Yıldırım: "Tekin'e destek oldum. Pişman değilim"

Güncelleme Tarihi:

Yıldırım: Tekine destek oldum. Pişman değilim
Oluşturulma Tarihi: Kasım 11, 2008 18:25

“Ergenekon” davasında savunma yapan tutuklu sanık Oktay Yıldırım, Danıştay saldırısı sırasında yaşanan olaylarda emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin'e destek olmaya çalıştığını ve bu konuda hata yaptığını düşünmediğini ifade etti.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada yaklaşık 50 sayfalık yazılı savunmasını okuyan Yıldırım, gözaltı süresince özellikle Danıştay saldırısı ve arkadaşı olan emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin hakkında sorulara muhatap olduğunu söyledi.

Danıştay saldırısı sırasında yaşanan olaylarda Tekin'e destek olmaya çalıştığını anlatan Yıldırım, bu konuda hata yaptığını da düşünmediğini kaydetti.

Gözaltına alındığı ilk günden itibaren “sohbet” adı altında yapılan şifahi sorgularda Hurşit Tolon, Şener Eruygur, Sevgi Erenerol, Kemal Kerinçsiz, Tuncay Özkan gibi kişileri tanıyıp tanımadığı ve bu kişilerle olan ilişkilerinin sorulduğunu belirten Yıldırım, sanık Ali Yiğit'in ifadesine göre, bombaların ele geçirildiği sandığın yaklaşık 3 yıldır Ümraniye'deki gecekondunun çatı katında olması gerektiğini, bu nedenle de parmak izinin bulunduğu iddia edilen bantların sıcak, soğuk gibi pek çok dış etkiye maruz kaldığının düşünülmesi gerektiğini ifade etti.

Dosyadaki parmak izlerine ait 4 ayrı raporun da çelişkili olduğunu savunan Yıldırım, şunları anlattı:
“Bir parmak izi, dış etkenlerin olduğu ya da olmadığı ortamlarda, ne kadar süreyle korunur? Bir bant üzerindeki yapıştırıcı kaç derecede erir ya da üzerindeki parmak izini ne kadar muhafaza eder? Nasıl bir yüzeye yapıştırılırsa daha sonra zarar görmeden oradan kaldırılabilir? Bu bant nerede bulunmuştur? Bunların incelenmesi gerekir.”
Ali Yiğit'in ifadelerinde çok sayıda çelişkiler olduğunu ileri süren Yıldırım, örneğin Yiğit'in bombaların ele geçirilmesinden 3-4 ay önce sandığı açtığını, bantlı siyah bir kutuyu eline aldığını anlattığını hatırlatarak, bu kutuda Yiğit'e ait parmak izine neden rastlanmadığını sordu.

Yiğit'in ifadelerinde Muzaffer Tekin ve Mahmut Öztürk'ten ayrıntılı olarak bahsetmesine rağmen Bayrampaşa Cezaevi'nde Tekin ve Öztürk'ü ayırt edemediğini öne süren Yıldırım, davada “ihbarcı” olarak yer alan Ali Yiğit'in babası Şevki Yiğit'in ifadelerininde de tutarsızlıklar olduğunu savundu.

Ali Yiğit'in bombaları ele geçirilmelerinden 3-4 ay önce bulduğunu söylediğini tekrarlayan Yıldırım, bu durumda kendisinin o bombaları derhal oradan alması gerektiğini, aksi bir davranışın söz konusu olamayacağını belirterek, şunları kaydetti:

“Aklı evvelin biri benim bombalarımı bulacak, ben de bir daha oraya adım atmayacağım, oradan bakınca zeka zafiyeti olan biri gibi mi görünüyorum? Bütün bu iddialar bir tane çarıklı senaristin iddialarıdır ya da paranoya hezeyanlarıdır. Bu tertibi mahkeme heyeti görmelidir ve bu çarıklı senaristlerin başka senaryolarla başkalarına zarar vermeleri engellenmelidir.”

Sanık Yiğit'in bir ifadesinde, suça konu el bombalarını kendisinin Şemdinli'den getirdiğini söylediğini ileri süren Yıldırım, “Bu en talihsiz yalandır. Ben Şemdinli'den 2 koltuk değneği ile zorla hareket edecek şekilde sedyeyle getirildim. Eşyalarım da daha sonra gönderildi” dedi.

EL BOMBALARININ İMHASINA ELEŞTİRİ

Ele geçirilen bombaların imha edilmesini eleştiren Yıldırım, “Patlayıcı özellik taşıyan tüm mühimmatlar içerisinde en güvenli olanları el bombalarıdır. Hiçbir depolama koşulunda patlamaz. Yapısı buna müsait değildir” diye konuştu.

Yıldırım, daha sonra çizdiği şemalar üzerinde el bombalarıyla ilgili mahkemeye ayrıntılı açıklamalarda bulundu.
Bombaların imhasıyla ilgili raporları da eleştiren Yıldırım, “Birbirlerine 'Abdüleyh, Bozok, Memati, Polat' diye hitap eden birkaç polisin dışında kimsenin görmediği bir el bombası efsanesiyle karşı karşıyayız” dedi.

Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, “Satır başına geldiyseniz, ara verelim duruşmaya” diyerek, duruşmaya öğle arası verdi.

Haberin Devamı

"HER BOMBANIN BİNLERCE İKİZİ VARDIR"

Aradan sonra savunmasına devam eden Yıldırım, konuya ilişkin raporda bahsedilen olaylarda ele geçen bombalar ile bu davanın konusu olan bombalar arasında maşalarında bulunan model ve kafile numaralarındaki harf ve rakam benzerlikleri üzerinden irtibat kurulmaya çalışıldığını söyleyerek, “Bu irtibat olaylarının olduğu yerler ve zamanlar benim görev yaptığım yerler ve zamanlarla çakıştırılarak açık bir zorlama ile bir suçla ilişkilendirilmeye çalışılmaktayım” dedi.
El bombalarının üzerindeki numaraların, ateşli silahlarda olduğu gibi her birinin ayrı bir bombaya özel numara olmadığını, her numaranın bazen 8 bin, bazen 9 bin, bazen 10 bin bombanın üzerinde bulunan kafile numaraları olduğunu anlatan Yıldırım, “Başka bir deyişle her bombanın binlerce, on binlerce ikizi vardır. Bundan birkaç yıl sonra herhangi bir yerde benzer bir olayda bu binlerce numaradan taşıyan bir el bombası bulunursa onlar da bu bombalarla mı ilişkilendirilecek?” diye konuştu.

Ümraniye'de ele geçirilen bombalara ilişkin uzmanların tuttuğu tutanağın saatinin 20.30 olduğunu, onların verdiği cins ve miktar bilgilerine istinaden emniyette tutulan rapora ise saatin 19.40 olarak yazıldığını söyleyen Yıldırım, bu saatlerin tam tersi olması gerektiğini anlatarak, “Neresinden tutsak elimizde kalan 18 aylık sürecin en alt tuğlasıdır bu. Bütün süreç, bu tuğla üzerine bina edilmiştir” dedi.

“LOBİ-ERGENEKON” BELGESİ, PKK ORİJİNLİ SİTEDEN ALINDI

İddianamede, kendisi ve diğer bazı kişilerin çeşitli gazete, internet sitesi ve televizyonlarda örgütün amacı doğrultusunda yazı, yayın ve propaganda faaliyetleri yaptıklarının anlaşıldığı yönünde ifade bulunduğunu söyleyen Yıldırım, “Lobi-Ergenekon” belgesinin, PKK orijinli bir internet sitesinde 2001 yılından beri yayımlandığını öne sürdü.
Yıldırım, “Çok gizli örgüt belgesi diye nitelenen ve üzerinden yüzlerce komplo teorisi üretilen belgeler, PKK orijinli bir siteden alınmıştır. Buna itibar edilerek aynı belgeyi yasal bir şekilde internetten indirdiğim için ben de örgütün üyesi olarak gösterilmekteyim” dedi.

Değişik tarihlerde, çeşitli internet sitelerinde yayımlanan yazılarından örnekler veren Yıldırım, hiçbir yazısında örgüt propagandası yapmadığını, bütün yazılarında ve konuşmalarında birlik ve beraberliği, Cumhuriyet değerlerini ve mevcut anayasal rejimi savunduğunu söyledi.

“Lobi” isimli dOkümanın örgütsel bağın ispatı olduğunun iddia edildiğini hatırlatan Yıldırım, 2001 yılından beri internet ortamında yer alan bu belgenin yüz binlerce kişi tarafından “tıklandığını” öne sürerek, bu belgeyi hasbelkader internetten indiren ve şu anda gözaltına alınmamış olan belki binlerce insanın da bu mantığa göre bu sözde örgütün üyesi durumunda olduğunu savundu.

Yıldırım, evindeki çalışma masasından alınan diğer 2 dosya gibi bu dosyayı da hakkında yazı yazmak için indirdiğini anlatarak, diğer dosyalardan biri olan mayınlı sahalarla ilgili dokümandan da yararlanarak, Suriye sınırındaki mayınlı sahalar hakkında 2 yazı yazdığını anlattı.

Bu yazıların “Mayın Sahalar Dosyası-1” ve “Mayın Tarlasında Yetişen Hıyarlar ve Suriye Hududumuz” başlıklarıyla çeşitli internet sitelerinde yayımlandığını anlatan Yıldırım, bu yazılardan birinin kaçak et yolsuzluğuyla ilgili olduğunu, diğerinin ise “Lobi-Ergenekon” dosyasını okumaya fırsat bulamadığı ve hakkında yazı yazmak için beklettiği dosyalar olduğunu ileri sürdü.

TÜM GÖSTERİ VE AÇIKLAMALAR İZİNLİ

İddianamede, “Gerçekleştirdikleri gösteri, yürüyüş ve eylemlere bakıldığında bir taraftan örgütün propagandasını yaptıkları, böylelikle yeni açılımlar sağlayarak örgüte güç sağlamayı, diğer taraftan da örgütün amaçları doğrultusunda ülkede darbe zemini oluşturacak eylemler yapmayı planladıkları anlaşılmaktadır” ifadesiyle bir tespitte bulunulduğunu söyleyen Yıldırım, “Kafamdan geçtiği ifade edilmesine rağmen benim o plandan haberim yok ama savcılık makamının bir şekilde haberi olmuş” dedi.

Yıldırım, darbe ortamı hazırlamakla itham edilen gösterilere ilişkin ise yapılan tüm basın açıklamaları ve gösteri yürüyüşlerinin, valiliğin verdiği yasal izin çerçevesinde olduğunu söyledi.

Katıldığı basın açıklamaları ve gösterilerden bahseden Yıldırım, Fransa Konsolosluğu önünde 17 Mayıs 2006 tarihinde yapılan sözde “Ermeni Soykırımı” yasa tasarısını telin için yapılan basın açıklamasına katıldığını söyleyerek, “Ben bu basın açıklamasının darbe ortamını nasıl hazırladığını 18 aydır düşünüyorum, anlayamadım” diye konuştu.
Savcılığın iddianameye aynı sebeple koyduğu bir diğer olayın 28 Temmuz 2006 tarihinde Şişli'de yazar Orhan Pamuk'un yargılandığı davaya müdahil olarak gitmesi olduğunu söyleyen Yıldırım, hayatının neredeyse 10 yılını terörle mücadele ile geçirmiş ve bu uğurda sakat kalmış birisi olarak davaya müdahale talebini ve hakarete uğradığı gerekçesiyle şikayetçi olduğunu o zaman mahkemeye arz ettiğini söyledi.

Yıldırım, terörle mücadele konusuna ilişkin “Biz 18 ay boyunca F tipinde karşılaştığımız muamelenin yüzlerce kat daha iyisini yapıyoruz” dedi.

Yıldırım, katıldığı gösteri yürüyüşleri ve basın açıklamalarında hiçbir taşkınlık ve yasa dışı ortam oluşmadığını da ileri sürdü.

ÖZBİLGİN'İN OĞULLARI DA DURUŞMAYI İZLEDİ

Savunma yaparken zaman zaman su için Oktay Yıldırım'ın savunmasını, bacağındaki rahatsızlık yüzünden mahkeme heyetinin önündeki kürsüde kendisine verilen bir sandalyede oturarak yapması dikkati çekti.

Bu arada, Danıştay saldırısında ölen Danıştay üyesi Mustafa Yücel Özbilgin'in oğulları Gökhan ve Serkan Özbilgin'in de duruşmayı dış salonda izledikleri görüldü.

Ayrıca, bugünkü duruşmaya önceki duruşmalardan daha fazla avukatın katıldığı gözlendi.

DURUŞMA SIRASINDA UÇURMA ŞENLİĞİ

Öte yandan, Silivri Açık Ceza İnfaz Kurumu Yerleşkesi'nde bir uçurtma şenliği yapıldı.

Hükümlülere yönelik sosyal ve kültürel kurslar kapsamında önce bu konuda İstanbul Uçurtmacılar Derneğince kurs verilen hükümlüler, yaptıkları uçurtmaları uçurdu.

Yerleşkede bulunan ve atölye şefliğini aynı zamanda bir ressam olan infaz koruma memurunun yaptığı resim atölyesindeki tablolar da duruşmaya gelen avukatlar, tutuksuz sanıklar, izleyici ve basın mensuplarının ilgisini çekti.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!