Güncelleme Tarihi:
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, hükümete ve Başbakan Yılmaz'a ağır eleştirilerde bulundu. Hükümetin rant paylaşımına kumanda ettiğini öne süren Baykal, ‘‘İktidar, devlet imkanlarını kime, nasıl dağıtmanın trafik polisliğini, yol göstericiliğini yapıyor’’ dedi.Baykal özetle şunları söyledi:
YOLSUZLUK DEVAM
Bu yılın içindeki çeşitli uygulamaları bu hükümetin Türkiye'nin önemli sorunlarından birisi olan siyasetteki kirlenme konusunda, bırakınız bir köklü yapısal değişikliği gerçekleştirmeyi, bunun dışında kalmayı da başaramayan bir durumda olduğunu herkese göstermiştir. Geçmişte hesap sormayı siyasetteki kirlenmenin kaynaklarını kurutmayı bırakınız, kendisini bu siyasi kirlenmeden sakınabilecek, koruyabilecek bir dikkat içinde olmadığını da ortaya koymuştur. Bugün herkes görüyor ki, her düzeyde yolsuzluk bu hükümette de olanca hızıyla devam etmektedir.
EMLAK BANKASI
Emlak bankasıyla ilgili söylentiler ayyuka çıkmıştır. Hergün yeni bir yolsuzluk iddiası ortaya atılmakta ve içyüzü yeterince ciddiyetle ele alınıp, eleştiri giderilememektedir. Önümüzdeki dönemde bunlar takip edilecektir. Türkiye'nin lobi hizmetlerinin kime, niçin, nasıl verildiğinden tutunuz, geçici işçilerin kadroya alınması uygulamasında siyasilerin, milletvekillerinin, il yöneticilerinin kadro satma uygulamasına kadar çok yaygın bir uygulamanın bütün ülkede yürüyüp gittiği bir gerçek hale gelmiştir.
PAYLAŞIMA KUMANDA
Bunlar anlatılmıştır, uyarılmıştır, söylenmiştir. Bunlarla ilgili hiçbir ciddi önlem arayışına girilmemiştir. İktidar olmak böyle bir rant paylaşımına kumanda etmek gibi yorumlanmaktadır. Bu iktidar siyaset böyledir anlayışıyla bu rant paylaşımını koordine eden bir konumuna girdiğini memnuniyetle kabul etmiştir. Bu toplumun büyük bir tepkisine yolaçmıştır. Bu hükümetin hızla siyasi bir erime içine girmesine neden olan ana olayların başında bu vardır. Yolsuzluklar her tarafı kuşatmıştır. Bunu hükümet koordine etmektedir. Bu iktidar yolsuzlukların orkestrasyonunu yapıyor. Devlet imkanlarını kime, nasıl dağıtmanın trafik polisliğini, yol göstericiliğini yapıyor.
GAZİNO KÜLTÜRÜ
İşi sadece ANAP haline getirmeyelim, maalesef merkez sağdaki tablo bugün muhalefette bulunan DYP'yi de etkisi altına almıştır. Yani ne yolsuzluklar konusunda, ne çeteler konusunda DYP'nin, ANAP'ın birbirinden farklı bir yanı yoktur. Bir ortak maya, ortak tavır, ortak anlayış, ortak kültür bütün bunları şekillendirmiştir. Bir gazino kültürü Türkiye siyasetine, ekonomiye, çete olaylarına, yaşam biçimine de damgasını vurmuştur. Türkiye bir gazino kültürünün esiri olacak ülke değil, olmaması lazım, işin özü de bu zaten.
ÇETE MEŞRULAŞTI
Çete olayı tabii fevkalade önemli bir olaydır. Eğer Türkiye'de son zamanlarda yaşanan kaset furyası bir ciddi derli toplu batı ülkesinde yaşanmış olsaydı o anda hükümet ayrılmıştı. Türkiye'deki bazı siyasi partiler iktidarda ve muhalefette yeraltı dünyasıyla içli-dışlı ilişkiler içine girmişlerdir. Bu belgelenmiştir. Yeraltı dünyasıyla eğer siyaset ilişki içine girerse bu yeraltı dünyasına en büyük katkıyı yapmış olursunuz. Yani, yeraltı dünyasının, çetenin sermayesi meşrulaşmadır, itibardır, devlet otoritesinin onun yanında olduğu izlenimini verebilme şansıdır. Siz ona bunu verdiğiniz anda o olağanüstü bir destek vermiş oluyorsunuz. Çete gücünü sadece silahından, sadece ölümü göze almasından almaz. Bir kısmı eğer kendisini devlete, otoriteye bağlayabilmişse, öyle olduğunu kabul ettirmişse, gösterebilmişse artık onunla mücadele edemezsiniz. Şimdi Türkiye'de gelinen nokta bu olmuştur.
MORAL OTORİTE KALMADI
Bu hükümet tıpkı DYP gibi bu çete ilişkilerinin tam ortasında yeralan bir siyaset anlayışını yansıttığını göstermiştir. Bu da tabi bu hükümetin eriyip gitmiş moral otoritesinin geride kalmış olan tümünün de ortadan kalkmasını sağlamıştır.
DIŞTA İTİBAR KAYBI VAR
Dış politikada son zamanlarda birbiri ardına Türkiye'yi çok sarsan olaylar ortaya çıkmaya başlamıştır. Kuzey Irak'ta Ankara sürecini bir kenara iten, bir yeni sürecin Türkiye'ye rağmen, Türkiye dışında yürürlüğe konduğunu görüyoruz. Kuzey Irak denkleminde Ankara ipleri elinden kaçırmıştır. İkincisi, İtalya'da yaşanan durumdur. Bütün bunlar Türkiye'nin son dönemde dünyada etkin, saygın, prestijli, önemsenen, caydırıcı bir ülke konumundan çıkma konumunda olmasının yansımalarıdır. Bunun temelinde yatan ana olay Türkiye'nin artık böyle oluşumları engelleyebilecek bir ülke sayılmamaya başlamasıdır. Bunun altında da Türkiye'de ortaya konulan bu siyasi tablonun, Türkiye'ye prestij katacak, saygınlık getirecek, etkinlik getirecek bir tablo olmaktan çıkmaya başlaması artık yavaş yavaş insanların Türkiye'yi dışlama, Türkiye'ye sırt dönme noktasına doğru gelmekte olduğu gerçeğini yatıyor. Olay ve temel çözümü bence içeridedir.
Kuzen ihale dağıtıyor
Yolsuzluklar artık sistemin bir özelliği olmaktan çıktı. Aile boyutuyla da önem kazanmaya başladı. Ne yazık ki, Türkiye siyasi hayatının böyle bir talihsiz geleneği vardır. Yolsuzluklarla Türkiye'de akrabalık ifade eden kelimeler içli dışlı hale gelmişlerdir. Bir zamanlar yeğen kavramı vardı. Daha sonra bacanaklar ya da enişte, oğul kavramları gündeme geldi. Son dönemde Türkiye kuzen kelimesini öğreniyor. Kuzen bir sıhhiyet ifade eden kelime olmaktan çıkıyor, bir yolsuzluk simgesi haline dönüşüyor. Bu büyük büyük talihsizlikdir. Türkiye'deki özelleştirme uygulamalarının içinde başrolü oynadığı ilgili bütün çevreler tarafından çok iyi bilinen bir kuzenin Başbakan'ın en yakınında ve onunla birlikte saatlerce at yarışı izlemişolması, Başbakanın bu konularda bütün duyarlılığını kaybettiğini de sergiliyor, gösteriyor. Kuzenin ihalelere müdahil olduğu yolunda yaygın kanı vardır. Bu kuzen konusu, halkın yakından izlediği, bildiği bir temel konu haline dönüşmüştür.
EŞ-DOST EKONOMİSİ
Türkiye'de maalesef pazar ekonomisi rayına oturmadı, kurallar işlemiyor. Türkiye'de hale siyasi imtiyazlar, siyasi avantajlar işliyor. Bazı ciddi ekonomistler bu duruma pazar ekonomisi yerine eş-dost ekonomisi diyorlar. Yani pazar ekonomisi yerine Türkiye'deki düzene eş-dost ekonomisi diyorlar.
Seçimde sıçrama yaparız
Biz bir alternatifiz, biz sosyal demokrasiyi önemsiyoruz. Bu özenimizin sonucu bu hükümetin dışında kalmamış olmamızdır ve bu fevkalade yararlıdır. Bakınız O sayede şimdi Türkiye'de bu hükümetten çok ciddi bir kopuş yaşıyorum ben. Önümüzdeki seçimler açıkça bunu gösterecektir. ANAP da, DSP de çok ciddi oy kaybı içindedirler. Buna karşılık FP ve DYP bir atakta değildir. Belki ilk anda beklenen bir dağılma sözkonusu olmayacaktır ama son seçimde aldıkları oyun üzerinde bir oy almaları mümkün gözükmüyor. Ama CHP büyük bir sıçrama yapacak. Çok açık bir şekilde, çok ciddi bir sıçrama yapacak. Bunun bütün işaretleri ortadadır.
Refahyol'a faturayı kesmediler
Ben daha işin başında Mesut Bey'e bu hükümeti uzun süre götürmemesini tavsiye etmiş, ‘‘Uzatma kardeşim, makul bir tarihte bağla. Ama bil ki bu işi uzatırsan bunun bedelini sen ödersin, senin ötesinde rejim öder, hepimiz öderiz, buraya sokma bu işi’’ telkinini yapmıştım. O zaman farklı bir havadaydı, DYP'yi parçalayabileceğini düşünüyordu. Hesaplarının hiçbiri tutmadı. O zaman yine başbakana demiştim, ‘‘Bak işi uzatırsanız, Refahyol'un masadan hesabı ödemeden kalkmasına fırsat verirsiniz. Halk bu hesabın ödenmesini istiyor ve o hesabı da sonra siz ödersiniz.’’ Ve Türkiye bunu istiyor, bunu arzuluyor. Onu kaçırmayın.
Hükümeti CHP de kurtaramaz
Şimdi bize girin bu hükümete diyenler şu mesajı veriyorlar: ‘‘Bu hükümet bitti. Suni teneffüsle çalışıyor. CHP'yi de alarak bunu acaba hayatiyete kavuşturabilirmiyiz, işletebilirmiyiz?’’ Ama açık söyleyim bu hükümeti biz de kurtaramayız. Bu hükümet artık kurtarılabilir olmaktan çıkmıştır. Artık parlamentoda CHP'nin de girmesi halinde bile bu hükümeti derleyip toparlamak mümkün değil. Bu hükümet belediye tarafından yıkım kararı alınmış bir binaya dönmüştür. Ayrıca böyle bir tabloda CHP'nin hükümete katılması bütün olumsuzluklarını bize yansıtacaktır. Ve biz bu şikayetleri söyleme, ortaya koyma şansını kaybedeceğiz.
Yolsuzluğun kendisi Yılmaz
Bir başbakan ihale dağıtmaya başlar ise özelleştirme dağıtmaya başlar ise yolsuzlukların önünü almak mümkün olmaz, yolsuzlukların bizatihi kendisi olur zaten. Başbakanın ihalelere katılan şirketlerin temsilcileriyle görüşmesi de çok yanlış. Ciddi bir hukuk devletinde bir başbakanın bir ihaleye katılacak iş sahipleriyle oturup görüşmesi, müzakere yapması, böyle bir şey düşünülebilir mi. Ya da özelleştirmede daha sonra aldığı ortaya çıkacak kişiyle, oturup başbakanla halvet olması, onunla beraber bir çalışma içine önceden girmiş olması, böyle bir şey düşünülebilir mi? Üstelik o insan sizin çok yakınınız olacak, sizin içli-dışlı ilişki içinde olduğunuz insan olacak.
Hani dürüst Başbakan'dı?
Beni şaşırtan şu; Mesut Bey geçmişte siyasetini dürüstlük üzerine inşa etti. Dürüstlük üzerinden siyaset yapan birinin böyle bir noktaya gelmiş olmasını itiraf edeyim, beklemiyordum. Ben böyle bir tablonun ortaya çıkmasına bu kadar duyarsız kalabileceğini tahmin etmiyordum. Bakın, Mesut Bey gelir gelmez kamu bankalarını özelleştireceğini söylemişti. Gerçekten de Türkiye'de yolsuzluk kaynağı araştırıldığında bunların başında gelenlerden birisi budur. Kamu bankaları yolsuzluğun finansman kaynaklarından biridir. Bu konularda hiçbir ciddi çaba sergilenmedi. Kamu bankalarının özelleştirilmesi kodnusunda hiçbir adım atılmamıştır. Böylece sistemin tutsağı haline dönüşmüşsünüz.
Özelleştirme bile siyasi
Özelleştirme uygulamasının siyasi etkilerden kesinlikle arındırılmadığı çok gösterişli örnekleriyle ortaya çıkmıştır. POAŞ örneği bunun tipik bir olayıdır. Şeffaf bir ihale yapılmış, ardından hükümet, kimseyle paylaşmadığı, insanlara duyurmadığı gizli kriterleri uygulayarak, o sıralamayı değiştirdiğini ilan etti. Böyle bir şey olamaz. İhaleler de siyasi takdirle veriliyor. Yani, işlerin 'şu ihaleyi şuna verin, bu ihaleyi buna verin' diye götürüldüğü herkesin bildiği bir gerçektir. Yani, Anadolu'daki ANAP parti binalarının olağanüstü harcamayla yenilenmesinin ardında neler yattığı izaha muhtaçtır. Anadolu, ANAP parti binalarını hangi müteahhitlerin yaptığını konuşuyor.