. Bu dozdan daha fazla radyasyon alınmasına, daha santral kağıt üzerindeyken bile izin verilmez. Tüm söylemek istediÄŸim, evet, bir risk vardır. Ama bu risk, mühendislerce kabul edilebilirdir. Her ne kadar mühendislerin mühendis olmayan kiÅŸilerin adına konuÅŸup bu riskleri kabullenmeye hakkı olmadığı ifade edilse de… ÖrneÄŸin uçakların da bir düşme riski vardır. Bunu mühendisler bilir, kabul ederler. Ya da oturduÄŸunuz binanın depremde yıkılma riski vardır. Bunu da mühendisler bilgi düzeyinde bilir ve kabullenir. Ama dediÄŸim gibi bunu kabullenirken risk/fayda oranı önemlidir.KeÅŸke tüm polemikler hep Agora'daki gibi düzeyli bir ÅŸekilde sürdürülse…Cenk GÃœLER - 7 Nisan 2000, Cuma Â
button