Güncelleme Tarihi:
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmanın öğleden sonraki oturumunda sorgusu yapılan ve savunması alınan Demirtaş, yeğeni Ali Yiğit'in öne sürdüğü, Ümraniye'de bir gecekonduda ele geçirilen el bombalarının kendisi tarafından saklandığı yönündeki iddianın tamamen “iftira ve yalan” olduğunu savundu.
Demirtaş, “Olay tarihinden yaklaşık 1,5 yıl önce taşındığım, ben taşındıktan sonra bir müddet boş kalan, her yerden kolayca girilip çıkılabilen, tamamen kontrolüm dışında ve üstelik ben orada ikamet ederken bile en az 3-4 kez soygun teşebbüsünde bulunulan, sırf bu yüzden taşındığım bir eve böyle bir şey saklamam son derece mantıksız ve saçma sapan bir iddiadır” diye konuştu.
Tutarsız ve güvenilmez olduğunu ileri sürdüğü Yiğit'e de böyle bir şeyi teslim etmesinin ve onun yaşadığı yerde böyle bir şeyi bırakmasının da “saçma” bir iddia olduğunu savunan Demirtaş, iddianamede ihbarcı olarak adı geçen Ali Yiğit'in babasıyla da aralarında 5 yılı aşkın bir süredir devam eden ciddi bir husumet olduğunu belirterek, Yiğit'in babasının kendilerini tehdit ettiği iddiasında bulundu.
“Taşındığım her evde benden sonra bulunabilecek her yasa dışı şeyin, bir kişinin iddiasına dayanarak bana atfedilmesinin ne kadar hukuki ve ne kadar mantıklı olduğunu takdirlerinize sunuyorum” diyen Demirtaş, yazılı olarak hazırladığı ve mahkemede okuduğu savunmasında şunları ifade etti:
“Daha önce benim, gözaltına alındıktan sonra da avukatımın hiç görmediği bombaların Oktay Yıldırım'a ait olduğunu görevlilere şifahen bildirdiğim iddiasına ilişkin cevabım; bu da son derece gerçek dışı bir iddiadır. Zira, gelen görevlilerin bana ibraz ettiği belgede, Yıldırım'ın adı zaten yazıyordu. Ben bunu orada okudum. Kaldı ki ben herhangi bir yerde gözaltına alınmadım. Bana büfeden telefon edildi. Polislerin olduğu, arama yapacakları söylendi. Ve ben bahse konu yere böyle geldim. Çünkü yeğenim Ali Yiğit acaba başını nasıl bir derde soktu diye düşünüyordum.”
Demirtaş, maddi durumu ve imkanları elverdikçe tüm akrabalarına iş sağlamaya çalışan bir insan olduğunu anlattı.
“ARAMA TUTANAĞINDAKİ İMZA BANA AİT DEĞİL”
Arama tutanağındaki imzanın kendisine ait değil taklit olduğunu savunan ve incelenmesini isteyen Demirtaş, Ümraniye'deki gecekonduda yapılan arama sırasında kendisinin bulunmadığını söyledi.
Demirtaş, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Yine Ali Yiğit'in iddialarında, sandığı çatıda babasının bulduğunu, sonra kendisinin benim ağzımı aradığını, çatıyı düzelttiğini beyan etmesi üzerine benim ona, çatıda bir şey görüp görmediğini sorduğumu, görmediği cevabını aldıktan sonra birkaç gün hiçbir şey söylemediğimi, ancak birkaç gün sonra bu el bombalarının Oktay Yıldırım'a ait olduğunu söylediğim yer almaktadır.
Bu saçma sapan iddia da bütünüyle yalan olup, bu cümlenin Ali Yiğit'e ait olma ihtimali yoktur. Yiğit benim elimde doğmuştur, bu kadar uzun cümleler kuramaz.
Eğer gerçekten böyle bir şey olsaydı, hem ben hem Oktay Yıldırım neden bu malzemeleri orada tutalım?”
Demirtaş, yine iddianamede anlatılanın aksine Oktay Yıldırım ve Mahmut Öztürk'ün kendisine ait istasyona sürekli gelmediğini ve burada gizli toplantılar yapılmadığını belirterek, “İstasyon denilen yer bir konteyner olup, bir müdüriyet odası ve diğer bölümü şoförlerin oturduğu ve bir köşesinde çay yapılan bir mekandır” dedi.
Muzaffer Tekin'i ilk defa Bayrampaşa Cezaevinde gördüğünü söyleyen Demirtaş, “Hatta Ali Yiğit'e, 'Bu adamı tanıyor musun? Daha önce gördün mü?' diye sordum. O da bana, 'Hayır, sadece Emniyetteyken fotoğraflarını gösterdiler' dedi” şeklinde konuştu.
Ali Yiğit'e kendi işini kurması için maddi ve manevi anlamda yardımcı olduğunu söyleyen Demirtaş, şunları anlattı:
“Yine Ali Yiğit'in babası Şevki Yiğit'in ifadesinde, Oktay Yıldırım adını basından öğrendiği yer almaktadır. Halbuki gözaltına alındığım gece bana gösterilen yazıda Yıldırım'ın adı vardı. İhbarcı Şevki Yiğit olduğuna göre, nasıl oluyor da adını basından öğrendiğini iddia ediyor. Bir kişi, adını bilmediği insanı ihbar edebilir mi? Bu bile bu olayın bir kurmaca olduğunun göstergesidir.”
Oktay Yıldırım ile arasında “saygın bir arkadaşlık ilişkisi” olduğunu söyleyen Demirtaş, savunmasını şöyle sürdürdü:
“Yine Ali Yiğit ifadesinde kendisinin bana menfur Danıştay saldırısı olduğu günlerde Muzaffer Tekin'e ait villa basıldıktan sonra, televizyonda Oktay Yıldırım ve Mahmut Öztürk'ü gördüğünü söylediğini iddia etmektedir. Benim de kendisine, 'Onlar devlet için çalışan astsubaylar. Tekin'in Çavuşbaşı'ndaki evinde arama olmuş. Evde gizli zulalarda silahlar varmış. Ancak aramada bulamamışlar' dediğimi, bahse konu kişilerin baskından önceden haberleri olduğunu, devletin her yerinde adamları olduğunu söylediğimi iddia etmiştir. Öncelikle bu adam, gazete bile okumayan, asla bu gündemden haberi olmayan ve bu tür olayları merak edecek birisi değildir. Ve böyle bir soru asla sorulmamıştır.”
Yıldırım'ı bir şekilde bir suçla ilişkilendirerek, onun üzerinden diğer şahıslara ulaşmanın hesaplandığı bir kurguyla karşı karşıya olunduğunu ileri süren Demirtaş, şöyle devam etti:
“Ben, bütün bunları Ali Yiğit'in kendi hür iradesiyle söylemiş olduğuna da inanmıyorum. Onu ve babasını kullanan her kimse, kurduğu cümlelerin benim yıllardan beri tanıdığım bu insanlara ait olamayacağını anlayacağımı bilmesi gerekirdi.
Oktay Yıldırım, iddia edildiği gibi bana hiçbir zaman değil saklamam için el bombası vermek, yasa dışı hiçbir şey teklif etmemiştir. Oktay Yıldırım, böyle bir paketi gerçekten getirip vermiş olsaydı, benim bu türlü yasa dışı bir şeyi kabul etmem mümkün olmayacağı gibi, yıllarca aramda husumet olan birilerinin yaşadığı bir yere saklamak gibi bir şey yapmam da hayatın olağan akışına aykırıdır.”
Bayrampaşa Cezaevinde Ali Yiğit'in kendisine, 'ben yeniden ifade vermeliyim' dediğini, ardından oturup ifadesini yazdığını ve kendisine getirdiğini savunan Demirtaş, Yiğit'in, kötü ve okunmayacak halde olan ve birçok cümle düşüklüğü bulunan ifadeyi bu nedenlerle kendisinden yeniden yazmasını istediğini ileri sürdü.
Demirtaş, “Yiğit, bu süre içerisinde sürekli babasına küfredip, başını yaktığını söylüyor, çay paketleri içinde sahte paraları nasıl eskittiği, silah getirip sattığı gibi şeyler anlatıyordu. Biz de nasılsa ilk duruşmada gerçekler ortaya çıkacak diye rahattık. 18 ay süreceğini bilemiyorduk” dedi.
“EL BOMBALARI İLE İLGİM YOK”
Polisteki ifadesinde de susma hakkını kullanmadığını öne süren Demirtaş, şunları söyledi:
“Tüm ifadem boyunca yinelediğim gibi ne bahse konu bombalarla bir ilişkim vardır, ne de Ali Yiğit ve ailesine bu zamana kadar iyilik dışında yaptığım bir şey vardır. Ben ona ne cezaevinde, ne de başka bir yerde en ufak bir baskı yapmadım. Burada önemli kişi ne Ali Yiğit, ne benim. Burada asıl hedef; Ali Yiğit'i bir piyon olarak kullanıp benim üzerimden Oktay Yıldırım'a ulaşmak ve bu vesileyle Muzaffer Tekin gibi birçok insanı, hiç hak etmedikleri bir suçlamayla itibar infazına uğratmaktır.”
İş adamı olduğunu söyleyen Demirtaş, “(Hem iş adamısın hem de neden gecekondu gibi bir yerde oturdun) çelişkisi aklınıza gelirse eğer, bende olmayan bir cevap yoktur. Buna da cevap vereyim. Bunun cevabı 17 Ağustos depremidir. Şu anda yine benzer bir yer bulsam orada oturmak isterim” dedi.
Demirtaş, adalete güvendiğini ifade ederek, “18 aydan beri her gazete sayfasında idam edilmesine rağmen tek kelime savunması alınmayan bir insan olarak beni dinlediğiniz için teşekkür ederim” diyerek savunmasını bitirdi.
ÇAPRAZ SORGU
Mehmet Demirtaş, ifadesinin ardından bazı sanık ve avukatlar ile Cumhuriyet savcılarının sorularını yanıtladı.
Demirtaş, bu sorulara verdiği cevaplar sırasında, Mahmut Öztürk'ün ara sıra dükkanına gelip gittiğini, Muzaffer Tekin'i de medyadan tanıdığını söyledi.
Mehmet Demirtaş, Ümraniye'deki gecekonduda otururken Oktay Yıldırım'ın 1-2 kez kendisini ziyarete geldiğini de kaydetti.
GECEKONDUNUN ÇATISINA RAHATLIKLA ÇIKILIR
Ali Yiğit'e yaptığı en büyük baskının, Bayrampaşa Cezaevinde kalırken, elindeki yarım bardak kolayı serinlemesi için ona göndermesi olduğunu ifade eden Demirtaş, el bombalarının ele geçirildiği Ümraniye'deki gecekondunun eski, taş bir bina olduğunu belirterek, “yan binaya çıkıyorum” denilerek buradaki çatıya rahatlıkla ulaşılabileceğini kaydetti.
Duruşmada söz alan Ali Yiğit'in avukatı Mehmet Sami Selçuk da müvekkilinin ifadesine birlikte katıldıklarını, ifadenin okunduktan sonra imzalandığını, ancak sabahtan beri “Yiğit'in ifadesini avukatının bile okumadan imzaladığı” yönünde beyanlarda bulunulduğunu kaydetti.
Yiğit gözaltına alındığında CMK'dan atanan avukat olarak görev yaptığını ifade eden Selçuk, “sabahki oturumda yaşananların tamamen bir kıyım ve psikolojik baskı olduğunu, mahkemenin bu hususu dikkate alması gerektiğini” savundu.
Bunun üzerine söz alan sanıklardan Rasim Görüm de avukat Selçuk'un emniyet ifadesine de katıldığını, ancak ifadesini okumak istemesine rağmen avukatın, buna gerek olmadığını söylediğini öne sürdü.
Şebnem Korur Fincancı'nın avukatı Özkan Yücel'in Mehmet Demirtaş'a soru sorarken “örgüt yapılanmasından” söz ettiği sırada, salondaki sanık ve avukatlar “örgüt” kelimesini kullanmasına tepki gösterdi.
Avukat Yücel, CMK'nın 200. maddesine göre, sanıkların mahkeme sorgusunun ayrı ayrı yapılması gerektiğini anlatarak, bir sanığın ifadesi alınırken diğer sanıkların salonda bulunması durumunda, gerçeği söylememe durumunun ortaya çıkabileceğini kaydetti.
Mahkeme Heyeti Başkanı, verilen aradan sonra avukat Yücel'in talebinin reddedildiğini açıkladı.