Asmalı Konak'ta Bekir Kirve rolüne bürününce herkesin tanıdığı, tanımakta da geç kaldığı bir sanatçı: Menderes Samancılar.
Adana'da, Seyhan Nehri'nin kıyısında, 1 Mayıs 1954'te doğar. Arabacı Aşur ile Emine'nin sekizinci ve son çocuğudur. Arabasıyla ırmaktan kum çekerek ailesinin geçimini sağlayan baba, herkesin 5 liraya yaptığı iş için 7.5 lira istemesiyle meşhurdur. Gerekçesi: ‘‘Ben temiz iş yapıyorum. En iyi elekleri kullanıyorum. Emeğimin karşılığını da istiyorum!’’ Oğlu Menderes'in hayatı da emeğinin karşılığını almak için savaşarak geçecektir.
Adnan Menderes'in üçüncü kez başbakan olduğu günlerde dünyaya geldiği için, hasta Demokrat Partili annesi ismini Menderes koyar. CHP'li komşular bozulurlar. ‘‘Aman Emine Bacı, bak söz, oğluna başka isim verirsen, büyüyünce okul masraflarını biz karşılarız’’ diye yalvarırlar hatta. Emine Hanım'ın cevabı şiirli, kafiyelidir: Hiçbir şey vermez bana Menderes'in tadını / Üstüme gelmeyin değiştirmem oğlumun adını!
İlkokulu Adana'da okur. Derslerle pek arası yoktur. Zamanını okul kütüphanesinde roman okuyarak, şiir yazarak tüketir. O sırada adaşı Adnan Menderes Adana'ya gelir. DP'liler, onu karşılamaya çocuk Menderes'i götürürler. Boynuna da bir pankart asarlar: Sen Menderes, ben Menderes, Adana'ya hoş geldin, Adnan Menderes. CHP'liler bu pankartı yırtmaya çalışırlar. Küçük Menderes canını zor kurtarır.
Öğrencilik hayatı orta birde sona erer. İki sene üst üste sınıfta kalınca okuldan atılmıştır. Birkaç ay sonra Adana İl Halk Kütüphanesi'ne üye olur. Okudukça okur. Favori yazarı Çehov'dur. Büyüyünce ne olacağının sinyallerini de verir. ‘‘Evimizin büyük bir avlusu vardı. Mahallenin kadınları orada toplanıp ekmek açardı. Ben okul dönüşü avluya girer, ağzımla silah sesi yapar ve vurulmuşum gibi yere düşerdim. Herkes başıma toplanırdı. Onlara gerçek bir korku yaşatana kadar dirilmezdim.’’
Çalışma hayatı başlar: Berber çırağı, bisiklet tamircisi, kundura boyacısı, mısır satıcısı... 17 yaşında Adana Paktaş fabrikasına işçi olarak girer. Fabrikanın en ünlü işçisidir. Öğle paydosunda herkesi etrafına toplayıp, bağıra çağıra okuduğu Hababam Sınıfı romanıdır onu ünlü yapan. ‘‘Öğle paydosumuz bir saatti. Herkes 15 dakikada yemeğini yer, 45 dakika beni dinlerdi. Bazen okumak istemezdim. Zorla okuturlardı.’’
Ismarlama şiirler yazmaktadır artık. Her kim birine sevdalansa, gelip ondan bir şiir ister. Bir dörtlüğün bedeli bir paket Malboro sigarasıdır.
SORU: SEN KİME BENZİYORSUN?CEVAP: BABAMA
Bir gün fabrikadaki ustası, Recep Usta elinde Hürriyet Gazetesi'yle çıkagelir: ‘‘Hürriyet Fotoroman Kralı yarışması başladı. Bir ay sonra Adana'ya gelip eleme yapacaklar. Sen de fotoğraf göndersene...’’ Recep Usta'nın zorlamasıyla çekilen resimler İstanbul'a gönderilir. Adana elemelerini kazanır ve final için İstanbul'a gelir. Final gecesi giymek için beyaz bir takım elbise diktirir, içine de siyah gömlek giyer. Sakallarını kesmez. Çünkü 'normal insanlar gibi' iki günde bir sinek kaydı tıraş olmaktan hiç hazzetmez.
Final Emek Sineması'nda yapılmaktadır. Geceyi Halit Kıvanç sunar. Sahne sırası ona geldiğinde seyirciler, Yılmaz Güney'e olan benzerliği nedeniyle Yılmaz, Yılmaz diye tempo tutmaktadır. Halit Kıvanç sorar: ‘‘Sen kime benziyorsun?’’ Ürkek Anadolu delikanlısı her tarafından saflık akan cevabını verir: Babama. Bu cevaba jüri üyeleri 10'ar puan verir. Ve Menderes Samancılar Kelebek Fotoroman Kralı seçilir.
Ertesi gün Hürriyet Gazetesi'ne parasını almak için gider. Tam çıkarken Yılmaz Güney çıkagelir. Kucaklayıp, tebrik eder. Cezaevine girene kadar sık sık görüşürler. Halk onları daima iki kardeş gibi birbirine benzetir.
Yoksullar Meyhanesi adlı ilk fotoromanını Güner Sümer yönetir. ‘‘Nasıl başlarsan öyle gidermiş. Arda Uskan'ın yönettiği ilk filmim de yarım kalmıştı. Biz bu işe yoksul başladık yoksul devam ettik...’’
Sinemadaki ilk yıllarında Onat Kutlar'la tanışır. Oyunculuğun püf noktalarını İhsan Yüce'den öğrenir. ‘‘İhsan Baba bir kedi yavrusu gibi eğitti beni. Nasıl durup nasıl bakmam gerektiğini anlattı. Vedat Türkali, Süreyya Duru gibi arkadaşlarım da vardı. Benden büyüktüler ama hep birlikteydik. İnanmadığım işin içinde olmamaya çalışıyordum. Kolay olmadı.’’
SEKS FİLMİNDE OYNAMADI BULGUR EKMEK YEDİ
Daha tazecik bir oyuncuyken Türkiye'de büyük bir seks furyası başlar. Hadi Çaman, Mete İnselel, Aydemir Akbaş, yığınla oyuncu ekmek parası için bu furyaya kapılır. Menderes Samancılar memleketinden çuvalla bulgur getirtir. Aylarca bulgur ekmek yer ama porno filmlerde oynamaz. Bu zor günlerde ona destek olan iki isim vardır. Biri Arda Uskan diğeri Taksim Çiçek Bar'ın sahibi Azmi Yılmaz. Yıllar sonra Arda Uskan alkollü bir gecede yaşadıklarını Vatan Gazetesi'ne şöyle yazacaktır:
‘‘Ani bir hareketle salladığı jilet yanağımda orta boy bir hasar oluşturdu. Este adlı gece kulübünde gecenin ilerlemiş saatlerinde suratımı bu hale getiren mereti tutan üstelik bir dost eliydi. Asmalı Konak'ın Bekir Kalfası Menderes Samancılar'ı yüzüme jilet atmadan çok öncelerde tanımıştım. Bir gece eski eşimle birlikte gece kulübünde oturuyoruz. Menderes geldi bir ara. Malum hepimiz içkiliyiz. Üst cebinden bir jilet çıkardı. Ertesi gün erkenden çekimi varmış tıraş olacak. Bir yandan jileti şaka yollu sallarken bir yandan da 'Yengeme yamuk yaparsan keserim ha' diyor. Yengenin böyle bir şeye ihtiyacı yok ama o yine de sahip çıkıyor. Eli şaşırıyor. Ve jilet yanağımı kesiyor, kanlar fışkırıyor. Menderes önce şaşırdı ve korktu, sonra tüydü. Bir hafta görünmedi. Sonra bir akşam eve geldi. Elinde tek bir kırmızı gül ve onlarca lahmacunun bulunduğu büyük bir paket. Valla affedersin abi, dedi elimden kaçmış...’’
30 yıllık sanat hayatında hep yardımcı erkek oyuncu rollerini oynar. Rolün büyüklüğünü değil derinliğini önemser. ‘‘Bir dakika bile oynasam fark etmez. Önemli bir rol olsun yeter.’’ Ektiğini 1989'da biçer. Zülfü Livaneli'nin Sis filmindeki 4 dakikalık rolüyle 26. Antalya
Film Şenliği, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülünü alır.
Adı Menderes'tir ama gençliği sol takılmakla geçer. ‘‘Ben solcu olmadım. Solcu doğdum. Emeğin karşılığını isteyen herkes solcudur. Ben babamdan öyle gördüm.’’ 1984'te Aydınlar Dilekçesi'ne imza atar. Savcı Nusret Demiral çağırır: ‘‘Otur bakalım Menderes efendi!’’ Oturur. Savcı birden bağırmaya başlar: ‘‘Sana eli öpülecek, mekanı cennet olsun, o mübarek adamın adını vermişler! Ama sen ne yapmışsın?! Bu sivri akıllıların peşine düşmüşsün! Çık dışarı! Bir daha onlarla gezdiğini görmeyeceğim!’’
1999 seçimlerinde ÖDP'nin Adana milletvekili adayı olur. ‘‘Ufuk Uras'ı tanıdıktan sonra kayıtsız şartsız ÖDP'ye evet dedim. Sonra aday kadroları öyle güzeldi ki. Mina Urgan, Can Yücel, Adalet Ağaoğlu gibi aydınların bulunduğu bir yelpazeyi paylaşmak benim için onurdu.’’ Gider, minibüs tepelerinde halkı selamlar. Miting alanlarında konuşur. Seçilemez ama halkın politikacıya nasıl baktığını çok iyi öğrenir.
FİLMİ KİMSE TEK BAŞINA KURTARAMAZ
Asmalı Konak dizisinin kadrosuna eski dostları Meral Okay ve Mahinur Ergun sayesinde girer. Meral Okay'ın eşi Yaman Okay en iyi dostlarındandır. ‘‘Üç ay sürdü kanser olup, vefat etmesi. Üç ayda arkadaşım, gözlerimizin önünde mum gibi eridi ve söndü. O gittikten sonra Meral'le arkadaşlığımız hiç eksilmedi arttı. Meral, Bekir Kirve rolünü beni düşünerek yazdı.’’
Yaman Okay'ın ani ölümünden sonra bir de şiir yazar: ‘‘Karasevdaları çektin / Söyle çekip nere gittin / Böyle şakalar yapılmaz / Hepimize oyun ettin / Aman olan yaman olan / Oynadığın bu son oyun / Hepisinden yaman oğlan.’’ Bu şiiri OM yayınlarından çıkardığı ‘‘Sonbaharın Sarısını Vurdular Gece Yarısı’’ isimli şiir kitabına da koyar.
Asmalı Konak yapımcıları dizinin 13, en fazla 26 bölüm süreceğini söylerler. Ürgüp'te 6 hafta çalışıp döneceğiz derler. Çekimler iki yıl sürer. Asmalı Konak'ın setinin tam karşısına Sanat Evi diye bir kafe açar. Çekimler bitip, kameralar toplandıktan sonra Sanat Evi'ni ortağına devredip, İstanbul'a gelir. ‘‘Ürgüp'le bağlarımı koparmadım. Avanos'ta ırmak kıyısında bir arsacık aldım. Bir ev yapabilirsem gidip yazılarımı orada yazacağım.’’
Asmalı Konak'ın filmi gösterime girer. Son zamanların en çok eleştirilen filmi Asmalı Konak'ın belki de eleştirilmeyen tek ismi odur. Sağda solda filmi Menderes Samancılar'ın kurtardığına yönelik yazılar çıkar. ‘‘Filmi kimse tek başına kurtaramaz. Biz oyuncular otomobil gibiyiz, sürücü yönetmendir. Film yönetmenin filmidir.’’