Güncelleme Tarihi:
Nevzat Aydın, 1976 yılında İstanbul’da doğdu. Öğretmen annesi ve noter babası görev gereği Fatsa’da olduğundan hayatının ilk yedi yılını Kadıköy’de anneannesi ve Okmeydanı Hastanesi’nin başhekimi olan dedesiyle geçirdi. Ailenin tek çocuğu olarak bol ilgiyle büyüdü. Ebeveynlerinin atanmasıyla 1981’de hep beraber Yalova’ya taşındılar. Küçük Nevzat Aydın, Yalova Atatürk İlkokulu’na başladı. ‘Mahalle çocukluğu’yla da burada tanıştı. Aydın, “Çok mutlu bir çocukluktu” diye anlatmaya başlıyor: “Hep merak eden bir tarafım ve tutkuyla bağlandığım şeyler vardı. Çizgi roman severdim. Gün boyu top peşinde koşardım. Yaramaz bir çocuktum ama okumayı okula gitmeden öğrendiğim için ilkokula ikinci sınıftan başladım.” Ailenin yeniden tayiniyle Aydın da eğitimine Bursa Anadolu Lisesi’nde devam etti. Sosyal bir öğrenciydi; sınıf başkanıydı, gezi organizasyonları yapar, bir yandan da İstanbul’daki konserleri takip ederdi. Futbol tutkusu da devam ediyordu. Dedesinden miras, küçüklüğünden beri Trabzonsporluydu ama Bursaspor’un da hiçbir maçını kaçırmazdı. Amatör kümenin maçlarına da gider, izleyip beğendiği futbolcuların isimlerini faks ile Trabzonspor’a bildirirdi!
İLK GÖRÜŞTE AŞK: BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ
Bu dönemde İstanbul’daki bir spor festivaline yaptığı gezi hayatının dönüm noktalarından oldu; Boğaziçi Üniversitesi’ni gördü ve ilk görüşte aşık oldu! Şöyle anlatıyor: “Üniversite sınavından bir yıl önce okulu gördüm ve ‘Ben burada okumak istiyorum!’ dedim. Bütün tercihlerimi Boğaziçi bölümlerine yazdım. Küçüklükten beri bilgisayarlara ilgi duyuyordum; önce Atari, sonra Atari 800XL, Commodore, Amiga… Dergilerde gördüğüm kodları yazıyor bazen de basit uygulamalar, oyunlar yaratıyordum. Sonunda Boğaziçi Üniversitesi’nde Bilgisayar Mühendisliği Bölümü’ne girdim. Bir daha da Boğaziçi’nden hiç kopmadım. Şimdi okulun Mütevelli Heyeti Yönetim Kurulu’ndayım ve halen bahçesinden girdiğimde kendimi çok mutlu hissederim. Bütün ev ve ofis tercihlerimi okul civarında yaptım. Bu sohbeti yaptığımız yer okula 10 dakika uzaklıkta, üç gün önce taşındığım yeni evimden de Boğaziçi’ni karşıdan görüyorum!” Aydın’ın aktif sosyal hayatı üniversitede de devam etti. Anlatıyor: “Radyo Boğaziçi’nde haftada bir 2-3 saat program yapardım. O zamanlar özel radyo sayısı az olduğundan herkes bizi dinlerdi!. ‘Ulubilge’ adıyla, Kafkalı aforizmalardan Freud’a geyik muhabbeti yapar, Brit rock tarzı parçalar çalardım; Depeche Mode, Pulp... Bunun dışında en çok vakit geçirdiğim yer Boğaziçi Sualtı Sporları Kulübü’ydü. Dışarıda gece barlara gider, film seyreder, müzik dinlerdik… Kemancı, Mojo, Leman Kültür vardı, haftasonu Roxy’e giderdik, Hayal Kahvesi’nde Bulutsuzluk Özlemi çıkardı…” Peki dersler nasıl gidiyordu? Aydın, “Çok da iyi bir öğrenci değildim. Zaten o sebeple okul altı senede bitti!” diye gülerek yanıtlıyor.
BİR ZAMANLAR İNTERNET YOKKEN...
Bu arada dijital dünyada çok ‘acayip’ gelişmeler oluyordu. Sene 1994’tü; bugün hayatımızın en vazgeçilmez öğelerinden olan ‘internet’ doğuyordu! TÜİK verilerine göre geçen yıl Türkiye’deki evlerin yüzde 88.3’ünde internet erişimi mevcuttu. O dönemdeyse bu ‘yenilik’in ilk kurulduğu yerlerden biri Boğaziçi Üniversitesi bilgisayar laboratuvarlarıydı. Aydın, “İnternete henüz ‘internet’ bile denmiyordu!” diye anlatıyor: “’Mozaik’ veya ‘Netscape’ deniyordu. Neyin ne olduğunu anlamamıştık. Siyah-beyaz bir takım ekranlar var, yazılara basıp oraya, buraya giriyorsun, bilgiye ulaşıyorsun… İnternette geçirdiğim 10. dakikada büyülenmiştim. 30 sene önce hayatımızda ‘mektup’ diye bir şey vardı. Onun yerine e-posta atıyorsun ve karşı taraf da anında yanıt veriyor! Pamela Anderson popülerdi. Küçücük bir fotoğrafını indirebilmek için bilgisayar tüm gün çalışırdı. Hocalar ‘Çocuklar görüntülü arama motoru Mozaik’i kullanmayın, Türkiye’nin çıkışı daralıyor’ derdi. Türkiye’nin çıkışı artık kaç kilobaytsa biz biraz buradan girdiğimizde ‘Yüklenmeyin’ diye ODTÜ’den ararlardı!”
‘DÜNYANIN BİLGİSİ ÖNÜMÜZE SERİLDİ’
Aydın’ın büyülenme sebebi elbette sadece sevdiklerine hızlı erişim değildi. İnternet her çeşit bilgiye muazzam kolaylıkta bir erişim sağlamıştı… Bunlar neler miydi? Aydın’dan dinleyelim: “Örneğin bir önceki akşamki NBA maçlarının skorlarını öğrenmek bir sorundu. Ancak ertesi gün gazetelerin yazmasını bekliyordunuz. Oysa internetten maçları canlı takip edebiliyordun! Alışveriş yapabiliyordunuz; Amazon’dan istediğim yabancı kitapları Türkçe’ye çevrilmesini beklemeden ısmarlayıp okuyabiliyordum. 1997’de müzik grubu U2, Selanik’te büyük bir konser verecekti. Satışa çıkan 70 bin bilet tükenmişti ama organizasyonla konuşup 20 yaşımda 750 kişiyi buradan Selanik’e konsere götürmüştüm. Son gece sınır kapanınca, “Lütfen açın” diye Yunanistan Ekonomi Bakanıyla telefonla görüşmüştüm. Bunların hepsinde internetten anlamış olmamın payı büyüktü. İnternetin insanların hayatında çok ciddi bir fark yaratacağını hissetmiştim; bundan böyle kullanacağımız her cihaz internete bağlı olacaktı. Ben de internet üzerine çalışmayı kafaya koymuştum.”
‘ÖNEMLİ OLAN İYİ FİKİR DEĞİL, İYİ GİRİŞİM’
Girişimcilik 20 sene öncesine göre artık daha zor mu? Nevzat Aydın’ın genç girişimcilere önerileri şunlar: “Fikir çok! Ama önemli olan fikirler değil girişimcilerdir. İyi bir girişimci, kötü fikri bile mutlaka bir yere getirebilir. 20 sene öncesine kıyasla bu daha kolay çünkü artık bir ekosistem oluştu. İnsanlar ‘Her şey yapıldı, daha ne kaldı?’ diyorlar ama şu an pek çok yeni alan var; biyoteknoloji, bulut bilişimi, cihaz iletişimi, kripto para... Girişimci olun! Fark yaratacağınız şeyin peşinden gidin. Önerim; üniversite mezuniyetinden sonraki 10 sene içinde deneyin. Girişimleriniz için mutlaka bir süre hedefi koyun. Olmuyorsa da ısrar etmeyin; en değerli şey zaman. Verimli kullanın.”
‘MİLYONLUK PROJEYE EL İLANIYLA ORTAK ARANIYOR’
Bu dönemde internetin merkez üssü olarak Kaliforniya’daki Silikon Vadisi’nin ismi öne çıkmaya başladı. Genç Nevzat Aydın da rotasını oraya çevirdi: “Oraya gitmeyi, gerekirse de kalmayı kafama takmıştım. San Francisco Üniversitesi’nde e-ticaret odaklı bir işletme yüksek lisans programına kaydoldum. Ama çok çalışkan bir öğrenci değildim. Daha ziyade etrafla ilgileniyordum. Farklı düşünüş biçimlerine, insanlar arası iletişime adapte olmak altı ayımı aldı. ‘Risk sermayesi ekosistemi’ diye bir şey vardı. Hiç kimse cebindeki parayla girişimci olmuyordu ve bu bana çok garip gelmişti. Mesela okulda ‘Bir milyon dolar bulduk, makromedya bilen beşinci ortak arıyoruz’ diye el ilanı görmüştüm! Sınıfta önümdeki çocuk, kurduğu şirketi iki milyon dolara satmış, bir diğeri başka proje yapmış, 800 bin dolar almış… Bir buçuk sene sonunda kafamda dört model oluştu; açık artırma, iddia, çöpçatanlık siteleri ve Yemeksepeti. Bu fikirlerle Türkiye’ye dönmeye karar verdim. Dostlarımla en güvenilir modelin Yemeksepeti olduğuna karar verdik ve yola çıktık.”
‘İLK OFİSİMİZ KAPICI DAİRESİYDİ’
Ancak projesini hayata geçirebilmesi için okulunu yarıda bırakması, bu da biriktirdikleri memur maaşıyla kendisini ABD’ye gönderen babasına bir açıklamasını gerektiriyordu. Aklındaki fikri anlattı. Babasının, “Oğlum, internet üzerinden yemeği altı ay sonra okul bitince satsan olmuyor mu?” sorusunu “Baba, şu an çok motiveyim. Olmazsa döner okulu bitiririm” diye yanıtladı. Aydın şimdi, “Ne kadar da doğru soruymuş!” diyerek devam ediyor: “Bana güvenmeleri çok önemliydi. ‘Okulu bitir de gel’ deselerdi, sonra imkan olur muydu bilmiyorum çünkü o sırada Türkiye’de 2001 ekonomik krizi patlamıştı. Şirketi kolay kurmadık. TMSF’nin el koyduğu bankaların malları için yaptığı açık artırmalara gidip bilgisayar toplardım. Şimdi 20’nci senemizde Türkiye’nin her yerinden 16 milyondan fazla kullanıcımız var. Her gün 500 binden fazla kişi Yemeksepeti’nden sipariş veriyor. Başarı bir gecede gelmedi; vizyonu iyi ve erken kurmamız bugünün rekabeti için bize avantaj sağladı.” Aydın’a Silikon Vadisi’ne atıfla hiç garajda çalışıp çalışmadıklarını sorunca gülerek, “Biz bu kültürü Türkiye’ye uyarladık, ilk ofisimiz Akatlar’da bir kapıcı dairesiydi!” diye yanıtlıyor. Peki şimdiki Nevzat Aydın, genç Nevzat Aydın’a neler söylerdi? Cevabı: “‘Aferin, fena iş çıkarmadın!’ derdim! Yemeksepeti, bugün Türkiye’deki önemli hikayelerden biri; satış rakamları, kuruluşu, gelişimi, operasyonları hâlâ başarılı şekilde devam ediyor olması…”