Yer misin yemez misin

Güncelleme Tarihi:

Yer misin yemez misin
Oluşturulma Tarihi: Eylül 22, 2001 12:40

Ani gelişmeler, değişen dengeler ve kırılgan piyasalar... Ekonomik krizden sonra Türkiye bu kez uluslararası krizin eşiğinde. Türkiye'nin politikası 'belirsizliğini' koruyor. ABD'ye 'kayıtsız şartsız destek' verilen Körfez Savaşı macerasının hatırlanması gerekiyor. Belirsizlik ortamını yok etmek için kriz yönetimi gerekiyor.

ABD'ye yapılan saldırı binlerce hayata ve ABD'nin toplam 40 milyar dolarına mal oldu. Ancak olayın etkisi bu kadarla sınırlı değil. Tüm dünya saldırının siyasi ve ekonomik sonuçlarından etkilenecek. Meydana gelen gelişmeler sonucunda ülkelerin bir an önce kriz yönetimine geçmesi gerekiyor. Peki kriz yönetimi tam olarak ne anlama geliyor?

Kriz yönetimi dört ana aşamadan oluşuyor. İlk aşama kriz öncesini içeriyor. Yöneticilerin öngörü yeteneklerini kullanarak krize yol açabilecek faktörleri analiz etmeleri gerekiyor. Yani kriz yönetimi süreci krizden önce başlıyor.

Uzmanlar, Ortadoğu'da meydana gelen gelişmeler, Usame Bin Ladin'in yıllardır yaptığı eylemler ve ABD'nin dünya siyasetindeki rolü nedeniyle tüm dünya ülkelerinin böyle bir gelişmeye hazır olması gerektiği görüşünde birleşiyorlar.

Geçmiş krizleri göz önünde bulundurmak ve yaşanan deneyimlerden ders çıkarmak kriz yönetiminin ikinci aşamasını oluşturuyor. Türkiye'nin bu aşamada başvuracağı en yakın kaynak Körfez Savaşı.

Uzmanlara göre Körfez Savaşı pek çok açıdan Türkiye'yi zarara sürükledi. İş Bankası Yönetim Kurulu Üyesi ve TÜRMOBBaşkanı Mustafa Özyürek bu dönemde Türkiye'nin ABD politikalarına körü körüne alkış tuttuğunu vurguluyor: ‘‘ABD ne yapabilir, bizden ne isteyebilir diye durup düşünmedik.‘‘

Arama Danışmanlık Kurucusu ve Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi Oğuz Babüroğlu, Özyürek'le aynı görüşte: ‘‘Körfez savaşında bir koyup üç alacağız dedik, ekonomimiz mahvoldu.‘‘

Rakamlar uzman görüşlerini doğruluyor. Yapılan araştırmalara göre 1989'daki Körfez Savaşı Türkiye'nin toplam 6.6 milyar dolarına mal oldu.

ÜÇ ALMADIK, BEŞ VERDİK

Atılacak adımların olası sonuçlarını değerlendirmek, kriz yönetiminin üçüncü ayağını oluşturuyor. Körfez Savaşı'nın ardından meydana gelen gelişmeler bu aşamada da önem kazanıyor. Türkiye'nin, Körfez Savaşı Macerası'nın ardından beklediği siyasi avantajları ne ölçüde yakaladığını değerlendirmesi gerekiyor.

Rakamlar, Türkiye'nin bu anlamda da 'muradına eremediğini' gösteriyor. Körfez Savaşı'nın sonucunda ABD ve diğer müttefiklerden 5 milyar dolarlık yardım bekleyen Türkiye beklediği yardımı alamadı ve 2 milyar dolarlık yardımla yetinmek zorunda kaldı.

GARANTİSİZ DESTEK

Uzmanlara göre Türkiye'nin umduğunu bulamasının ana nedeni o dönemde ABD'ye verdiği kayıtsız şartsız destek. Savaştan 12 yıl sonra Türkiye'yi bekleyen son değişmeyebilir. Türkiye'nin bu defa verdiği desteğin karşılığını anlaşmalarla garantilemesi gerekiyor.

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. İzzettin Önder Türkiye'nin aynı hataya bir kez daha düşmemesi gerektiğini vurguluyor: ‘‘Körfez Savaşı'nda boru hattını körü körüne kestik. Ekonomimiz geriledi. Ancak ABD bizi barış masasına bile almadı.‘‘

Önder izlenecek politikanın ABD'nin isteklerine değil uluslararası anlaşmalara uygun olması gerektiğini düşünüyor: ‘‘Bu saldırı ABD'ye değil dünyaya yapılan bir saldırıdır. ABD'ye karşı kimse kafasını yorganından çıkarıp bir şey diyemiyor. Olayın BM'ye aktarılması gerekiyor. Türkiye'nin 'ABD'nin değil BM'nin isteklerine uyuyorum' demesi gerekiyor. Bu yol uluslararası dengeleri daha az sarsar.‘‘

Devlet Planlama Teşkilatı Eski Müsteşarı İlhan Kesici bir dönem milletvekli olduğu Anavatan Partisi iktidarında patlak veren Körfez Savaşı'nda Türkiye'nin hatasını 'kişiler üzerine kurulmuş politikalar' olarak özetliyor: ‘‘Körfez Savaşı'nda Türkiye Hükümeti'nin hatası kişi odaklı çalışılmasıydı. Kurumların önemi ikinci plana atıldı. Kişilerle daha hızlı karar alınabileceği düşünüldü ve istenen kararlar alındı. Ancak bu durum Körfez Savaşı’ndan zararlı çıkmamız nedeniyle sonradan çok eleştiri aldı. Şimdi ne yazık ki bu bile yapılmıyor. Kişisel çalışmalar da kurumsal ataklar da söz konusu değil.‘‘

BELİRSİZLİK SÜRÜYOR

Kriz yönetiminin dördüncü ve son aşamasında diğer üç aşamanın değerlendirilmesi ve belirsizlik ortamının yok edilmesi gerekiyor. Türkiye bu aşamada da sınıfta kalıyor. Hükümet ya da yönetici kadrolardan tatmin edici bir açıklama alamayan halk paniğe kapılıyor ve 'her zamanki gibi' dolara yöneliyor. Tüm dünyada değer kaybına uğrayan dolar Türkiye'de değer kazanıyor.

Mustafa Özyürek ekonomik krizin başından beri alınması gereken önlemlerin saldırıyla bilikte daha fazla önem kazandığını vurguluyor: ‘‘Var olan güvensizlik havası iyice arttı. Yönetimin bu durumu ortadan kaldırmak için önce güveni sağlaması ardından öngörülen mali politikaları uygulaması gerekiyor. Vergi oranları düşürülmeli. Özellikle KDV ve stopaj vergilerinin çok yüksek olduğunu düşünüyorum. Faiz dışı fazlanın yaratılmasından söz ediliyor. Ancak önce ekonomi canlandırılmalı. Faiz dışı fazla oranı milli gelirin yüzde 5'ine çekilmeli. Şirketlere de belli görevler düşüyor. Çok daha fazla çalışmaları gerekiyor. Büyük çaplı yatırımlar ertelenmeli. Kredilerden kaçınmak lazım. Şirketler ihracat fırsatlarından yararlanmalı.‘‘

Özyürek ekonomik tablodaki belirsizliğin güven duygusuyla yok edilebileceği görüşünde: ‘Hükümet öncelikle halka güven duygusu aşılamalı. Halka 'ABD saldıracak ancak korkulacak birşey yok' mesajı verilmeli. Herkes kendine göre açıklama yapıyor. Bu çok yanlış. Birlik duygusu yansıtılmıyor. Teröre karşıyız ve kınıyoruz ancak ABD'ye koşulsuz destek vermemeliyiz. Şartlarımız olmalı.‘‘

Prof. Dr. İzzettin Önder, ABD krizi öncesinde alınması gereken önlemlerin geçerliliğini koruduğunu düşünüyor; ‘‘Türkiye'nin reel yatırımlar yapması, reel ekonomiyi kalkındırması gerektiğini söylüyorduk. Aynı şartlar hala geçerli. Ancak umduğumuz ekonomik tabloya ulaşmamız 5 yıl daha ertelendi. Türkiye'nin yöneticileri devlet adamı gibi davranmalı, korkuya kapılmamalı ve AB standartlarına uygun kararlar almalıdır.‘‘


KÖRFEZ’DE NE KAYBETTİK:

6.6 MİLYAR DOLAR



Lojistikte 1.3 milyar dolar,

İhracatta 1.2 milyar dolar,

İthalatta 1.1 milyar dolar,

Bankacılıkta 900 milyon dolar,

İnşaatta 700 milyon dolar,

Turizmde 400 milyon dolar,

Askeri harcamalar, yabancı yatırımlarda 1 milyar dolar.

NE KAZANDIK: 2 MİLYAR DOLAR

Suudi Arabistan 1 milyar 160 milyon dolarlık petrol verdi.

Kuveyt 300 milyon dolarlık hibe yardımı yaptı.

Avrupa Birliği 245 milyon dolarlık kredi verdi.

Japonya 200 milyon dolarlık kredi verdi.

Birleşik Arap Emirlikleri 100 milyon dolarlık hibe yardımı yaptı.

ABD, 82 milyon dolarlık askeri yardımda bulundu.

Almanya 60 milyon dolarlık hibe yardımı yaptı.


MARKA DEVLETLER


İlhan Kesici (Eski Milletvekili)
‘Türkiye'de herkes bir şeyler yapılması gerektiğini söylüyor ancak algılama eksikliği var. İnsanlar her şey bizim dışımızdaymış gibi görmeye çalışıyor. Yaşananlar Amerikan filmi gibi algılanıyor. Bu olay tüm dünyayı ilgilendiriyor. Yeni bir düzenden söz etmek bile mümkün. Bu gelişmeler sonucunda yeni bir kimlik anlayışı öne çıkacak. Devletler markalaşacak. Dünya, 'marka devletler' ve 'diğer devletlerden' oluşacak. Türkiye'nin şimdiden bu tabloyu görüp, hazırlıklı olması gerekiyor.’


MECLİS’İN HATASI


Rıza Küçükoğlu

(Emk. Tümgeneral, Yeditepe Ünv.)

‘Türkiye bu konuda tarafsız kalamaz. NATO üyesi olarak beşinci maddeye uymak zorunda. Ancak verdiğimiz desteğin ana amacı ülke çıkarları olmalı. Halkın ekonomik çıkarları ve ulusal güvenliği nasıl gerektiriyorsa öyle hareket etmeliyiz. Körfez Savaşı'nda yaşanan gelişmeler karşısında kamuoyu, 'Biz Irak ile neden mücadele edelim, hiçbir alıp veremediğimiz yok' diyordu. Türkiye'yi yöneten kişilerin gerekli adımları attığını düşünmüyorum. Milli Güvenlik Kurulu neden hala toplanmadı? Türk Silahlı Kuvvetleri'nin harekete geçmesi için TBMM'nin oybirliğiyle karar vermesi gerekiyor. Ancak TBMM böyle bir dönemde yasalarla ilgileniyor. Meclis krizi tanımıyor. Belirsizlik piyasalara yansıyor.’
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!