Güncelleme Tarihi:
Başbakan Binali Yıldırım, Başbakanlık Dolmabahçe Çalışma Ofisi’nde kadın girişimciler heyetini kabul etti. "Kadınların iş gücüne katılımında ağır gidiyoruz" diyen Yıldırım, "Sadece 2007’den bugüne kadar 7 milyon vatandaşımıza iş imkanı sağladık. OECD ülkeleri arasında son yıllarda en fazla istihdam oluşturan ülkelerde ikinci sıradayız. 2007-2015 arasında AB kadın istihdam oranını yine en fazla artıran ülkeyiz. Bu şu anlama gelmesin; Avrupa ülkelerinden daha iyiyiz, OECD ülkelerinden daha iyiyiz değil. Son yılların performansından bahsediyorum. Ama burada gideceğimiz çok yol var, katedeceğimiz çok mesafe var. İş gücüne katılımda ağır gidiyoruz. Kadınların iş gücüne katılımı hala yetersiz. Bu şu demektir Türkiye’nin kadın-erkek nüfusu neredeyse eşit. Hatta yüzde 1 kadınlar daha fazla. Onun için iktidar sizsiniz esasında. Yüzde 51-49 hatırladığım kadarıyla. Dolayısıyla burada yüzde 10’luk bir artış sağlayabilmişiz. Bunun daha da artması lazım. Bunu da siz yapacaksınız, siz hemcinslerinize daha çok alan açacaksınız. Madem erkeklerden şikayetiniz var, öyle mi? Tercihlerinizde pozitif ayrımcılığı siz başlatacaksınız. Bunu yaptığınızı da biliyorum. Onun için buradayız. Bu değerlendirmeleri yapıyoruz" diye konuştu.
"TÜRKİYE HAKİKATEN BÜYÜK BİR SAVAŞ VERİYOR"
"Biz kadınımızla erkeğimizle 79 milyon vatandaşımızla günden güne gücümüzü arttırıyoruz" diyen Başbakan Yıldırım, "Tabi burada üzerinde durmamız gereken konulardan bir tanesi ülkemizin bugün karşı karşıya olduğu tehditlerdir. Bu tehditlerin başında ülkemizin birliğinin, beraberliğinin ve beka varlığının sağlanmasıdır. Bu bazen göz ardı ediliyor. Türkiye hakikaten büyük bir savaş veriyor. İçeriden değil dış kaynaklı; ama içerde uygulaması yapılan maalesef bir asimetrik saldırıyla karşı karşıyayız. Özellikle son 5-6 yılda Suriye ve Irak’taki yönetim boşluğu otorite boşluğu orada terör örgütlerinin palazlanmasına, terör örgütleri marifetiyle o bölge üzerinde bazı ülkelerin emellerinin gerçekleştirilmesi için güzel bir zemin oluşturdu. Bize bunun zararı var. Bize bu terör olarak dönüyor. Zaten 40 yıla yaklaşan bir terör sorunumuz var. Bu bölgelerdeki istikrarsızlık bu terör sorununu tekrar canlandırdı. Ne yapacağız; 911 kilometre Suriye ile 350 kilometre Irakla, 400 kilometrenin üzerinde de İran ile sınırımız var. Bütün bu sınırlarımızın her karışını kontrol etmemiz lazım. Ancak Türkiye zor bir araziye sahip. Hele hele Irak sınırında oraları fiziki olarak kontrol etme şansı hiç yok. Onun için savunma ve caydırıcılık kabiliyetinizi arttırarak bunu yapabilirsiniz" ifadesini kullandı.
"TERÖR ÖRGÜTÜ BÜYÜK BİR BOZGUNA UĞRADI"
Yıldırım sözlerini şöyle sürdürdü: "Şuanda terörle mücadelede konseptimizi savunmadan taarruza dönüştürdüğümüz için Türkiye içerisinde özellikle bu hendek-çukur siyasetinin hemen sonrasında terör örgütü büyük bir bozguna uğradı. Çok ciddi anlamda güç kaybına uğradı. Bunun üzerine güneyimizdeki ülkelerden ciddi anlamda destekler gelmeye başladı. Orada maalesef yapılan DEAŞ, PYD ve diğer terör grupları elde ettikleri silahları PKK’ya vermeye başladılar. Bunlara silah verenler de belli. Bu silahlar bu sefer yurt içinde terör faaliyetlerinde kullanılmaya başlandı. Bu da tabi terörle mücadele bizim biraz daha işimizi zora soktu, kabul etmek lazım. Çok gelişmiş silahlar elde ettiler. Bunların hepsini topladık. Büyük oranda kırsalda hiçbir gücü kalmadı. Terör örgütü ne yapmaya başladı? Artık talimatlarını şöyle veriyorlar; ’Kuralsız, asimetrik saldırılar yapın.’ Herkesin elinde ne imkan, kabiliyet varsa onu kullansın, sivil-asker ayrımı yapmayın, ses getiren eylemler yapın.’ Şu anda mücadele bu boyutta. Bunun için de gerekli teknik altyapımızı da artırıyoruz, güvenlikle ilgili istihbarat altyapımızı da güçlendiriyoruz. Yani yüzlerce olayı engelliyoruz ama bir tanesini kaçırdığımız zaman çok büyük, hepimizi üzen bir sonuçla karşı karşıya kalıyoruz."
"VATANDAŞLARIMIZIN CAN VE MAL EMNİYETİNİ SAĞLAMAK"
Türkiye’nin savunma kabiliyetini son 14 yılda geliştirdiğini dile getiren Başbakan Binali Yıldırım, "Bazıları diyor ki ’Fırat Kalkanı’nı niye başlattınız? Bizim orada ne işimiz var?’ Bu Fırat Kalkanı başladıktan sonra Türkiye bölgede işin içine tam anlamıyla girdi. Peki başlatmasaydık, ’Gaziantep’in ortasına füze düşüyor, Kilis’in ortasına füze düşüyor, onlarca insan ölüyor, nerede bu devlet, niye bunlara bakmıyor?’ Bakmanın yolu tehdidi kapıya gelmeden durdurmaktır. Bizim kendi topraklarımızı ekip biçsek, mamur etsek bize yeter, bizim Suriye’nin toprağıyla ne işimiz var? Bizim orada bulunma sebebimiz; güney sınırlarımızda yaşayan vatandaşlarımızın can ve mal emniyetini sağlamak, oradan gelen tehditleri de gelmeden önlemek. O amaçla oradayız. Bugün bakın dünya büyük bir aymazlıkla, duyarsızlıkla, çaresizlikle izledi Halep’i. Bir şey yapamadılar ama tek Türkiye yaptı. Türkiye, o ateş çemberinin içine girdi, 45 bin insanı oradan çıkardı. Ölümden kurtardı. Şimdi herkes, Amerika’dan tut, Avrupa’ya kadar ’Türkler büyük iş başardı.’ diyor. Bırakın bizim sırtımızı sıvazlamayı da biraz yük alın. Bu dünya hepimizin ortak mirası, nimetlerini paylaşırken en önde gidiyorsunuz, külfetlerine, sorunlarına geldiği zaman nasihat veriyorsunuz. Biz böyle bir dünya hayal etmiyoruz, bizim hayal ettiğimiz dünya nimette de külfette de aynı şekilde yük, sorumluluk alan bir dünya. Bu anlamda Allah’a şükür Türkiye, geleneğiyle, tarihiyle, inancıyla ters düşecek hiçbir işin içinde olmadı. Hem evimizin içini hem ülkemizin içini olabildiğince güvenlikli hale getirmeye çalışırken, bir yandan da evinden, barkından, yurdundan ayrılmak zorunda olan milyonlara kucak açtık" dedi.